İçeriden dışarıya mektuplar: Ya hep beraber ya hiçbirimiz
Herkesi yalnızlaştırmaya, baskıyla hizaya getirmeye çalışan iktidarın ürettiği bu ortamda kimseyi yalnız bırakma lüksümüz yok. 86 milyonun bir aradalığını savunmaktan, asgari müştereklerde buluşmaktan başka seçeneğimiz yok. Yoksulluğa karşı, felakete dönüşen ihmallere karşı, hukuksuz yargılama ve tutuklamalara dur demek için yan yana gelmeliyiz

Tayfun KAHRAMAN - Dr. Öğr. Üyesi - Şehir Plancısı
Ülkemiz topyekûn adalet talep ediyor.
Emekçiler derinleşen yoksulluk ve büyüyen gelir adaletsizliğine karşı emeğinin karşılığını istiyor. Adına kaza denen cinayetlerde canlarını yitirenler, sorumlulardan hesap sorulmasını bekliyor. Hukuksuz ve suçsuz olarak soğuk duvarlar ardına hapsedilenler, özgürlüklerini talep ediyor. A’dan Z’ye tüm toplumsal kesimler adaletsizlik sarmalından payına düşeni almaya ne yazık ki devam ediyor.
Sorumlu ve suçluların kimseye hesap vermediği bu tuhaf sistemde, keyfiyet ve sorumsuzluk hâkim. Siyasetin sopası haline gelerek muhaliflerin üzerine acımasızca inen, haksız mahkûmiyetleri olağanlaştıran yargı sistemi sorumlulardan hesap sormuyor. Dolayısıyla toplumda yargıya güven kalmadı. Eğitim, sağlık gibi temel hizmetlerde olduğu gibi adalet sistemine de toplumun dörtte üçü güven duymadığını söylüyor. Ancak, çuvaldızı kendimize de batıralım: Tüm adaletsizliklere, yaşanan haksızlıklara rağmen yine de yan yana gelemiyor, birbirimizin hakkını hukukunu savunamıyoruz. Herkes yalnız, kendi yaşadığı adaletsizlikle baş başa.
***
Yargının iktidara yakınlığın kadar adalet dağıttığı sistemde felaketlerin ve hukuksuzluğun arkası kesilmiyor. Kartalkaya’da yaşanan otel yangınında kurban verdiğimiz 78 canımızın kaybı da görünen o ki bu gerçeği değiştirmeyecek. Hepimiz Kartalkaya’daki kayıplara ağlarken Konya’da bir apartman kendiliğinden çöküyor ve buna artık şaşırmıyoruz. Canlarımız toprağa verilirken hep beraber “Katil kim?” oynuyoruz, sorumlular dikkatleri başka yönlere çevirmeye çabalıyor. Bizler ise gerçek sorumluların kim olduğunu biliyor ama söyleyemiyoruz.
6 Şubat Maraş depremlerinin ikinci yıldönümü geldi; bu faciada da benzer bir senaryoyu yaşadığımız soruşturmalar aynı şekilde sonuçlandı. Asıl sorumlular sorumluluklarını reddederken adalet diye haykıranlar yine yalnızlıkları ile baş başa kaldılar. Enkazlar apar topar kaldırıldı ama bütün bu acılara neden olanlar yine yargıdan muaf kaldılar. İmar Barışı diye yutturdukları imar afları ile tüm yapısal sorunları görmezden gelerek sorumluluğu vatandaşa bırakanlara hesap sorulamadı. Yeni yapılan, mevzuata uygun, depreme dayanıklı diye pazarlanan, depremde enkaza dönen binalara göz yuman yetkililer hesap vermedi. Yapıların dayanıksız olarak inşa edilmesine neden olan ya da sonradan taşıyıcı sistemlerine zarar verenler ise ya yurtdışına kaçtı ya da ödül gibi cezalarla kurtuldular.
Toplumsal sözleşmemizin temeli olan hukuk yerle bir edilirken hepimizin çatısı altında bir arada ve güvenle yaşaması gereken adalet sistemi çöktü. Ayrıcalıklı bir kesim korunup kollanıyor, diğer kesim düşman muamelesi görüyor. Evrensel hukuk değerleri de, tarih ve kültürümüzün temel adalet duygusu da hiç olmadığı kadar örseleniyor. Toplumu temsil eden seçilmiş siyasiler her attıkları adımda, her itirazlarında soruşturmalara muhatap oluyor. Gazeteciler mesleklerini icra ettikleri için hapsediliyor. Siyaset alanı daraltılırken muhalefetin kendi arasında bölünmesi ile bu sistemin devamlılığı sağlanmaya çalışılıyor.
***
Herkesi yalnızlaştırmaya, zor ve baskıyla hizaya getirmeye çalışan iktidarın ürettiği bu ortamda kimseyi yalnız bırakma lüksümüz yok. Aklın yolu belli: 86 milyonun bir aradalığını savunmaktan, asgari müştereklerde buluşmaktan başka seçeneğimiz yok. Yoksulluğa karşı, felakete dönüşen ihmallere karşı, hukuksuz yargılama ve tutuklamalara dur demek için, hukukumuzu savunmak üzere yan yana gelmeliyiz.
Adaletsizliklerin bu kadar keskinleştiği, canımızı yaktığı bu zamanlarda, bizlerin tutsaklığı da bu hukuksuzluk tablosunda yer almaya devam ediyor. Toplumsal adalet can çekişirken tutsaklığın yarası kabuk bağlamıyor, özgürlükten mahrum geçen her gün hasreti büyütüyor. Herkesin bildiği, gün gibi ortada duran gerçeğe rağmen, hiçbir delil ya da hukuki neden olmadan yıllarca süren tutsaklık canımızı yakıyor. Demir parmaklıklar arkasında geçen zaman hayatlarımızdan, sevdiklerimizden, ailelerimizden, evlatlarımızdan çalınıyor.
Bizler ise ülkemizin adalete kavuşacağı, 86 milyonun eşit ve huzurla yaşayacağı özgür günleri umut etmekten, bu yönde çaba göstermekten vazgeçmiyoruz. Hepimiz adına hak, hukuk ve adaleti tesis etmek, özgür yaşamın teminatı toplumsal sözleşmemizi yeniden hep beraber yazmak üzere bir araya gelecek; durmadan yürüdükçe elbette bu hedefe ulaşacağız.
Ya hep beraber, ya hiçbirimiz.
Silivri Cezaevi - 9 No’lu / A-42