Hiç kabul edesim yok öldüğünü. Ama yazmam gerekiyor, biliyorum. Bu vefasız memlekette az insan yazacak onu. Yaşarken bilinmemiş kıymeti büyük olasılıkla öldükten sonra da bilinmeyecek, onu da tahmin ediyorum. En azından şimdilik

Kelebekler Vadisi’nin asıl adı Güdürümsu’dur. Çelebi insan Hasan Deniz Bayramoğlu, Hasan abimiz, buranın turizme açılıp heba olmasını istemez. Ama bir yandan da pek sevdiği gezginlerin uğrak yeri olsun ister. Hakikaten de öyle bir mekan yaratır.

Daha akılda kalıcı olsun diye de adını Kelebekler Vadisi yapar. Bütün bunlar 1980’li yılların sonlarında olur. Karadan ulaşılamayan bu görkemli vadi kısa vakitte batılı ehlikeyiflerin uğrak mekanı haline gelir. Ve biraz da zahmetli ulaşımı sayesinde uzun yıllar korunur. Kolay değildir vadiye denizden malzeme ve insan taşımak. Elektrik jeneratörden su şelaleden yaşar gider insanlar vadide.

Taa ki Ayşe Arman ziyaret edene ve haftalık Tempo dergisinde yüksek tempolu bir yazı yazana kadar.

icime-karlar-yagiyor-ama-ben-gelmem-109214-1.Arman, sakinlerinin ‘ister istemez’ sereserpe takıldığı vadideki çıplaklıktan bahsedince insanlar akın akın çıplak görmeye gelirler. Tabii onlardan ürken vadi sakinleri gündüz saatlerinde vadi içlerine bir köşeye sinerek işgalcilerin gitmesini bekler. İşgalciler de hevesleri kursağında kalarak döner. Genellikle arkadaşlarına anlatacak hikayeleri planladıkları gibi olmaz: “Ayol su yok elektrik yok bina yok ortalıkta yatıyorlar hippi mi desem bitli mi bir acayip insanlar” işte…

Derken tekne turları sayesinde günübirlikçiler yerleşik hale gelir. Ve vadi Türkiyeli gezginlerin de uğrak yeri olur.

Rock kafenin, taş evin, şelale yolunun, kopan kopana barın, gün batımı rakılarının dili olsa da anlatsa. Ne kadar fazla sayıda ne kadar değişik insanla tanıştım, ne kadar köklü arkadaşlıklar inşa ettim orada.

Hasan Abi, Nezih Baba, Bulgar Ahmet, Oşo Taner, CEO Şakir, Muzo, Emel, Nihal, İngiliz Ramazan, Trafo Kemal, Yasin, Sefa, Berrak, Utku, Çeto, Kimmeryalı Kenan, Pınar, Şero, Libby, Uğraş, Yağmur, Ulusalcı Gennady, Anna, Kadir, İlker, Mert, Apo, Murat, Neçoçi, Semih ismini anmayı unuttuklarım ve tabii toprağı bol olsun Oli hep Kelebekler Vadisi mamülü arkadaşlarımdır. İki koy ileride, şimdilerde İstanbullu reklamcıların keşif alanı Kabak Koyu’nda daha fazla kelebek vardır, bütün buralarda kelebek diye seyredilenlerin çoğu kelebek bile değildir, güvedir. Ama olsun. Kelebekler Vadisi adı çok yakışır Kelebekler Vadisi’ne. Sakinlerinden sebep.

Neyse. Bir seferinde, rakımı almışım, ince ince içerken bir delikanlıyla tanıştım. Devrim Yoldaş. Böyle güzel isim mi olur yahu? Aldı beni bir gülme. İlk tepki bravo annene babana aferim dedim. Sonra (onun da müzisyen olduğunu biliyordum). Yoksa sen Nur-Ergüder Yoldaş’ın çocuğu musun diye biliverdim durumu.

Adı gibi kendisi de güzel birisi Devrim. İngiltere Kraliyet Müzik Akademisi’nden mezun bir gitarist. O gün bu gündür ara ara haberleşiriz.

Yazıyı buraya kadar süründürdüm. Seksen türlü hikaye anlattım. Güzel şeylerden bahsettim. Dersini yapmamak için kıvranıp duran çocuklar gibi hissediyorum kendimi. Çünkü hakikaten elim varmıyor bir Ergüder Yoldaş yazısı yazmaya. Daha tanışamamıştık bile. Ona soracağım yüzlerce soru vardı. Hürmetim sonsuzdu.

Biliyorsunuz, geçen hafta Ergüder Yoldaş öldü. Devrim, "Babam Ergüder Yoldaş 25 Ocak 2016 saat 03:20'de, tedavi görmekte olduğu İzmir Özel Su hastanesinde aramızdan ayrıldı" diyerek duyurdu. Devrim’in annesi Nur Yoldaş ise "Bana eşi ve öğrencisi olmam onurunu yaşatan, oğlumun babası ve torunum Ergüder'in dedesi... Kompozitör Ergüder Yoldaş'ı kaybettik, çok üzgünüz" dedi.

Hiç kabul edesim yok öldüğünü. Ama yazmam gerekiyor, biliyorum. Bu vefasız memlekette az insan yazacak onu. Yaşarken bilinmemiş kıymeti büyük olasılıkla öldükten sonra da bilinmeyecek, onu da tahmin ediyorum. En azından şimdilik.

Er geç hakkettiği yere kavuşacak ama.

Ergüder Yoldaş, bu ülkenin en kıymetli insanlarından en başına buyruk ehlikeyiflerinden birisidir. Çok sahicidir. Ve “canının istediğini” yapar. Yüreğinin götürdüğü yere gider. Ama öyle Piedra ırmağının kıyısında oturup ağlamaz.

Kendisine sunulan hayatta şatafat vardı, nam vardı, para vardı, her şey vardı. Rind adamdı, umursamadı. Hayat onu üzünce o da hayatı üzdü. Olan bize oldu. Potansiyelinin küçük bir bölümünü kullandı göçüp gitmeden önce. Bir miktar olsun yaratıcı insanlara göz kulak olabilen bir ülke olsaydık dünyaca efsane bir müzisyen olurdu muhakkak.