Aydınlanma projesine sahip çıkan güçler açısından 24 Haziran seçimleri esaslı bir yenilgiyle sonuçlandı. Ana muhalefet partisi olarak CHP’de yenilgi sonrası hesaplaşma, liderlik meselesi etrafında yapılıyor. Liderlik sorunu önemli olmakla birlikte, bu tarihi dönemeçte yenilgiye yol açan dinamiklerin kapsamlı bir değerlendirmesinin yapılması, geleceğin şekillenişi açısından hayati bir önem taşıyor. Aksi durumda, lider değişsin ya da değişmesin, makûs talihi yenmek mümkün olmayacak!

Daha önceki yazılarımda belirtmiştim; siyasal projelerin, başarılı olmak istiyorlarsa, iki duyguya hitap etmeleri zorunludur; bir yandan toplumdaki kaygıları gidermeleri, diğer yandan da (kanımca daha da önemlisi) hedefledikleri toplum kesimleri arasında heyecan yaratmaları gerekir. Heyecan yaratmak ise, halkın önüne bir arzu nesnesi haline gelebilecek bir proje koyabilmekle mümkün.

CHP değerlendirmesine geçmeden önce, AKP’nin stratejisine bu açıdan bakmakta yarar var. AKP, başlangıcından itibaren, dozu giderek yükselen bir aydınlanma karşıtlığı ile toplumun muhafazakâr kesimlerinde dikkate değer bir heyecan yarattı. Son dönemde bu heyecanın yitirilmeye başlandığı bir ortamda, muhafazakârlığın yanına milliyetçiliği de ekleyerek, Türk sağını bir kez daha radikalleştirdi.

AKP’nin, heyecan yaratma konusunda kapitalizmin ve daha özel olarak neoliberalizmin projeci bir uygulamasını da ısrarlı ve kesintisiz bir biçimde üstlendiğini belirtelim. Bu noktada, AKP projesinin, Batılı örneklerden, açık aydınlanma karşıtlığıyla ayrıştığını da ayrıca vurgulamak gerekiyor. Bugün başkanlık sistemi olarak karşımıza çıkan siyasal yapılanmanın birçok yönüyle, Çin ve Rusya gibi örneklere daha yakın durması bu nedenle şaşırtıcı değil.

AKP’nin kaygılardan çok heyecanlara seslenen siyaseti karşısında, CHP’nin kaygı gidermeyi yeğleyen bir “idare etme” stratejisi benimsediğini söyleyebiliriz. Kaygı giderme, 2000’li yıllarda kendi tabanına yönelikken, 2010 sonrası muhafazakâr kesimlere seslenmeye evrilmiştir. CHP’nin, AKP’nin saldırgan neoliberal stratejisi karşısında ise, neredeyse tümüyle suskunluğu tercih ettiğini de ayrıca vurgulayalım.

Rejim değişikliği anlamına gelen 24 Haziran seçimlerinde bu iki proje bir kez daha karşı karşıya geldi. Belli tıkanmalarla da olsa, arzu ve heyecanı harekete geçiren strateji kaygılara seslenen idare etme stratejisini bir kez daha yendi!

CHP’ye oy veren kitleler kızgın. Başta Kılıçdaroğlu olmak üzere CHP yönetiminin başarısız olduğunu düşünüyorlar. Partinin sağa çekilmesine, sağ adayların gösterilmesine, öne çıkarılan muhafazakâr temalara tepkililer; kısaca heyecanlarının ve kazanımlarının çalındığını düşünüyorlar.

CHP hiç mi heyecan yaratmıyor? Haksızlık etmeyelim, Adalet Yürüyüşü’nde kitlelerin nasıl heyecanlandığını gördük, Ekmeleddin İhsanoğlu’ndan sonra, Muharrem İnce’nin aday gösterilmesi de CHP tabanının ötesinde bir heyecan yarattı. Ancak sorun şu ki, böylesi çıkışlar ideolojik ve siyasi temelleri olan uzun soluklu projelerin parçası haline geldiği zaman sürdürülebilir oluyor; öbür türlü sabun köpüğüne benziyorlar. CHP yönetiminin asıl başarısızlığı bu tür siyasi-ideolojik tercihleri yapamamasından kaynaklanıyor.

Geldiğimiz noktada, kaygı siyaseti ile durumu idare etmeye çalışan Kılıçdaroğlu ile seçim sürecinde siyasetini, altı doldurulmamış biçimde de olsa, heyecan yaratma üzerine inşa eden İnce arasında bir liderlik yarışı öne çıkmış bulunuyor. Birçok çevre liderlik mücadelesine yönelik kaygı ifade ediyor. Kanımca, asıl kaygı duyulması gereken liderlik mücadelesinin toplumda beklenen türden bir heyecan yaratmamış olmasıdır.

Tam da bu noktada, bir kez daha hatırlatalım; CHP’nin sorunu, uzun süredir heyecan yaratacak bir projenin uzağına düşmüş olması. O nedenle, mesele liderlik sorunundan öte ve ancak şu iki soruyu doyurucu biçimde yanıtlayabilecek bir liderlik ortaya çıkarsa, yaşanan krizin anlamlı biçimde aşılması mümkün olacak. Aydınlanma projesi 1970’li yıllardakine benzer biçimde bir kez daha radikalleştirilebilir mi? Bir türlü sorulmayan ve yaşamsal nitelikteki diğer soru ise şu; neo-liberalizmi karşısına alan bir proje inşası mümkün mü?

Eğer aydınlanma projesi radikalleştirilebiliyorsa ve otoriter neoliberalizmin insanı ve doğayı tahrip eden formu dışında bir proje inandırıcı biçimde savunulabiliyorsa, solun ve özel olarak CHP’nin topluma heyecan verecek biçimde siyaset sahnesine dönmesi mümkün görünüyor. Öbür türlü, liderlik yarışı, vaziyeti kimin idare edeceği üzerine yapılacak. Bu durumda yeni krizler kaçınılmaz. Çünkü idare etmenin idare edilemez hale geldiği bir coğrafyada ve günlerde yaşıyoruz!