Kızlar 16’sında evlensin, oğlanlar 18’inde silah kuşansın; 24’üne gelmiş adam ise ne içeceğini bilemez

Kızlar 16’sında evlensin, oğlanlar 18’inde silah kuşansın;  24’üne gelmiş adam ise ne içeceğini bilemez.

“Ama, Amerika’da ‘bile’ içki için yaş sınırı 21” imiş.

Amerika’dan/-yı örnek veren, aslında, kendisi hakkında ip ucu vermiş olur: Görgü, bilgi, yurtseverlik, ulusal haysiyet, bireysel ahlâk ve ruh sağlığı açısından problemli biri.

Bunlar, eski İngiliz/Fransız sömürgelerindeki ‘boy’larla (ayak oğlanı/yanaşma)  aynı soydandır: ’Boy’, Avrupalı efendilerinin ayakları altında ne kadar iyi sürünürse, kendi yurttaşları karşısında o kadar höt-zöt edebilmeyi umar.

‘Boy’, toplumun alt katmanlarından gelir; ne denli aşağılardan geliyor ve yükselme konusunda ne denli aceleci/hırslı ise, patronuna ait her şeyi de o denli idealmiş gibi görüp gösterecektir. Günümüzün ‘boy’u, en alttan en üste birden/emeksiz fırlamak için Amerikan ipine sarılmış ikbalperesttir; ara/orta katlarda dinlenip demlenmeyi bilemediği için de, son derecede görgüsüz; görgüsüzlüğü ölçüsünde de haddini bilmez ve saldırgan.

Yaşı uygunsa karısını doğurmaya Amerika’ya gönderir; olmadı, çocuklarını okumaya; okuduklarını en iyi orada okuyabilecekleri  için değil, başımıza prens-prenses olarak dönebilsinler diye, yabancı güce sırtını dayamış  gönüllü maşalar olarak.

Aklına gelse  -utanmasa değil-, gidip ikinci bir kere sünnet bile olacaktır Amerika’da, cemaat büyüklerinin huzurunda. Turizm sektörü kendi Sinan Çetin’ini çıkartabilseydi, Amerika’ya toplu sünnet turları da çoktan başlamış olurdu, nevzuhur zadegânın küçük beyleri için.

Amerika’daki ‘21 yaş kuralı’ndan söz eden, şunu bilmez ki, içki yasağını genişletip şiddetlendirdikçe uyuşturucu tutsaklığı da o derecede artmakta; uyuşturucu iptilasıyla suç işleme, özellikle de adam öldürme arasındaki ilişki ise misliyle yoğunlaşmaktadır.  ABD’deki uyuşturucu bağımlılığı, alt sınırın 16 yaş olduğu bir çok Avrupa ülkesine göre iki-üç misli, uyuşturucu müptelalarının suç işleme oranı 7, hükümlüler arasındaki katillik oranı da 4 kat daha yüksektir: Amerika diyen, aynı zamanda, daha fazla uyuşturucu/suçlu/katil de demiş olur; tabiî silah da.

Başta CIA olmak üzere, uyuşturucu şebekeleri şunu çok iyi bilirler: Bir sosyalleşme aracı olarak içki için yaş limiti ne denli yüksek tutulursa, gençler de “ yasağı bir kere delmişken bari sonuna kadar gideyim” psikolojisi içinde, işi en sert uyuşturuculara çok daha rahat götürürler. Bunu, Amerikalı sosyal bilimciler bile bilir; ama, bilimsel bilgi üretiminin büyük tekeller için teknoloji/proje kotarmaya endekslenmiş olduğu bir ortamda, ne kendi halklarına, ne de   -ikbali, ‘büyük patron’a biatta ararken, Fıkıh öğrenmek üzere Vatikan’a gitmeye mümasil bir maskaralığa düşmüş-  ‘Üçüncü Dünya’lı öğrencilerine açıklayıp öğretirler.

Çiğ patlıcanı ‘hünkarbeğendi’den ayırt edemeyen ‘üzüm’cüler hariç, herkes bilir ki, başta şarap olmak üzere, alkollü içecekler, her şeyden önce lezzetli birer besin maddesidirler; etkileri için değil, kendileri için  ‘taam’ edilirler: Bunları uyuşturucularla aynı  kategoriye koymak kadar haince bir saptırmaca olamaz. Buna ek bir diğer hainlik ise, gençlerle büyüklerin birlikte içki içip, karşılıklı bir eğitişim süreci içinde birbirlerini zenginleştirip geliştirmelerinin önünü kesmektir.

İçki içmeyi, anası-babası ve diğer büyüklerinin dost ve yakınlarıyla sohbet/muhabbetlerinin bir parçası olarak görüp yaşayarak yetişmiş bir çocuk için içki, kendisiyle ancak gizlice buluşulacak bir yasak, kendisine bir defa bulaşıldı mıydı da, uyuşturucuya kadar giden yolların kapısını açan bir araç olmayacaktır.  Şunu da bilelim ki, gün ışığında hiçbir şey yapamayan, karanlıkta her şeyi yapar;  insanların yüzüne/gözünün içine bakarak hiçbir şey söyleyemeyenin ise, facebook/twitter’ı bulunca döktüreceklerine sınır yoktur.

AKP, ‘insan’  kavramına ulaşamamış bir düşüncenin taşıyıcısı olarak  insan ürünü her türlü güzelliğe, bu arada içkiye de düşmandır. Ancak bundan kalkarak, getirdiği kısıtlama ve yasakları, her türlü maddî belirleyicilikten bağımsız, ideolojikten kalkıp yine ideolojikte biten hasbî (çıkar gütmez) tasarruflar olarak görmek kadar da a-sosyolojik bir yaklaşım olamaz.  AKP, yarısından fazlası ‘kayıt dışı’ bir ekonomide, ‘korsan’ kapitalistlerin iktidarı olarak eğer içkiyi yasaklıyorsa, artması kaçınılmaz içki kaçakçılığından nemalanmanın yanı sıra,  kendi adamlarına yeni bir rüşvet alanı da açabilecek olduğundandır.

Bu yasakların gençliği uyuşturucuya yönlendirmek gibi bir işlevi de olacaktır. Bu durumda, AKP’yi salt ‘bireysel haklara düşman İslamcı totalitarizm’ temelinde ele almak, işin uluslar arası uyuşturucu şebekeleriyle ilişkili boyutunu, karşımızdakinin de, hangi renge bürünürse bürünsün, uyuşturucu baronları dahil herkese her türden hizmeti vermeye hazır, taşeron nitelikli bir iktidar olduğunu gözden kaçırmamıza yol açacaktır.