İdam: Aziz Augustinus

“İdam” kitabını, geçen hafta yerim kalmadığı için değinemediğim alıntılarla sürdüreyim:

“Kana susamış rahipler, Lordlar Kamarasının müzakereleri sırasında, şiddetlerinden hiçbir şey kaybetmemişlerdi. Dickens onları iyi tanırdı, bu konuda şu satırları yazmıştı: ‘Bütün kalem sahipleri Kutsal yazıların yorumlayıcıları haline dönüşseler de bunların tümüyle gayreti bile beni ölüm cezasının Hırıstiyanlığa uygun bir tedbir olduğuna inandıramaz...’”

“Bir Afrika mezhebinin üyeleri bir Hırıstiyanı öldürdüklerini Aziz Augustin’e günah çıkartırken itiraf ettiklerinde, O, dostu Marcellius ile birlikte katillere ölüm cezası uygulanmamasını istemişti. ‘Biz Tanrının hizmetkarlarının acılarının, buna yol açanlara mukabele bilmisil (karşılık verme) yoluyla aynı acıların çektirilerek intikamının alınmasını istemiyoruz. Tabii ki, bu kötü adamların benzer kötülükleri yapmamaları için, özgürlüklerinden yoksun kılınmalarına karşı çıkmıyoruz, ama adeletin onların hayatlarına ve cismani bütünlüklerine zarar vermeden yerine getirilmesini istiyoruz. Ve böylece zorlayıcı tedbirler yoluyla onların hasta çılgınlıklarından kurtulup, kafaca sağlıklı insanların barışına saygı göstermelerinin, kötü şiddetlerinden vazgeçmek zorunda bırakılmalarının ve aynı zamanda yararlı çalışmalara yönelmelerinin sağlanmasını arzuluyoruz.’ Bu satırlar sanki günümüzde idam cezası aleyhtarları bir birliğin üyeleri tarafından yazılmışcasına çağdaş bir sesi yansıtmaktadır. Aziz Augustin 354 ile 430 yılları arasında Afrika’da yaşamıştı.”

Kitabın sonlarından, “Bazı Ülkelerin Deneyleri” bölümünden:

“Hapishaneler Genel Müdürü, ölüm cezası uygulanmayalı beri suçluluk oranında düşüş olduğunu belirtmiştir.” (Danimarka)

“İnsan hayatına saygıyı öğretmenin en iyi yolunun, kanun adına insanları hayatından etmeyi reddetmek olduğunu gördük. (...)Ölüm cezası kalktığından beri, bu cezanın ortadan kalkmasının yol açtığı hiçbir suç artışına rastlanmamıştır.” (Belçika)

“Hiçbir şey ölüm cezasının kaldırılmasının, cinayet veya şiddet yoluyla işlenen suçların sayısını arttırdığını göstermemiştir.” (Norveç)

“En yaygın olan düşünce, ölüm cezasının kaldırılmasının suç sayısında bir artma meydana getirmediğidir.” (İsveç)

“Bir Parlemento üyesinin belirttiği gibi ‘Ben devleti bir cellat olarak değil, suçları ve kötülüğü önlemeye çalışan, suçluyu düzeltmeye gayret eden bir terbiyeci olarak görüyorum...(...)Ölüm cezasının kaldırılması ve cezaların hafifletilmesi cinayet ve diğer suçların artması sonucunu doğurmadı.” (İsviçre)

“Ölüm cezası ister uygulansın, ister uygulanmasın veya bu cezanın yürürlükte olduğu veya olmadığı devletler karşılaştırılsın, elde edilen suçluluk oranları, bu rakamların belirmesinde ölüm cezasından çok başka faktörlerin rol oynadığını gözler önüne sermektedir.”

Koestler’le bitiriyoruz “İdam” kitabını:

Albert Pierrepoint, ölüm cezası hakkında konuşmak için Kraliyet Konseyi’nin önüne çağrılmıştı. Kendisine cellatlık mesleği süresince kaç kişi öldürmüş olduğu sorulduğunda ‘Bir kaç yüz kadar’ cevabını vermişti.

S- Hiç güç anlar geçirdiğiniz oldu mu?

C- Bütün meslek hayatımda yalnız bir kere.

S- Ne olmuştu?

C- Mahkum çok kabaydı. Onunla bir türlü uyuşamadık. İngiliz değildi, bir casustu, korkunç gürültü ediyordu...

Pierrepoint’e kadınları asmakta, can sıkıcı bir taraf bulup bulmadığı sorulduğunda, hiç böyle bir şey düşünmediğini söylemişti.

S- Görevinizi ifa etmenin son derece güç olduğunu mu düşünüyorsunuz? Yoksa alıştınız mı?

C- Artık alıştım.

S- Hiç heyecanlandığınız oldu mu?

C- Hayır...

İşte bu Pierrepoint’le, uzun süre üzerine yazdığım idam konusunu sonlandırabilecek miyim bilemiyorum?! Ancak haftaya bitirsem de bu dosya hep açık kalacak!...