Hapisteki gazeteci sayısıyla dünya lideri olan Türkiye’de bu yıl, 24 Temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramı’nı kutlayan olmadı, olamadı; çünkü muhataplarının bir kısmı hapiste, bir kısmı da o gün başlayan Cumhuriyet gazetesi davasının peşindeydi. Basın ve ifade özgürlüğünün demokrasi için ne kadar hayati öneme sahip olduğunu gerek içerik olarak anlamakta zorlanan gerekse menfaate ters düştüğü için anlamazdan gelen diğer bir kısım ise, delil uydurmaya bile gerek duyulmadan ortaya atılmış mesnetsiz iddialardan suç üreten manşetler hazırlamakla meşguldü. Hasılı, 110 medya kuruluşunun kapatılıp 715 basın kartının iptal edildiği, 2 bin 500 gazetecinin işsiz, 157 gazetecinin ise hapiste olduğu 2017 Türkiye’sinde basın bayramını kutlamak; 10 insan hakları savunucusu ve tutuklu gazeteciler için bir araya gelen dayanışma grubunu, 24 Temmuz’da düğmeye basılacak bir kaos planının parçası olmakla suçlayan havuz medyasına kaldı.


•••

‘Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek’ iddiasıyla tutuklanan ve tutuksuz yargılanan Cumhuriyet gazetesi yazar, çizer, yönetici, muhabir ve avukatları, -12’si tutuklu toplam 19 kişi- gözaltına alındıktan 9 ay, iddianamenin hazırlanmasından da ancak 3 ay sonra hakim karşısına çıkabildi. Bir zamanlar ‘hoca efendiden’ hayır duası almak için sıraya girenler, kumpas davalarındaki FETÖ yöntemleriyle, bomboş iddianameden ‘terörist’, ‘vatan haini’ çıkartmakta pek hevesli, pek aceleci davrana dursun; gazetecilerin hafta başından beri yaptıkları savunmaların her biri hukuken, ahlaken, insani ve mesleki açıdan tarihe geçecek manifestolardan oluşuyor. Sözleri, bu ülkenin dürüst, onurlu insanlarına güç veriyor. Gazetecilerin ve seçilmişlerin tutuklanmasıyla haber alma ve temsil edilme hakları gasp edilenlerin isyanına can katıyorlar. Doğru tarafta olmanın verdiği özgüvenle içeriden dışarıya cesaret aşılıyorlar.

•••

24 Temmuz Basın Bayramı’nda görülmeye başlanan; basın özgürlüğünün ve yargı bağımsızlığının ortadan kaldırılışının simgelerinden biri haline gelen Cumhuriyet davasının iddianamesi gazetecilerin haber, köşe yazısı ve sosyal medya paylaşımlarından oluşuyor. Kanıtlarla kolaylıkla çürütülebilen iddianameden elde kalan tek şey ise gazetecilik mesleğinin yargılanması... Bu Türkiye için bir ilk olmasa da, FETÖ güdümüyle hareket eden yargının bile ihtiyaç duyduğu sahte delil üretme faslının da kapandığı, adaleti doğrudan hedef alan ancak sonunda pilotunu da öldürecek olan bir kamikaze uçuşu... Bugün, dünyanın en büyük gazeteci hapishanesine sahibiz. Dolayısıyla davanın seyri, Türkiye’nin demokrasi ve özgürlük sınavıyla doğrudan ilişkili.

•••

Önceki gün, FETÖ’nün emniyet içinde nasıl örgütlendiğini anlattığı İmamın Ordusu adlı kitap henüz basılmamışken toplatılıp tutuklanan ve 1 yıl 1 ay hapis yatan Ahmet Şık, bu kez FETÖ’ye yardım ve yataklık suçlamasıyla hapiste geçirdiği 9 ayın sonunda ilk kez hakim karşısına çıktı. Ahmet, Türkiye’deki basın ve ifade özgürlüğü adına ders niteliğinde ve yargı bağımsızlığının zorunluluğu üzerine de tarihi bir konuşma yaptı. 27 yıldır belgeleriyle sadece habercilik yaptığı ve hiçbir güç odağına yakın durmayarak her devrin sakıncalısı olmayı başardığı için Ahmet, bu mesnetsiz suçlamalar karşısında söylediklerinin ne bir savunma ne ifade, aksine itham olduğunun altını çizdi. Ahmet ve diğer Cumhuriyet sanıklarının siyasi operasyonun parçası olan davaya dair sözleri, ileride bu karanlık dönemin en yalın öyküsünü oluşturacak.

•••

Cumhuriyet gazetesi yazar ve yöneticileri hakkında 9 ay önce gözaltı kararı veren soruşturma savcısı Murat İnam, FETÖ’den yargılanıyor. Davanın duruşma savcısı ise Cumhuriyet gazetesine FETÖ’ye hakaret edildiği gerekçesiyle dava açmış. Bugün Cumhuriyet’i ve gazetecilerini FETÖ’cü olmakla suçlayan ekip, dün FETÖ’yü Cumhuriyetçilerden koruyordu! Yok hükmünde sayılması gereken Cumhuriyet davası ipe sapa gelmez suçlamaların yer aldığı akıl dışı iddianamesi ve FETÖ’cü olmadığı her türlü görsel ve yazılı belgeyle ispatlı kişilerin FETÖ’cü olduğu iddiasıyla yargılandığı, tarihimizin en absürt davalarından biri. İçerden dışarıya “kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet” diye bağıran hakikat savunucusu adalet yürüyüşünün, Yüksel caddesi direnişinin, vicdan nöbetinin ve bugün Çağlayan’da karanlığı yırtıp atmak için bir araya gelen yazar ve sanatçıların cesaretine cesaret katıyor. Çünkü haber almak bir hak. Çünkü gazetecilik suç değil. Çünkü Ahmet bu yüzden yargılanmayı övünç sayıyor. Çünkü Ahmet’in kızına miras bırakmaktan gurur duyduğu dürüst, bağımsız haberciliğine aynı gururla tanıklık eden milyonlarca insanız biz. Dün, bugün, yarın buradayız!