Aklı da yüreği de gün gün büyümeye başlıyor. Bakışları daha bir keskinleşiyor. Saçtığı ışığı vardı ya hep, o da aynı şekilde genişliyor.

İçinde şahit olduğun büyük aşk
Fotoğraf: YKY

Burçak Sel

Gülten Akın’ın kıymetli hatırasına ithafen...

Bir kız çocuğu. Birden fazla kardeşe sahip. En az ikisinden büyük. Anasına yardım kendinden küçüklere olsun diye okuldan arta kalan vakitlerde bakıyor. Anasına hiç kıyamıyor ki. Hayatta en sevdiği o çünkü. İnsan sevdiğine kıyabilir mı. Kıyamaz. Onu pamuklara sarmak ister her daim. Kötülüklerden korumak ister. Büyüyünce daha iyi anlayacak ki hoyrat eller yok olmaya mahkumdur aslında. Tüm bedellerine rağmen…Evet, dedesinden dinlediği masallardaki gibi olabilir yaşam. İyiler bir kez olsun alabilir bu hayatı. Ama şimdi nerden akıl etsin bu çocuk. Nerden tahayyül edebilsin bazen bir bakışla kötülüğün eriyip gidebileceğini. Bir dağın bile sağlam bir irade karşısında dayanamayacağını. Nereden bilsin. Çocukluk, bilememe halidir. Bildiğini gerçek sanma ya da. Kötülüğü Allah belliyor yavrum. En korkulası ve mutlak yenilmez…


Bundan sebep anasını, bebekleri beyazına sığmayacak kadar büyük gözleriyle her daim sakınıyor. Bir an bile ayırmıyor onları anasından. Yoksul bir yaşamın orta yerinde küçücük bedeniyle onun yükünü nasıl hafifletebilirim diye didiniyor adeta. Küçücük bir anne de aslında buradan bakıldığında. Lakin nereden bakılırsa bakılsın o cam gibi gözlerine rastlıyorsun. Renginin ne olduğunu umursamıyorsun bakışlarından. Işıl ışıl bir kere. Onlara dokunulduğunda şimdinin zorluklarını, çilelerini gayretiyle aşmış bir geleceğe uzanıyorsun. Gelecek dediğin, elinden çalınmazsa inşa edilir. Bazen tüm hırsızlara rağmen istikbalini muhafaza da edebilirsin. İki satırlık diye hakir görülen bir söz gladyatörün olabilir ömrünün. Salladığı kılıcıyla zorlukların başını alabilir.

Anaları…Hangi birine yetişsin kadın işlerin. Neye koşsun da neye uzanamasın. El kadar bebelerin hangi derdine yetebilsin. Altlarını mı bağlasın, boklu çamaşırlarını mı yıkasın, agu gugu edenlerle oyun mu oynasın. Keşke tek çocuk bakmak olsa işi bir de. Keşke tek annelik yapıyor olsa. Kucağında emeni eksik olmasa tek. O memeleri süt tankeri gibi olsa da bebek hizmeti vermekten gözleri açılmasa. Gel gör ki değil ama. Dünyadan büyük sorumlulukları var bu kadının. İneğe danaya mı koşsun, aş mı pişirsin, soba mı yaksın, her gün milyon kez süpürse de çalısı çilpisi eksik olmayan ortalığı mı temizlesin, bizim kız gibi azıcık büyüyenleri okula mı yollasın. Güz hazırlıklarına gelmedik bile. Turşuluklara, pekmez kaynatmalara, yufka açmalara, menemene…Tırnağı etinden ayrılacak kadar emek verdiği milyon tane işe gelemedik. Her daim yorgun. İçinden kırgın. Öfkesi, toprağa düşene kadar kendisi gibi suskun. Ama sevgi dolu her şekilde. Adamını da seviyor. Bir güzellik buluyor onda. Güveniyor. Tekinde hissediyor onunla yuvasını. Çocuklarına olan bağlılığı tartışmaya kapalı.

Babaları…Ormancı babaları. Anadolu kasabalarından birinde bir orman ne kadar olabilirse o da o kadar ormancı işte. Sorsan bir tek söğüt biliyordur aslında. En iyi onu biliyordur. Birkaç çam ve gürgene elbette rast gelmiştir tepelerde. O kadar da değil. Ama kuşburnu, karamık gibi mevsiminde elini boyamaktan ve birkaç yemeğin içine lezzet katmaktan başka bir şeye yaramayan yemişten veren ve oldukça güdük ağaçları biliyordur bir de. Onun yeşillik zenginliği de bu kadarla sınırlı ne yapsın. Ancak, nasıl oluyorsa artık hep çok yoğun. İşi başından aşıyor. Nasıl oluyorsa işte evin gündelik telaşesinde karısını ve bebelerini baş başa bırakıyor. Belli ki iş bitiminde dışarda onlara zarar verecek canavarlarla çarpışıyor. Erkek adam olmak bi yuvayı sakınmak kolay değil. Elinde hep baltası. Ağaçlara. Ağaç bitince düşmanlara. Seviyor geç akşam yüzünü ancak görebildiği karısını. Çocuklarını da. Hanesine bir mesafeden de olsa düşkün.

Bilmem kaç sene bu yavaşlıkta akıyor zaman. Her gün, her günün aynısı şeklinde. Bir sürüsü için fiziksel değişiklikten başka bir şeye denk gelmese de bu ilerleme ve yelkovan ile akrep kahir çoğunluk için sadece günün doğru vaktine işaret etse de birileri sekiyor bu küçük yaşamdan. Bu yaşamın sadeliğini küçük gördüğünden değil de kendisine artık yetemeyecek bir ölçeğe karşılık geldiğinden. Bu sayısı belki iki bile olmayan kimseler var ya onlar, bu yoksulluğun kaçınılmaz kumaşını orta yerinden yırtıp atıyor. Oh ediyorlar.

Bu esnada bizim kız çocuğu serpiliyor haliyle. Aklı da yüreği de gün gün büyümeye başlıyor. Bakışları daha bir keskinleşiyor. Saçtığı ışığı vardı ya hep, o da aynı şekilde genişliyor. Farkına varıyor kendisine eşlik eden bu parıltının. Kendisini fark ederek büyüyor yani. Ve azmediyor bu farkındalığa yakışırcasına. Kasabanın okul sıralarından bir bir geçiyor başarıyla. Ardından şehirde bir üniversite kazanarak kafayı oradan çıkarıyor. Oranın çok iyi bölümlerden birini dereceyle bitiriyor. Kariyerli bir iş buluyor. Küçüklüğünde de olduğu gibi ülke ekonomisinin hiç erişemediği iyilik haline aldırmaksızın hep çalışıyor. Aldırsa ne olacak gerçi sınıfını biliyor o. Hep üretiyor. Klişe diye burun kıvırılan emek vererek ve sabrederek bir yere gelme ahlakını bir gün olsun terk etmiyor. Ardı sıra yetişen kardeşlerine destek oluyor. Toplumsal sorumluluklarını da es geçmiyor yani. ''Burnum boktan çıktı'' yapmıyor. İnsan oluyor insan. Hem okumuş hem benlik parçalanmasında kendi dışında herkesi unutmuş olmayan insan…Çok güzel bir kadın olduğunu söylemeye hacet yok zaten. Böylesine biri nasıl güzel olmasın. Bunu düşünmek dangalaklıktır en kibarından. Anasından başka birilerini de alıyor yüreğine tabii ki. Dedik ya genişlemişti bu organı da diye. Hem de en derininden aşkı tadıyor. Yakışıklı. Havalı ama yakışıklı değil. İkisi de değil. İkisi de. Her kategoriden erkek seviyor. Her kategoriden erkek onu istiyor falan. Kadınlığın ne menem bir zorluk olduğunu deneyimlediği onca yer yetmezmiş gibi aşk mecrasında da üzülüyor. Kırıyorlar. Kırıyor. Terk ediyor. Kavuşuyor. Anası hep aklında ama. Kadın olunca, kadın anası daha da aklında. Her an aklında. Onun, tonca çilenin içinde yine de umudunu yitirmeden babasına olan sevgisini düşünüyor. Hayatta hep o durağı yakalamak istediğini anımsıyor. Bulduğu anda inip bir daha bir şeye binmek istemeyeceği o uğrakta. Var mı ki?

Gözleri doğduğundaki kadar kalıyor bizim kızın. İnsanın gözleri büyümez derler. İçinde şahit olduğun büyük aşk kalırmış derler hep:

Gazel düştü derelere ay yarim
Kavga bitti, silahını duvara as
Başladı ocağın krallığı, ormana git
Baltanı al köşeden, çocuklarımızı öp
Gülten Akın