Vladimir Putin’in Çeçenleri tekrar Çeçenistan’a alacağını zannetmiyorum. Ya da Türkmenleri, Özbekleri... Onlara ve İdlib’de savaşmaya karar veren diğerlerine ne olacak?

İdlib’den sonra ne olacak?

ROBERT FISK / ÇEVİRİ

Savaşlar konusunda öngörüde bulunmak zordur. İdlib’deki ovaya bakıyorum; Cebel el-Ekrad Dağı’nın tepelerine Suriye Ordusu’nun kondurduğu 130 milimlik dört silaha bakıyorum. Doğudaki İslamcıların terk ettiği boş köylere yönelmişler. Sessizliğin içinde, güneşin altında duruyorlar. Dere yataklarının kenarında, siyah beyaz inekler ağaçların gölgesine saklanmış. Ana yola doğru yaklaşınca çalıların altında dinlenen Suriyeli askerler görüyorum. Birkaç T-72 tankı, dalların ve çalıların arasında gizlenmiş.

Yaşanan uçsuz bucaksız trajedinin “Berlin 1945” anına mı geldik? BM’nin korktuğu gibi büyük can kayıplarına mı şahit olacağız? Erdoğan’ın uyardığı gibi “katliam” mı yaşanacak? İdlib’e ilerlemek Trump’ın söylediği gibi bir “hata” mıydı? Yoksa Sergei Lavrov’un tarifindeki “terör tümörüne son müdahaleye” mi şahit olacağız?

General Sultan’ın ofisindeyim; kendisi İdlib güvenlik bölgesinde başkomutan unvanını taşıyor. Tabii biz halen tam sınırda, Hama bölgesinin kıyısındayız. Masasının arkasında iki büyük fotoğraf var. Biri Beşşar Esad’a, diğeri Vladimir Putin’e ait. Renkli fotoğrafların iki yanında ise Suriye ve Rusya bayrakları var. Hama’ya gelirken yolculuk esnasında yalnızca bir Rus asker gördüm ancak çatışma başlarsa havada çok daha fazla Rus birliği olacağı kesin.

1982 İsrail istilası esnasında Sultan Yakup Savaşı’nda tank komutanlığı yapan General Sultan “Rus dostlarımızdan” bahsediyor ve şöyle diyor; “Operasyon başladıktan sonra yedi gün içinde Cisr el-Şuğur’a girmiş olacağım.” Suriye Ordusu Cisr el-Şuğur kasabasını 2015 yılında boşaltmıştı. Geri çekilme esnasında, kasabayı terk eden sivillerle birlikte Nusra askerlerinin ateşi altındaydılar. Nusra, aileleri dahi öldürüyordu – bu katliamdan son derece eminiz çünkü yaralılarla bizzat görüştüm. Yaşanan olaylar, Rusya’nın birkaç ay sonra Esad’ın desteğine gelmesini de tetiklemiş olabilir. Dolayısıyla şu an dürbünümden hayal meyal seçebildiğim bu kasabada bir rövanş hırsı olduğu söylenebilir.

General Sultan, İdlib’den kendisine bilgi veren birçok “yardımcısı” olduğunu iddia ediyor. Telefonunu çıkarıyor ve “Bir tanesi bu fotoğrafı yolladı” diyor ve birçok defa el değiştirdikten sonra Nusra kontrolüe giren Ma’arretü’n-Nu’man kasabasında dikilen demirden darağacını gösteriyor.

General Sultan’ın askerleri dizüstü bilgisayarlarda çalışıyor, tepelerinde muhaliflerin kontrolündeki “yarımadayı” gösteren operasyon haritası var. Son derece detaylı ve tabii ki Arapça dilinde. Suriye Ordusu ve Nusra güçleri işaretlemiş.

Suriye Ordusu kırmızıyla gösteriliyor. Nusra ve müttefikleri siyah. Suriye’nin en kıdemli generalleri bu esnada haritadaki çizgiler arasında, Kuzeybatı’daki Lazkiye’de ve Güneybatı’daki Halep’te geziniyorlar. Suriyelilerin “Kaplan” dediği acımasız kumandan... Halep’in doğusunda mayına basıp tek bacağını kaybeden General Salih... Geçen sene Hama’nın doğusunda IŞİD ile savaştıktan sonra “Sezar” lakabını alan diğer bir general...

Bu generaller düşmanla kafa kafaya çarpışmak yerine başarılı olduğu geçmişte kanıtlanmış “salam” rutinini kullanıyorlar – bölgelerini biraz oradan, biraz buradan, ince dilimler halinde genişletiyor ve muhaliflerin terk ettiği köylere yerleşiyorlar. İdlib’deki bu son savaş dünya siyasetçilerinin (ve gazetecilerin) düşündüğü gibi değil de, ağır ağır yaşanacak olabilir mi?

Türkiye-Rusya görüşmeleri, Rusya-Amerika görüşmeleri ve muhalifler ile Suriye ordusu arasında yerel “uzlaşma” toplantıları için bol bol vakit var. Rusların sahadaki varlığı sayesinde buna benzer birçok uzlaşma Humus, Şam ve Dera’da yaşandı. Örneğin Dera’da köyler hükümet kontrolünde olmasına rağmen, yapılan karmaşık ateşkes anlaşması neticesinde hükümetdışı güçler hala devriye gezebiliyor.

Peki ya asla teslim olmamaya yemin eden savaşçılar nereye gidecek? Diğer büyük şehirlerde mevzilerini terk eden İslamcılar İdlib’e geliyordu. İdlib ve Türkiye sınırı arasında bir geçiş koridoru bulunuyor. General Sultan bu konuda, “Suriyeliler kalabilir ama yabancılar gitmek zorunda” diyor. Nereye gidecekler, onları kim alacak? Vladimir Putin’in Çeçenleri tekrar Çeçenistan’a alacağını hiç zannetmiyorum. Ya da Türkmenleri Türkmenistan’a, Özbekleri Özbekistan’a... Onlara ve İdlib’de sivillerin arasında savaşmaya karar veren diğerlerine ne olacak?

Tüm bu faktörler İdlib’in usulca çözünüp gitmeyeceği anlamına geliyor. Ben oradayken Cisr el-Şuğur’un tepesindeki gökyüzü açık ve maviydi. Ancak bir gün önce Suriye Ordusu hava saldırıları düzenlemişti. Muhalifler saldırılarda on sivilin öldüğünü öne sürdü; milis ölümlerini nadiren dile getiriyorlar. Tabii İdlib bölgesinde hükümet güçlerinin ailelerini de oluşturan on binlerce sivil var. General Sultan yabancı İslamcı savaşçıların kendi ailelerini Cisr el-Şuğur bölgesinde yerleştirdiğini söylüyor. Eğer haklıysa, muhalifler açısından tehlikeli bir hamle.

General Sultan yıllardır süren savaş süresince ordudan firar eden ve geri dönen askerlerden açık sözlülükle bahsediyor. İnsanları muhaliflere katılmaya iten yoksulluktan söz ediyor. “Ama sonra 2015’te, demokrasi ve insan hakları için savaşmadıklarını anladılar. Rusya’daki dostlarımız da bize gerekli silahları sağladı ve savaştık” diyor.

Aynı zamanda Suriye Ordusu’nun aslen dağlarda savaşmak için, İsrail işgali altındaki Golan’da savaşmak için eğitildiğini de kabul ediyor. Ve tabii İdlib, Golan’ın tamamen farklı olduğunda da hemfikir. Dolayısıyla gelecek, Golan’da olacaklara gebe. Tabii bu, başka bir yazının konusu.

The Independent’dan çeviren Fatih Kıyman