Hatice Ezgi Özçelik’in fotoğraf sergisi “İçinden Tren Geçmeyen Gar: Haydarpaşa”nın açılacağı haberini okuyunca, kafama, kalbime öyle çok şey üşüştü ki! Haydarpaşa Garı İstanbulluların da, ona sanat eserlerinde rastlamış olanların da kıymetlisidir, hayatlarında emsalsiz bir yeri vardır.

PEN Türkiye Başkanı Zeynep Oral üyelerimize yazdığı Ekim mektubunu bitirirken, “….aklım fikrim Haydarpaşa Garı’nda. Haydarpaşa Garı çocukluğum, gençliğim... Haydarpaşa Garı, Nazım Hikmet, Sait Faik, Yaşar Kemal, Selim İleri, Haydar Ergülen... Haydarpaşa Garı, şiirimiz, öykülerimiz, romanlarımız, tiyatromuz, edebiyatımız, insan manzaralarımız... Haydarpaşa Garı hasretimiz, özlemimiz, kavuşmalarımız, ayrılıklarımız, yollarımız, günlerimiz, direncimiz ... Haydarpaşa Garı, Anadolum, Türkiyem...” demiş.

Öyle elbet… Anadolu’dan göçüp de gardan ilk kez çıkan, denizle yüz yüze gelen, İstanbul’u ilk kez görenlerin duygularını kendimde yaşatmaya çalışırdım, ama ne mümkün! Gerçi sinemamızda yüklerini sırtlarına vurmuş trenden inen insanlara, ailelere sık sık rastlardık ama, başka bir hayattan gelen insanların bu “ilk görüş”ünü canlandırmak hiç kolay değil.

Gar, karşı yakadaki işine, okuluna her gün tren ve vapur ikilisiyle gidenlerin de gönlünde yer etmiştir. Haydarpaşa, hayatın ayrılmaz bir parçasıdır. Bunu biz Kadıköylüler, trenimizden yıllar boyu yoksun bırakıldığımızda, hatta sonlara doğru geri geleceğinden umudu kestiğimizde bir kez daha anlamıştık. Ben kendi payıma, Erenköy istasyon köprüsünün üstünde durup, bir türlü ilerlemeyen çalışmalara umutsuzlukla çok bakmışımdır. Elimizden gideceği söylenen o güzelim istasyon binaları, tren penceresinden sarkıp bakarken gözüne kaçan kurum, “Kartal-Pendik gittik geldik” teranesini noktalayan tren düdükleri, ille de tren hattı boyundaki güzelim ahşap evler ve o evlerin bahçelerinin boyunlarını trene doğru uzatmiş pembe, sarı, mor çiçekleri… Sirkeci ise, bir zamanlar plajların bezediği İstanbul sahillerinde Florya tarafına gitmek için bindiğimiz trenlerin kalkış noktasıydı.

Hatice Ezgi Özçelik 20 fotoğraftan oluşan sergisinde, garın tren yolculuklarına kapatılmasından bu yana geçen üç yıllık süreci resmetmiş. Serginin adı da bir vatandaşla diyalogundan doğmuş. Garın fotoğraflarını çekerken yanına yaklaşan biri, “Niye çekiyorsun ki, içinden tren geçmeyen gar artık burası” demiş. O gar bizim için son yıllarda bir kitap fuarına mekânlık ederek canlanmıştı. Bazı arkadaşlarımız ise, burayı kalıcı fuar mekânı edinirsek, bundan böyle gar olmamasını peşinen kabullendik izlenimi uyandırır diye endişeleniyordu. Yani bir nevi, “armut piş, ağzıma düş!”

Özçelik, garı, asli işlevine döndükten sonra da belgelemeye devam edeceğini söylüyor. Ben ne yazık ki göremeyeceğim (Antalya Altın Portakal Film Festivali) ama sergi, Kadıköy Belediyesi Barış Manço Kültür Merkezi’nde 1 Kasım’a kadar açık olacak. Kaçıranlar, 18 Nisan 2020’den itibaren Özçelik’in Haydarpaşa fotoğraflarını Beyoğlu’nda İFSAK Galeri’de izleyebilir.

En iyisi bu Haydarpaşa güzellemesini PEN Türkiye açıklamasıyla bitirmek.

“Haydarpaşa gardır, Sirkeci gardır…/ Gerisi…/ Yalandır./ Zarardır./ Efkardır./ Günahtır./ Yazıktır./ Aymazlıktır./ Yobazlıktır./ Kabalıktır./ Fenadır./ Ayıptır./ Yakışıksızdır./ Umursamazlıktır./ Aldırışsızlıktır./ Yavanlıktır./ Haksızlıktır./ Zorbalıktır./ Kayırmadır./…. / Haydarpaşa ve Sirkeci gardır, gar kalacaktır./ Gerisi…/ Laf-ı güzaftır!

PEN Türkiye”