Ortadoğu’da politik olan her şey, şu ya da bu boyutta dinle alakadar bir içerikle örülüyor. Özellikle siyasal İslam”ın egemen olduğu ülkelerde, toplumsal ilişkilerin dışında, devlet yönetiminin de bu saiklerle işlediği gözlemlenir. Siyasal İslam”ın temel politikası, toplumu dini temellere göre yönetmektir, burası çok açık. Laikliğin belirli dozajlarda yaşandığı ülkelerde bunu yapmaya yeltenirken, politikasının yöntemini takiye üzerine kurar. Türkiye’nin son 20 yılı buna dair billur örneklerle doludur.

İçki politiktir

SERHAT HALİS

Bir kavram olarak “politika” ilk kez Eski Yunan’da karşımıza çıkıyor. Üstelik (son günlerde) iddia edildiği gibi “poli=çok tika=yüz” kökünden gelmiyor. Kavram, eski Yunancada Polis=devlet kökünden türer ve “devlet yönetme sanatı” olarak içerik bulur. Aristoteles; “Politika, toplumun [örgütlü organizmanın] halka dair yaptığı tüm etkinliklerdir diyerek; bir yönüyle, politikanın halk yaşamına müdahale işi olduğunu ifade eder.

Türkçede kavramın diğer bir adı da “siyaset”tir. Siyaset, Arapçadan dilimize girmiş bir terim. Kökeni “beygir bakıcısı” anlamına gelen “seyis” sözcüğüne dayanıyor. Beygirin nasıl, nerede ve ne zaman ne yapacağına karar veren yetki merci yani. Bu bağlamda siyaset, birer beygir olarak görülen insanların-toplumun yaşamına yön ve karar veren bir fenomen olarak belirir ve Aristo’nun politikaya dair yaptığı tanımla örtüşür.

Ancak politikanın “çok yüzlülük” anlamına geldiğini dillendiren yeni iddia; yaşadığımız ülkedeki iktidarın, güçlenme dozajına paralel olarak son 20 yılda değiştirdiğini gördüğümüz (o muazzam çelişki ve takiyelerle örülü) söylem ve politikaları dikkate alındığında, devlet politikasını ifade etmek adına en uygun tanım gibi duruyor.

O ya da bu, beygir ya da toplum, devlet yönetme sanatı ya da çok yüzlülük; hangisi olursa olsun “politika”, en nihayetinde toplumsal olandır ve toplumsal olan her şey politiktir. Zira toplumun yaşamını ve toplumun alışkanlıklarını şekillendirme üzerine kurulu olan bu mefhum, insanın her türden davranışını kapsar.

Bu yönüyle davranış örüntüleri farklı olan toplumlarda, farklı politik enstrümanlar ve argümanlar öne çıkar. Politik müdahalenin seyrini ve biçimini belirleyen şey, toplumsal olanın karakterine göre değişir. Bu, aynı zamanda politik müdahaleye karşı gelişen politik refleks ve mücadelenin de toplumun karakterine göre yeşerdiği anlamına geliyor.

Örneğin; Türkiye gibi Ortadoğu ülkelerinde, genel politik eğilim, dini referanslar üzerine kuruludur. Bu bağlamda gelişen toplumsal muhalefet aygıtları da kendilerini bu dini referansa göre konumlandırıyor. Bazıları bunu dini hassasiyetlere dikkat ederek ya da onları kullanarak yapıyor, diğerleri ise dini referanslara dayalı bir politik anlayışı kabul etmiyor ve bunu toplumsal yaşamdan tamamen çıkarmaya çabalıyor. Sonuncu politik mücadele dini referanslara göre şekillenmemiş gibi görünse de temel argümanı “dinin toplumsal yaşamın dizaynında belirleyici bir pozisyona sahip olmaması gerektiği” yönünde olduğu için; son tahlilde politikasının merkezinde din yer alıyor.

Öyle ya da böyle, Ortadoğuda politik olan her şey, şu ya da bu boyutta dinle alakadar bir içerikle örülüyor. Özellikle siyasal İslam”ın egemen olduğu ülkelerde, toplumsal ilişkilerin dışında, devlet yönetiminin de bu saiklerle işlediği gözlemlenir. Siyasal İslam”ın temel politikası, toplumu dini temellere göre yönetmektir, burası çok açık. Laikliğin belirli dozajlarda yaşandığı ülkelerde bunu yapmaya yeltenirken, politikasının yöntemini takiye üzerine kurar. Türkiye’nin son 20 yılı buna dair billur örneklerle doludur.

Ortadoğunun din üzerine kurulu sosyal refleksleri ve siyasal mayası, gündelik hayatta kendini pek çok şekilde hissettirir. Bazı belirgin mefhumlar bunun en fazla hissedildiği alanlardır. Örneğin; “kadın”, “kıyafet”, “alkol” gibi... Ortalama zekâya sahip sıradan bir insanın basit bir gündelik hayat gözlemi, bunu anlamak için yeterlidir. Kadınların toplumsal alandaki varlığı Ortadoğuda her zaman için sıkıntılı bir ahval olarak kodlanmıştır. Benzer şekilde kıyafet ve alkol özgürlüğü hem sosyal hem de politik eğilimlerle kısıtlanmıştır.

Siyasal İslam”ın alkol ile uzlaşmazlığı ise, dinin yasak olarak belirttiği “zina”, “hırsızlık”, “faiz”, “yalan” gibi diğer olgularda kendini neredeyse göstermez. Dinin yasakladığı pek çok şeyi yapıp, içki içilmesine göz yummayan bir anlayış bu. Bu bağlamıyla Ortadoğu’da alkol politiktir. Bu mesele günümüzle de sınırlı değildir. Ömer Hayyam’dan, Hatayi’den, Abdal Musa’dan ve daha pek çok ozan ve Alevi dervişinden günümüze uzanan bir külliyat, Ortadoğu’da içkinin politik ahvalini resmeder.

Günümüzde de bahsi geçen ülkelerde alkole müdahale etmek, satışını ve kullanımını engellemek, genel bir “siyasal İslam” eğilimidir. Bu müdahale, başta da belirttiğimiz gibi, toplumsal alana içkin olduğu için de politiktir. Dolayısıyla bu müdahaleye karşı bir duruş da kaçınılmaz olarak politik olarak belirir. Sadece buna karşı duruş değil, Ortadoğu’nun mevcut ilişkiler ağı, burada alkol tüketiminin kendisini bile bir politik eylem olarak biçimlendirir. İçki içenin amacından ve bilincinden bağımsız olarak, içki içmek politik bir eyleme dönüşür burada.

Bu gibi ülkelerde özellikle seküler hayatın inşasında alkol önemli bir figüre dönüşür. Bir anlamıyla alkol, sekülerliğin temsilini taşıyan önemli bir aygıt olarak belirir. Yine bu gibi toplumlarda, alkol ile laiklik arasında gözle görülmeyen sağlam bir göbek bağı oluşur. Bu anlamıyla siyasal İslam”ın laikliğe açtığı savaşta önemli figürlerden biri olarak alkol, sağlam bir seküler bayrağa dönüşür. Bugün ülkedeki mevcut iktidarın, içkiye açmış olduğu savaşı da tam olarak buradan okumak gerekir.

Dolayısıyla içki politiktir!