Bölgeyi kan gölüne çeviren emperyalizm ve onun güdümündeki İslamcılar şimdi de birbirlerine düştü. Ortaya çıkan kriz İslamcıların yön arayışının bir ifadesi

İflas eden İslamcılık yönünü arıyor!

CAN UĞUR

Katar ile Suudi Arabistan arasında başlayıp Körfez ülkeleri ve bölgeyi etkisi altına alan kriz giderek büyüyor. Krizin arka planında nelerin olduğu birçok kesim tarafından tartışılırken ABD’nin bölgede kendine yakın unsurları öne çıkartıp ayak bağı olanlara dönük bir operasyon yaptığı yapılan yorumlar arasında en öne çıkanı. Katar, İhvan ve El Kaide gibi radikal grupları desteklemekle itham edilirken Suudi Arabistan’ın başını çektiği grupların da bu tarz gruplara mesafeli olmadığı biliniyor. Özellikle Suriye savaşında tüm cihatçı gruplar kullanılabilirlik ölçüsünde denendi. Bu nedenle terörizme karşı olmak argümanının alt yapısı sağlam değil. Öte yandan Körfez monarşilerinin ABD emperyalizmiyle olan organik ilişkileri de herkesçe biliniyor. Tablo bu kadar karışıkken sürecin nereye evrileceği ise merak konusu. Ortada bir gerçek var o da Siyasal İslam’ın hangi yüzü olursa olsun gittiği her coğrafyada şiddet ve gözyaşına gebe olduğu. Bölgeyi yakından takip eden isimlerden gazeteci Hasan Sivri ile kısa sürede dünyanın gündemine oturan krizi ve arka planını konuştuk.

»Katar-Suudi gerginliğini ABD hattından kopmak ya da kopmamak bağlamında okuyabilir miyiz?

Bu krizi ABD hattından kopma veya kopmama bağlamından ziyade Körfez'i yönetecek yeni bir sistem arayışı olarak okuyabiliriz. Ne Katar ne de Suud/Birleşik Arap Emirlikleri, ABD onayı olmadan, veya en azından kısmi onayı olmadan, hareket edecek ülkeler değil. Katar ve Suud, yıllardan beri ABD'de emekli siyasetçileri, stratejik düşünce kuruluşlarını vesaire satın alıp ABD içerisinde kendini beğendirme ve güç kazanma peşinde. Şimdiki savaşta da benzer girişimleri var. Dolayısıyla ABD'den kopma bence yok. İki taraf da medyaları aracılığıyla kim daha çok Amerikancı yarışına girmiş bile. ABD ve özellikle Trump açısından parayı veren düdüğü çalacak gibi. Burada 450 milyar dolarlık anlaşma yapan Suud ile Emirliklerin daha güçlü pozisyonda olduğunu görüyoruz. Fakat bu, 11 bin Amerikan asker ve onlarca uçağı ile Körfez'in en büyük üssünü barındıran Katar'ın zayıf olduğunu göstermiyor.

»Çatışmanın ana dinamiğini ne oluşturuyor?

Bölgede Irak'tan Suriye'ye, Lübnan'dan Yemen'e hedeflerine ulaşamamış ve en son Yemen'deki savaştan nasıl çıkacağını bilemeyen ve iktisadi olarak ciddi zararlar görmüş bir Suudi Arabistan var. Karşısında, on yıldan uzun bir süredir bölgede bir rol kapma yarışında olan bir Katar var. Katar İran ile iyi ilişkiler, İhvan, Hamas ve farklı ülkelerdeki muhalefet üzerinden kendine yer bulmaya çalıştı. Bu rol kapma yarışı yine ABD onayı ile gerçekleşti. Suudi Arabistan da Katar ABD stratejisi içerisinde hamleler gerçekleştirebiliyordu. ABD'nin Irak'tan çıkışı, Suriye'de rejimi deviremeyişi, İran'ın bölgede artan nüfuzu ve İsrail'in Hizbullah'a yenilgisinin neticesi olarak okunabilir bu kriz. Bütün bu başarısızlıklar, ''Arap Baharını'' yönettiklerini düşünen ama başarısız olan Körfez'e yeni bir liderlik, yeni bir sistem dayattı. Bu süreçte Suud/Emirlikler ile Katar'ın liderlik savaşı olarak karşımıza çıktı.

»İhvancılık, Korfez ülkelerinin durumu göz önüne alındığında İslamcılığın bu halini nasıl yorumluyorsunuz? Siyasal İslamcılık bir reçete sunabiliyor mu?

Bölgede her yerde kaybetmiş İhvan İslamcılığı Katar'ın da rolünü zayıflatıyor. Mısır'dan Libya'ya, Suriye'den Tunus'a her yerde kaybetmiş bir İhvan var. Türkiye ve Katar dışında İhvan sloganlarını benimseyen yok. İhvan birçok ülkede, özellikle Katar tarafından şiddetin tırmandırıldığı dönemler dahil, kullanıldı. Bölge İhvan'ı bu şekilde hatırlıyor, hatırlayacak. Elbette bu şiddet tırmanışında Suud'un da finanse edip desteklediği selefi/vahhabi köktendinciliği de çok büyük rol oynadı. Radikal İslamcılar ve bunlarla işbirliğine giden İslamcılar bölgeyi kana bulayan esas oyunculardı. Ama beğenirsiniz veya beğenmezsiniz ama Suriye devlet başkanı Esad'ın dediği gibi ''Bölgede siyasal İslam bitti.''