İçimizdeki muhteşem büyücü

ECE KUTLUGÜN ARSLAN

Şu günlerde içerdiği yanlış mesajlardan dolayı peri masallarına önyargılı yaklaşmak durumundayız. Masum görünseler de iyiyle kötü arasına kalın bir sınır çizen, cinsiyetlerden kimlikler oluşturup onlara eşit haklar tanımayan veya ahlak dersi vermek amacıyla ölçüsüz korku unsurlarıyla bezenen bu anlatımlara karşı günden güne daha fazla bilinçleniyoruz, en azından umudum o yönde.


Bilinçli bir okur olmaya çabalıyorum. Önüme gelen herhangi bir kitabı umursamadan yerden yere vurabilsem de konu peri masallarına gelince bir an duraksıyorum. Sanki bir tarafım, “yapma, dur” diyor. Bir şeyleri yaparken bir şeyleri yıkıyorum sanki. Ama neden? Neden masalları satır aralarına saklanmış saçmalıklarından dolayı eleştirirken, kendimi bir şeylere ihanet etmiş gibi hissediyorum?

Galiba ne yaparsam yapayım masalları özlememin, dönüp dolaşıp yine onları okumaktan kendimi alamamamın sebebi hayal gücümün mimarı olmaları. Sonuçta kristal şatolar, lanetli ormanlar, sihirli değnekler, ışıltılı elbiseler, uçan atlar ve perili evlere hangimiz karşı koyabilirdik ki? Ben de koyamadım ve hâlâ da koyamıyorum.

İşte böyle masum olacakken mahcup düşen zevklerimle boğuştuğum anlarda, keşke her şeyi didik didik analiz etmeden okuyabilme yetim geri gelse de bazı masallara yeniden âşık olabilsem derim. Masallara yaklaşımımı sorgularken de imdadına ‘Muhteşem Oz Büyücüsü’ yetişti adeta. Herkes gibi benim de adını duyduğum bu eseri, şu zamana kadar okumamış olmama kızdım desem yeridir. Neden mi? Çünkü masalsı dünyaya dair özlediğim her şey kitabın satırlarına özenle işlenmiş. Yazarımız Baum da hislerime tercüman olur gibi kitabın “biricik amacının” “merak ve neşenin korunup dertlerin ve karabasanların kovulduğu çağdaşlaştırılmış bir peri masalı” yaratmak olduğunu belirtiyor. Aynı şekilde, alıştığımız kurgunun aksine “korkutucu bir ahlak dersi vermek” yerine, “bugünün çocuklarını mutlu etmeyi” amaçlıyor bu kitap.

Öyle ki küçük kahramanımız Dorothy’nin, hayata olumlu bakan neşeli bir insan olması onun saf, her şeye inanan zayıf birine dönüşmesine yol açmıyor. Aksine Dorothy’nin tek bir gayesi var; evine, Kansas’a dönmek. Yani anlayacağınız, ne bir prensin gelip onu hapsolduğu çıkmazdan kurtarmasını bekliyor, ne de amacına ulaşmak için bir erkeğin gerçek aşkına muhtaç. Tüm bunların yerine Dorothy sayısız yenilgi, gözyaşı ve hayal kırıklıklarıyla karşı karşıya gelse de kendi yolunda kendi başına gidebilecek azme sahip.

Cadılar her zaman kötü değildir ya! Elmayla zehirleyen, ya da masumları ömür boyu lanetleyen kötü cadılara zaten alışkınız. Ama burada bir öpücüğüyle küçük Dorothy’i tüm kötülüklerden koruyan şirin cadılar da var. Benzer şekilde, gümüş sihirli ayakkabılar gece on ikide kaybolmuyor bu hikâyede. Aksine Dorothy’nin gücüne güç katıyor.

Devasa bir kasırga yüzünden hiç bilmediği bir diyara düşen Dorothy, evine dönmek için muhteşem ama aynı zamanda korkunç Oz Büyücüsü’nü bulmak zorundadır. Yolundaysa ona bir beyni olmasını her şeyden çok arzulayan Korkuluk, kaybettiği kalbini yerine koymak isteyen Teneke Oduncu ve korkularını yenmeyi uman Aslan eşlik edecek. Farklı farklı amaçlar, bu garip yolcuları Oz’u bulma yolunda kesiştirecek. Bakalım dillere destan Oz tüm bu dilekleri yerine getirebilecek kadar güçlü mü?

Kanatlı Maymunlar, Mıncırıklar, Dövüşken Ağaçlar, Cüceler ve Sihirli Çöller Zümrüt Kent’e ulaşmak için aşılan sayısız engellerden sadece bazıları. Tüm bu zorlukların ötesinde değerli olansa yeni dostlukların ve ev özleminin sadece Dorothy’ye değil, okuyucularına kattıkları. Bana kalan en değerli hediyeyse aradığım gücün aslında içimde olduğunu hatırlatması.

L.Frank Baum’un her çağın çocuklarına ve çocuk ruhlarına hitap eden klasiği ‘Muhteşem Oz Büyücüsü’ Celal Üster’in sımsıcak diliyle karşımızda.