Sıralanmış bir kurgu beklemeyin. Bir kadının zihninde dolaşacaksınız ve bu zihin bir sürü çağrışımla size hikâyesini anlatırken tam da yeri geldiğinde sorduğunuz soruların cevabını verecek

İçimizden bir hikâye, hepsi bu

Beril Erbil

Yaşam ve ölüm… Duygu ve akıl… Kadın ve erkek… Yıllar yılı bunlar gibi bir sürü uç arasında gidip geliyor insanlık… Hayatın yorucu sıkıcılığı karşısında yeri geliyor terk edip gitme, yakıp yıkma isteği duyuyoruz; yeri geliyor olur olmaz bir şekilde beliriveren bir iştahla yaşama sarılıyoruz. Dünyanın kötülükleri, insanın yapabilecekleri bizi şaşkına çevirip umutsuzluğa sürüklerken içimizde beliriveren bir kıpırtıyla kanat çırpmaya başlıyoruz. Bazen o kanatlar kırılıyor ve dünyanın sıkıntısı çöküyor üzerimize. Bitse, diyoruz; bitse de gitsek…

“Hayat burada bitmez, bitse hepimiz kurtulurduk ama hayat devam eder.”

Ayşen Bayazıt Melik, Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan Hepsi Bu adlı ilk romanında hayatın acımasızlığını, her şeye rağmen devam edebilen insanın gücünü, romanlara benzeyen, belki de başlı başına her biri roman olacak değerdeki hayatlarımızı, geniş bir Türkiye panoraması zemininde, kafası düşüncelerle dolu bir kadının dilinden aktarıyor.

Bir kadının zihninde dolaşır gibi
“…romanımın ekseni yok. Ama eksensizliğinin bir nedeni var. Bana onu sormadılar, umurlarında da değildi. Oysa nedenini söylemeliydim. Çünkü demeliydim, dostlarım; benim hayatımın da bir ekseni yok, aslında benim asıl sorunum bu; eksen sevmemem ve hepinizin, herkesin eksen sevmesi.”

Evet, eksensiz gibi görünen bir roman bu… Hatta baştan içine girmenin biraz zor olduğunu söylemek bile mümkün. Romanın anlatıcısı Deniz, daha en başından çağrışımların ve sıçramaların bol olduğu bir dünyaya davet ediyor okuru. Kimi zaman okuruna anlatırken, kimi zaman kendi kendine konuşur gibi geçmiş, geçen ve şimdi arasında gidip geliyor.

Sıralanmış bir kurgu beklemeyin. Bir kadının zihninde dolaşacaksınız ve bu zihin bir sürü çağrışımla size hikâyesini anlatırken tam da yeri geldiğinde sorduğunuz soruların cevabını verecek.

Bilgi ve duygunun çatışması
Hayatını romanlarla zenginleştirmiş, roman kahramanlarına sığınmış, okuyup mimar olmuş, hikâyelere meraklı, hikâyeler yazan ve bacakları sızlayan bir kadın Deniz. Deniz’in kocası Talat ise akademide yetişmiş, bilgiyi seven, bilgisini kibir yapıp üstüne geçirmiş, karısına karşı ilgisiz, iletişimsiz bir adam. Oğulları Nedim ise tüm bu farklılıklardan nasibini almış, sıra dışı bir çocuk.
Bu çekirdek aileden kurulmaya başlayan roman, Galip Amca, Semahat Teyze, Rıfat, Zehra, Filiz, Ergun ve tabii ki Fatik gibi karakterlerle zenginleşirken her karakter temsil ettiği büyük resim ile birlikte anlatıyı derinleştiriyor.
Kitap boyunca Deniz’in yalnızlığı üzerinden Talat’ı tanıyoruz. Kibirli ve narsist bir adam olan Talat karşısındaki kadını görmek ve birlikte bir hayat inşa etmek yerine kendi doğruları üzerinden yaşamını ve çevresindeki tüm yaşamları kurgulamaya çalışıyor.
Deniz bu ilişkide çekip giden olamadığı gibi kalıp tartışan ve konuşan da olamıyor. Susuyor Deniz, dilini yutuyor sıklıkla. Belki de en çok bu sebeple sığınıyor başka romanlardaki hayatlara. Böylece kendini bulup kendine dostlar edinebiliyor.

Türkiye panoraması ve güç kavramı
Deniz ve Talat arasındaki akıl-duygu çatışması, doğu-batı arasındaki farklılıklarla genişliyor. Ayşen Bayazıt Melik, kendi yaşamından Kahramanmaraş, Gaziantep ve İstanbul yaşantısına hâkim bir yazar. Zaten roman birtakım otobiyografik öğeleri de içinde barındırıyor. Okudukça Talat’ın ve Deniz’in ailelerini tanıyoruz ve biz de doğunun iç yüzüyle tanışmaya başlıyoruz. Doğunun sükûneti, kendi içinde sırları ve insanı eriten yapısı, kabulleri ve isyanlarıyla karşılaşıyoruz. Karakterlerin hikâyeleri, birbirlerine bağlandıkları noktalar, doğu-batı arası gidiş gelişler hem bizi yakın geçmişe dönüp bakmaya, hem de bulunduğumuz zamanı, zamanın aksaklıklarını sorgulamaya yöneltiyor. Böylece düzen ve kaosu, gücün kullanımını, dengelerin değişimini, vatan kavramını, etnik ve kültürel farklılıklarımızı, neden-sonuç ilişkilerini farklı açılardan inceleme ve sorgulama fırsatı buluyoruz.

Edebiyat ve düşünce tarihinden satırlara karışanlar
Metin boyunca gerek edebiyat dünyasının unutulmaz karakterleri ve yazarlarına, gerekse düşünce tarihinin büyük düşünürlerine göndermelerle karşılaşıyoruz. Yazar belli ki bastığı taşları açık ederek okurun ileri okumalara yönlenmesini de istemiş. Çünkü aslında, düşünmekten korkmadan, zihnimizde oluşacak her düşünceye izin vererek, anlamlandırmadan kabul ettiklerimizin garantilerini bozma ihtimalini aklımıza düşürmek istiyor.

Hegel zemininde
Bir kadının duygularından damıttığımız bir metin bu… Hegel insanın sadece akılla açıklanabilecek bir varlık olmadığını savunur. Anlatıcımız Deniz bunun en güzel örneklerinden birini oluşturuyor romanda. Çünkü aklı temsil eden Talat’a ve hayata karşı yaşadığı uyumsuzlukta, sezgilerine ve iç sesine kulak vermeyi seçiyor. Fatik burada kendisine yardım eden en yakın arkadaşı... Fantastik bir öğe olarak kitaba girmiş Fatik’in keşfini size bırakıyorum; ama Fatik Deniz’in vazgeçilmezi ve ‘iyi ki var’ olanı bence. Belki de en insani yanı.

Bir Helgelci olduğunu açıkça söyleyen Deniz, sezgilerini, duyusal olana inancını, estetik kaygısını da satırlar arasında sıklıkla dile getiriyor. Tabii, böylelikle roman boyunca bıraktığı izleri sağlamlaştırıp daha görünür kılıyor. Talat’a karşı gücünü sorgularken durumu – iyi ya da kötü- değiştirecek olanın kendisi olduğunu da biliyor.

Bizim hikâyemiz
Edebiyat bizim öykülerimizi anlatır. Kendimizi anlattığımız kadar var oluruz. Bu nedenledir insanın birine anlatma, bir iz bırakma ihtiyacı çekmesi ve bu nedenledir ki yazarların ve roman karakterlerinin ölümsüzlüğü… Ayşen Bayazıt Melik, eğlenceli ve samimi üslubuyla, çok yönlü okumalara imkân veren, bizi bize anlatan bir roman yazmış. İroninin, kara mizahın, hüznün ve eğlencenin iç içe olduğu bu anlatıya “Hepsi Bu” demiş. Adı kendi ironisini içinde taşıyor ama belki de dünyanın tüm kötülüklerine rağmen umut içimizdedir ve budur ve bu kadardır hepsi...