Salim Uslu, Hak-İş’in eski başkanı. Milletvekili seçildikten sonra tek bir defa adından bahsettirdi: Kamer Genç kürsüde konuşurken, adamı darp edip susturup, üstelik bir de yere yuvarlamaya çalıştı

Salim Uslu, Hak-İş’in eski başkanı. Milletvekili seçildikten sonra tek bir defa adından bahsettirdi: Kamer Genç kürsüde konuşurken, adamı darp edip susturup, üstelik bir de yere yuvarlamaya çalıştı. Bu pek şerefli eyleminden dolayı da ‘reis’inin takdir ve taltiflerine mazhar oldu: Erdoğan, kendisi için “görevini yapmış” dedi.

Hak-İş’te, kısa film ödülü verilmek üzere davet edilen yönetmene hem hakaret, hem de küfür edildi; yönetmen Suat Eroğlu, ayrıca yumruklandı da aynı mekânda, bir konfederasyon üyesi tarafından.

Kimden alındı bu cesaret?: Tabiî, Bülent Arınç’tan. Arınç’ın cesaretinin kaynağı ise, doğrudan doğruya Erdoğan.

Bu takım, toptan azmış durumda. Arınç, yönetmene küfürlü ve sigaralı sahneleri kes at diyor; üstelik hepi topu 10-12 dakikalık filmde.

Sigara, her şeyden önce dünyanın en kötü, en ölümcül alışkanlığı değil. Sağlığımıza bu kadar önem veriyorsan, her şeyden önce Arabistan’dan Mers, Afrika’dan da Ebola virüsü taşırlar diye, oralardan dönenleri sınırların içine sokma.

Bunların derdi, tabiî ki sağlık değil. Bunlar, her şeyden önce, IŞİD’li, hatta İD’li. Erdoğan da, elinden gelse, ki yakında gelecek, IŞİD’cilerin yaptığı gibi sigara içenlerin parmaklarını kestirtecek. Din adını verdikleri ideolojilerinin arkasına gizlenip her şeyi yaparlar. Ayrıca, sosyo-kültürel gelişmişlikleri, Sicilya’nın en kıytırık kasabasındaki Mafya reisçiğinin de daha altında: Reisçik, ‘kişilik’ yapmak için, söz gelimi, müthiş bir kayısı veya şeftali düşmanlığı veya alerjikliği rolüne soyunur. En yakınındaki adamlar daha az yakınındakilere sıkı sıkıya tembih ederler, onları huzura almadan önce, “aman sakın ha, reisin yanında şeftali veya kayısı lafını etme” diye; ayrıca kasabadaki bütün manavlara yasak ederler, şeftaliydi kayısıydı veya her neyse reisin illet olma rolünü oynadığı nesnenin açıkta sergilenip satılmasını.

Son bir para cezalarının yeniden yapılandırılması oyunu çıkarttılar, gerek onda, gerekse bir öncekisinde, herkese af var, ama sigara içme cezalarına yok. Bu, her şeyden önce, anayasadaki eşitlik ilkesine aykırı; ancak çok ama çok daha önemlisi, reisin kişisel kaprisinin devlete temel alınması suretiyle, gerisinde sekiz yüzyıllık Selçuklu ve Osmanlı, 90 yıllık da Cumhuriyet yatan bir ülkenin, aşiret/kabile devletinin de gerisindeki bir varoş lümpenliğine ram edilmesi: ‘Yeni Türkiye’, aşiret/kabile devletinden de daha geri; zira bunlarda yazılı bir hukuk olmasa da, İngiltere’deki yazılı olmayan anayasa misali, bayağı sağlam bir ‘teamül’ hukuku varken, Erdoğan açıkça “ben teamül falan dinlemem” diyor.

Bir de bunların Sağlık Bakanı var; tıp mezunuymuş; ama, yaptığı iş, özel hastanecilik ve özel hastaneciyi Sağlık Bakanı yapmak, Aile ve Kadından Sorumlu Bakanlık’ın başına Matild Manukyan’ı getirtmekten farksız, hatta daha tehlikeli; zira burada söz konusu olan, ‘Gezi’cileri tedavi eden doktor ve diğer sağlıkçıları ‘vatan haini, terörist vb…’ diye neredeyse idamla yargılatıp ID’cilere hedef gösterirken, IŞİD’ci canilere bizim hastanelerimizi açıp, sonra da kelle kessinler diye geri göndermeyi ‘insanlık gereği’ gören bir siyasal İslamcı. İşte bu eleman, hepimize ‘müjde’liyor, çok yakında lokanta ve diğer mekanların açık havadaki alanlarının da üçte iki oranında sigaraya yasak kılınacağını.

Bunlara hiçbir şey sormaya değmez, ama biz insanlar yine de kendi aramızda soruşalım: Açık havada sadece iki masası bulunan müesseseler ne yapacak bu üçte bir kuralı karşısında. ‘Biz insanlar’ diyorum, zira Aydınlanma’ya ulaşamamış bu canlıların, ne kafalarında ‘insan’ kavramı vardır, ne gönüllerinde ‘vatan’ sevgisi, dolayısıyla ne de hukuklarında ‘vatandaş’ kategorisi.

Bunlar, yer yüzü coğrafyasını ‘dar-ül islam’ ve ‘dar-ül harp’ diye ikiye ayırırlar; soykırımcı El Beşir’in Sudan’ını veya pedofil Mursi’nin Mısır’ını ‘bizim eller’, biz ‘insan’ları da ‘dar-ül harp’ unsurları olarak görüp, Siyonist devlet gözündeki Filistinli Arap misali kendi vatanımızda ‘yok’ veya ‘parya’ etmeye niyetli/yeminlidirler.

Kısacası IŞİD, Suriye’de Irak’ta çarpışadursun, İD Türkiye’de kurulmuştur bile, hem de bir zamanların o güzelim Atatürk Orman Çiftliği’nin kalbinde.