Sevgili Arkadaşlar,

Silivri’yi dünya çapında ünlü bir ilçe haline getirdiğiniz için ilerde bu çabanız bölge halkı tarafından teslim edilecektir diye umuyorum. Geçen yıl Can Dündar - Erdem Gül için Mete Akyol Ağabeyimizin başlattığı “Umut Nöbeti” sırasında görmüştüm Cezaevi kapısının tam karşısına yerleştirilmiş durak tabelasının üzerinde şöyle yazıyordu:

“Silivri’de yaşamak ayrıcalıktır!”

O günden beri çözmeye çalışıyorum, bu ayrıcalığın inceliklerini… Henüz bir sonuca ulaşamadım. Belki sizler özgürlüğünüze kavuştuğunuzda bu ayrıcalığın neler olabileceğini de çözmüş olabilirsiniz:

“Silivri’de yaşamak ayrıcalık mı?”

Sizlere öncelikle şunu söylemek istiyorum. Avantajlı bir pozisyonda bulunuyorsunuz:

“İçeri girme korkunuz yok!”

Biz dışarıda bulunan arkadaşlarınız için durum öyle değil. Beni de alabilirler, korkusuyla her yerden ve her şeyden uzak durma gayreti içinde olan “değersiz”arkadaşları bir yana ayırırsak, gayet iyi vaziyetteyiz.

***

Demokrasinin yağmalanmasına karşı direnenlerin inadına asılarak her gün bir bildiri, açıklama, toplantı, miting yapmaya çalışıyoruz.

Olağanüstü Hal uygulaması içinde her şeyi “normalleştirmek” için Hükümetimiz canla başla çalışıyor.

Mesela, sizlerin Silivri’de ağırlaştırılmış tutukluluk halinizin “normal” bir uygulama gibi algılanmasını istiyorlar. Sonra Avrupa Birliği içindeki ülkelere “ders”veriyorlar:

“Ey Avrupa nerede senin insan hakların?”

Biz de buralardan haykırıyoruz:

“Silivri’de betonlanmış halde duruyor!”

Muhataplarımızın konu hakkındaki pişkinliği ve suskunluğuna bir şey demiyoruz. Ama kendilerini “ortalarda” bir yerlere konuşlandırıp alabildiğine “tarafsız” olanlar da “Silivri mi?” diyorlar:

“Biliyoruz yoğurdu meşhurdur!”

Bu yazıyı yazarken Cuma namazı öncesinde yanımızdaki camiden dışarı Cuma Hutbesinin mesajları taşıyordu. İmam efendi diyordu ki:

“İnsanlar bir zalimi görüp de ona karşı direnmezler ise bilsinler ki Allah onları affetmeyecektir!”

Zalime karşı direnme bölümü bizi ilgilendiriyor.

Bu konuda içimiz rahat.

Sizler de takip ediyorsunuzdur ya, 16 Nisan Anayasa Referandumu için propaganda çalışmalarına öbür dünya da dahil edildi.

Sen bu dünyada olmadık zulmü yap, sonra öbür dünya için mağduriyet sıralarında kendine yer kap. Öyle sanıyorum ki, bunu kimse yemiyor.

Sevgili Ahmet Şık, Musa Kart, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Güray Öz, Akın Öztürk, Hakan Kara, Turhan Günay, Önder Çelik, Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör hepinize tek mektup yazmak ayıp oluyor. Ama ne yapalım ki, mektup almanız yasak.

Neden?

Çünkü Avrupa’ya demokrasi dersi veriyorlar.

Böylesine büyük bir “yerli ve milli hamle” yaparken bütün dünyadan Silivri’ye mektup sağanağı başlamasını doğru bulmuyorlar.

Sevgili arkadaşlar,

Her dönemin öne çıkan ünlü isimleri vardır. Bizim cenahta sizler bu alanın en önündesiniz. Hepiniz tanınıp biliniyorsunuz. Sizlerin eşi, çocuğu, dostu, arkadaşı olmak bizlere onur veriyor.

Onların cenahında da öne çıkan ünlü isimleri var. Televizyonlardan öbür dünyayı gayet güzel pazarlayıp, kendisine bu dünyada tükenmez dünya malı edilen alimleri var. Her yeşili kökünden kazıyıp, yerine kamyonlarca beton döken müteahhitleri, muskalar, şifalı okunmuş sular ile garibanları dolandıranları… Hepsinin ortak yanları, doymak bilmez iştahları.

Bir de parayı taparcasına seviyorlar.

O cenahın ünlülerinin, hısım akrabaları yakınlarıyla onur duymuyorlar. Bunları gezip dolaşarak görüp anlıyoruz. Sorulduğunda “ne yazık ki” demeden sözlerine başlamıyorlar:

“Ne yazık ki, dedelerimiz amca çocuklarıymış!”

***

Kalbi beyni işi gücü solda olan siz bu ülkenin seçkin entelektüelleri olarak bütün Türkiye’nin onurusunuz. Bir zamanlar Barış Derneği Davası ile içeri tıktıkları aydınlar gibisiniz.

Yakın tarih gösteriyor ki, zalimler gidiyor aydınlar kalıyor!

Sizler duruşunuzla zalimlere korku, halklara umut salıyorsunuz.

O kadar çok insan bu mesajı iletmemizi istediler ki:

“Sizlerle onur duyuyoruz ve sizleri çok seviyoruz!”