Sadece hayvanlar değil, bitkiler ve tek hücreliler bile ortam koşullarına edilgin bir şekilde boyun eğmezler; aksine kendi habitatlarını yaratabilmek için verili olana direnir, koşullara rağmen kendi mekânlarını üreterek varlıklarını sürdürebilirler. Doğanın koşulları direnemeyecekleri kadar kötüleştiğinde yaşamlarını sürdürebilmek için kış uykusu gibi taktikler geliştirmişlerdir. Galiba tek istisna, insan denilen primat türü. Bu türün ekosisteminde doğal koşullar yerini, iktidarın yarattığı koşullara bırakmıştır. İktidarın tasarladığı mekânlara kolaylıkla uyum gösterebilir, iktidarın ürettiği ekonomik, sosyal, psikolojik koşullar ne denli kötüleşirse kötüleşsin, bırakın direnmeyi giderek küçülebilir ve artık küçülemediğinde kendini yok edebilir. İnsanın kozmosunda döngüsellik yerini çizgiselliğe bırakmıştır; bir amok koşucusu gibi kapitalizmin yarış pistinde çatlayana kadar koşabilir ve birlikte yarıştıkları diğer amok koşucularını bertaraf edebilir. İnsan, tanrının yeryüzündeki temsilcisi olduğunu iddia eden hükümdarın tasarladığı sahne dekorunu kozmos, dekorun dışında uzanan yeryüzünü ise kaos olarak bellemiştir; başına ne gelirse göklerden geldiğini kabullenmiş ve şeylerin şerrinden korunmak için yine göklere, yani hükümdara sığınmıştır.

***

Beyin sahibi olmak, onun kullanıldığını göstermez. İnsanın diğer canlılarla kıyaslandığında iri bir beyni vardır ama iktidarın temsillerini gerçekleştirdiği kozmos sahnesinde beyin denilen organ temsili bir organa, iktidarın organına dönüşmüştür. Sorunlara çözümler üreten bir organ değildir artık; insanın beynini iktidar ele geçirmiştir. Beynini iktidara teslim edince düşünmesine de gerek kalmamıştır, onun yerine iktidar düşünür. Arada sırada kendini düşüncelere kaptırdığı da olur, fakat beyni çatlayacak gibi olur, vazgeçer: “Dünyayı ben mi kurtaracağım?” İnsan, iktidarın gövdesine bağlı, iktidar tarafından kullanılan kullanışlı bir alettir, işe yaramadığında ıskartaya çıkartılabilir. Hayat, çözülmeyi bekleyen sorunlar yumağıdır ama sorunları çözebilme yetisini yitirmiştir. Zaten iktidarın kozmosunda sorunlar iktidar tarafından üretilir ve çözümleri yine iktidar tarafından verilir. Bu yüzden insan hep bekler; Godot’yu, mesihi, kurtarıcıyı. Yine bekliyoruz. Yaşam koşulları giderek kötüleşiyor ama kılımızı kıpırdatmıyoruz. İnsan, uzun zamandan beri ölü taklidi yapmaya o kadar alıştı ki hayata nasıl geri dönebileceğini artık hatırlamıyor.

***

Beynimiz ele geçirildiğine göre beyni olmayan canlılar, bedenin neler yapabileceği, hayatın ne anlama geldiği konusunda bize yardım edebilir. “Bir beden, bizim derinine daha yeni inmeye başladığımız doğaçlama güçleri, icat güçleri içerir. Bir beynin olmasını gerektirmeyen, beyni olan hayvanlarda ise bilinçli hesaplamadan bağımsız olarak işleyebilen bedensel kapasiteleri vardır” diye yazıyor Massumi ve beyinsiz olmalarına rağmen solucanların karşılaştıkları her durumun olumsallıklarını hesaba katarak yeni doğaçlamalar icat ettiklerini aktarıyor: “İçgüdü doğası gereği yaratıcıdır” (Duygu Politikası, Otonom). Sanıldığının aksine içgüdü, makine gibi otomatik bir şekilde, basmakalıp bir eylemler dizisinin harekete geçirilmesi değildir. İçgüdü verili olanı aşma ve bir yenilik ortaya koyma olarak tanımlanır. “Bilinçten ve onun kararlarından, ...bedene ve tutkulara hakim olmanın binlerce yolundan söz ederiz – ama bir bedenin neler yapabileceğini dahi bilmeyiz” (Spinoza, Deleuze).

***

En büyük yanılgımız bedeni bir form olarak düşünmemiz. Ve bu yanılgımız tamamen iktidarın modüler sisteminden kaynaklanıyor. Le Corbusier insanı standart bir modül haline getirdiğinden beri modüle göre tasarlanmış mekânların içinde modüler hayatlar sürüyoruz. Bizim en büyük kederimiz, formların içine kapatılmamız. Kapatılmak keder üretir; oysa neşeli bir beden, icat ettiği doğaçlamalarla kendi mekânını kudreti el verdiğince genişletmesini bilendir; bir ışık gibi, hem parçalı, hem dalgalı. Dalgalandıkça parçalar parçalara karışır ve bedenler kendi mekânlarını yaratır. Kederliyiz; sorunumuz, iktidarın tasarladığı mekânda, bırakın mevcut formumuzu korumayı, giderek küçülmemiz. Hâlâ çok akıllıyız ve bir bedenin neler yapabileceğini bilmiyoruz. İçgüdülerinizi deneyin, bedenimiz politiktir.