Gazeteciye baskı nereden geliyor? Tele -1 ekranını üç gün karartan, Halk TV’ye aralıksız ceza yağdıran, gazetecileri uydurma dezenformasyon iddiasıyla hapseden kimdir?

İçinizdeki kurdu öldürün gerçeği kurtarın
RTÜK TELE-1’e üç gün kapatma cezası verdi ve pek çok kanalı cezalandırdı. (Fotoğraf: AA)

Gazetecilik eğer uzun sürerse kendini tümüyle yok edecek bir karanlığın içinde var olma savaşı veriyor. Bu savaşta gazetecinin ve gazeteciliğin hasımları, iktidarlarını her koşulda ve her ne olursa olsun sürdürmek isteyenler gibi görünse de, halka hizmet etmesi gereken mesleği çürüten kurt içeridedir. Hiç kuşkusuz iktidar sahipleri bu durumun hem yaratıcısı, koruyucusu hem de mutlu izleyicileridirler. Gazetelerin, TV kanallarının uzun çabalarla oluşturulmuş sahipliklerle güvenceye alınmış biat mekanizması sorunsuz işlemektedir. Hâlâ inat edenleri sindirecek ya da susturacak araçlar da tıkır tıkır işlediğine göre artık yasaların üstünden atlanmasına başka alanlar için denetlenebilir hale gelmiş, getirilmiş araçların da yardımıyla her türden itirazın susturulmasına direnecek medya mensuplarının ne isteği, ne de mecali kalmıştır.


Olası bir iktidar değişimi, bir zamanlar eksikli de olsa halkın haber alma hakkına saygılı, gazetecilik etiğini unutmamış medyayı yeniden canlandırabilir mi? Gazete patronlarının değişime hızla ayak uydurmaya çalışacaklarından hiç kuşku duymuyoruz. Çünkü onlar her zaman rotalarını devlete, rejime, siyasette egemen olana göre ayarlamışlardır. Peki bu durumda kurt öldürülebilir, muhabirlerden başlamak üzere editörlerin, yazı işleri müdürlerinin, genel yayın yönetmenlerinin silkinip kendilerine gelmelerini sağlanabilir mi? Zor olacaktır. Zor olacaktır çünkü geçen çeyrek yüzyılda edinilen alışkanlıklar bu arkadaşların gazetecilikle ilgili unutulmaması gereken ilkeleri unuttuklarını, siyasetten ve patronajdan gelen baskıları içselleştirdiklerini, zamanın ruhuna uymayı ilkelere tercih ettiklerini, onları artık hatırlamadıklarını gösteriyor.

Nasıl bir mesleğimiz var

Gazetecilik de bir meslektir, ama farklı bir meslektir. Muhabirden başlayan ve Genel Yayın Yönetmeni(GYY)’nde sonuçlanan bir süreçte üretilen haber, piyasada, arz talep ikileminde değer kazanan, serbest piyasada satışa sunulan bir mal değildir. Patronlar gazetelerini, TV kanallarını albenisi olan yayınlar yapan medya olarak pazarlarlar, reklam gelirleri ile kâr etmeye çalışırlar, ama bu başka bir dünyadır; haberin parayla satılan bir meta olduğunu göstermez. Halkın haber alma hakkı nedeniyle gerçeğin öğrenilmesi için, gerçekçi bir hikâye, yani içinde boşluklar olmayan bir hikâye olarak halka sunulana haber diyoruz. Halk gerçeği parayla satın almaz, kendisinden gizlenen gerçeği bir hak olarak gazeteciden talep erer.

Gazeteciler haberin bu özelliğini unutur, editoryal kesimin bağımsızlığını ciddiye almazlarsa, kurt, habercinin için yerleşmiş, gerçeği kemirmeye başlamış demektir. Çünkü o zaman patronaj ile editoryal kesim arasında olması gereken koruyucu boşluk ya da mesafe sıfırlanmış, kişiler üzerinden somutlayalım, muhabir, editör, yazı müdürleri ve GYY’den oluşan habercilik patronaja, patronaj da “gerçek biz ne diyorsak odur” diyen siyasete teslim olmuş demektir.

Olması gerekenle Türkiye’de olanı böylece özetlemiş olduk. Olanı olması gerekene çevirmenin bir yolu yok mu? Var. Her yanlış haberde gerçekleri değil siyaseti ve patronajın isteklerini içselleştirmeye çağıran, yürekleri kemiren kurdu öldürmek.

Muhabir arkadaşların, “kolay mı” dediklerini duyar gibiyim. Kurdun sığındığı karanlığın içinden yandaşların, apaçık gerçeğin içindeyken bile “gerçek de neymiş” dediklerini, ellerinde çekiçle teslim olmamış muhabire saldırdığını görebiliyoruz. Böyledir. Çünkü gazetecinin yüreğini kemiren kurt yalnız değildir. Gerçekleri hiçbir zaman sevmemiş olan siyasetin emrinde, çok küçük ücretlerle kendini piyasaya süren şimdilerde pek revaçta troller de oradadır. Gerçekten de kurtlarla, kurtçuklarla baş etmek kolay değildir. Eğer içlerindeki kurdu öldürmek, yeniden gerçeğin yanında yer almak, halkın haber alma hakkından başka otorite tanımayan gazeteciler olmak istiyorlarsa, gerçek nedir, gazeteci nasıl tarafsız olabilir sorularına ilkelere uygun yanıtlar vermek zorundadırlar.

Zor sorulara zor yanıtlar

Kolay sorudan başlayalım.

Soru bir: Gazeteciye baskı nereden geliyor? Tele-1 ekranını üç gün karartan, Halk TV’ye aralıksız ceza yağdıran, gazetecileri uydurma dezenformasyon iddiasıyla hapseden kimdir? Bu kolay sorunun yanıtını içindeki kurdu öldürmeye niyetli her gazeteci kolayca verebilir. O nedenle burada anlatmaya gerek yoktur.

İkinci soru: Gerçek nedir? Bu soruya içindeki kurdu öldürmeye niyetli gazeteci ile henüz gerçeği kavramaktan öznel nedenlerle uzak duran gazeteci farklı yanıtlar verirler. Gerçek ile tarafsızlık arasındaki ilişkiyi çözmekte zorlanan muhabir, editör, yazı müdürü ya da GYY, tarafsızlığı iki taraf arasında orta yerde durmak olarak anlıyorsa kurdu öldüremeyecektir. Çünkü tarafsızlık gerçekle gerçek olmayan arasında orta yerde durmak değil gerçeğin yanında durmaktır. Burada sevgili Gülseren Adaklı’nın titiz çevirisiyle um-ag yayınları arasında çıkan Michael Schudson’un Gazetecilik Neden Önemli adlı eserinden aktaralım: “Gazeteciler için birinci kural: Önce gerçeği ortaya koy. Sorumlu gazeteciler sahte, abartılı veya yozlaşmış haber üretmemeyi öğrenirler. Gerçekliği ideolojik tutarlılığa veya politik savunuculuğa tabi kılmazlar. Reklam verenin ya da yayıncının ticari çıkarlarına ve hatta izleyicilerin zevklerine teslim olmazlar. (…) Etik gazetecilik hakkında kesinlikle doğru olan şey tam da muhabir (ve romancı) John Hersey’in 1980’de söyledikleridir: Gazeteciğini kutsal bir kuralı var: Yazar icat etmemelidir. Gazetenin lejantında (sürmanşetinde diyelim) şöyle yazmalı: Bu haberlerin hiç birisi uydurulmamıştır.”(s. 6)

Soru üç: Hem patronlu bir medyada çalışmak hem de patronajın, siyasetin isteklerini görmezden gelerek gazetecilik yapmak mümkün mü? Bu sorunun yanıtı bir ön kabulü zorunlu kılıyor. Patronların ve siyasetin isteklerine boyun eğerek gazetecilik yapılamaz. Bu kurda teslim olmak demektir. Peki kurdu öldürmek isteyen gazeteci bu engeli nasıl aşacak? Editör, yazı müdürü ya da GYY haberi yani gerçeğe uygun bir şekilde yazılmış haberi değiştiriyor, gerçeği gizliyor ya da siyasetin çıkarlarına uygun bulmadığını sümen altına gizliyorsa, yapılacak iş, o habere sosyal medyaya ya da bu türden baskılarla karşılaşmayan, direnebilen habercilere emanet etmektir. Günümüzün gerçeklerinden birisi de haberin kollektif hale gelmesidir. Haberiniz bu şekilde gün yüzü görebilecekse kurdun yaşaması, nefes alması da zorlaşmış demektir.

Soru dört: Gazeteci hep muhalif olmak zorunda mı? Muhalif olan gazeteci değil, gerçektir. Doğal olarak gerçekle çatışan, onu gizleyen, çarpıtan, değiştirmeye, gizlemeye üstünü örtmeye çalışanlar gazeteci ile karşı karşıya gelir. Bu da gazetecinin muhalif olarak adlandırılmasına yol açar. Sakıncası yok. Muhalif olmak muhabiri gerçeğin karşısında konumlandırmıyorsa sorun yoktur. Çünkü genellikle iktidar sahipleri, bu ille de siyasi iktidar olmayabilir her türden iktidar odağı gazetecinin eleştirisinden payını almalıdır.

***

Bu yazı durumdan, durumundan hoşnut olmayan gazetecilik ruhunu henüz yitirmemiş olan meslektaşlarımızın meslek ilkelerini kemiren kurttan kurtulmak istedikleri varsayımıyla yazıldı. Hiç kuşkusuz onların karşı karşıya kaldıkları, ellerini kollarını bağlayan koşulların ağırlığının da farkındayız.
Hâlâ direnen medyada çalışan gazeteciler olarak size kurdu öldürme konusunda destek olmak, abartılı olmayan uyarılarla sizi yeniden aramızda görmek istiyoruz. Geçtiğimiz günlerde yandaş medyada “artık yeter!” diyen meslektaşlarımızı gördüğümüzde umutlandık, kurdun öldürülebileceğine inandık.

Zaman insandan daha hızlıdır. Kurdu öldürün, kendinizi kurtarın bizi de güçlendirin…