İftarlık Gazoz, Çağan Irmak’tan gişe formülünü çalmış, duygusal drama-komedi filmi midir?

Ne gezer? Yönetmen devrimci şırıngayı yediği için, piyasa tellalı olma yeteneğini yitirmiş, iş geliyor gidiyor ve bu toplumun köklerinde ne var? Bu bitimsiz soruyla yüzleşiyor. Yakup Kadri’den beri aydınımızın kafasındaki soru değişmez: Kimdir bu millet ve bu milletin ruhunun derinliklerinde ne var?

İşin temelinde ne var?

Bizim sakallının manifestosu nasıl başlar?

“Şimdiye kadar insanlık tarihi sınıf mücadelelerinden oluşur.”

İkinci önerme nedir? Bu sınıflar arasındaki mücadele antagonistiktir.

Gel gör ki bu topraklarda bizim sınıflar kavgacı değil de, birbirinin sırtını yere getirmek için çırpınacağına, dayanışmayı seçiyor.

Bizim büyük baş öküz olan burjuvaları bir kenara bırakıp, küçük illere ve eşraf toprağına girince, halk onlarla dayanışmaya, iş kapısı tutmaya ve onlarla iş yapmaya çalışır.

O zaman ne oluyor? 1. sınıflar tam anlamıyla teşekkül etmemiş, sınıf örgütleri sapına kadar şekillenmemiş. 2. sınıflar cepheden karşı karşıya gelmeyince, sınıf bilinci yerine, idare etmek için çalışıp çırpınmak, didinip durmak süreci götürür olmuş.

Ağabeyim Orta-Anadolu’da ilkokul öğretmeniydi, şöyle diyordu: Köyün bütün varlıklıları sosyal demokrat, bütün yoksulları milliyetçi ve Türkçü.



Hal böyle olunca, topraklı adamın oğlunun üniversiteye gidip devrimci olması, sınıfın en başarılı iki öğrencisinden birinin yoksul aileden gelip gazozcu çırağı olması, diğerinin iyi halli aileden gelip, birbirine çocukken kesik olmaları, bunların hayalinin gazoz kapağında birleşmesi bu toplumda normaldir.

1980 öncesi devrimcilerin en büyük çabası neydi? İşçilere bir sınıf olduğunu öğretmek, bir de sendikalı olup grev yapabileceklerini “öğretmek”, patrona gününü göstereceklerdi.
İftarlık Gazoz, filminin en kısa ve veciz tarifi nedir?

Yeni Türkiye Sineması’nın bugüne kadar gerçekten toplumu anlatan üç filmi oldu. Öyle afra tafra yapmadan, ‘Tarkovski’ falan diye sayıklamadan, bu millet üzerine gözlem yapıp o milleti anlatmaya çalışan sadece ve sadece 3 film:

1. Güneşe Yolculuk,

2. Vavien,

3. İftarlık Gazoz

Bu açıdan bakılınca, yüzüne tükürülesi darbeden sonra devrimcilerin ölüm orucuna yatmasıyla başlayıp, 1974 yılının yazına giderek, okuldan mezun olan çocuğun darbeye devrimci olarak girmesi ve hapiste ölüm oruçlarına katılması, daha 70’lerin ortalarında, okuyup doktor-mühendis olacak insanın çevresinde, ‘’Okuyup anarşik olacak’’ diye korku saldığı bir Türkiye’de Adem’in ölüm orucundayken bilinci kapalıyken, ‘’Gazoz gazoz’’ diye sayıklayarak hakkın rahmetine kavuşması bu toprağın bereketi midir yoksa şizofrenik hali midir onu bilemem:

Ama İftarlık Gazoz bu toplumun bilinçdışının ve kendine dair yanılsamalı tarihinin belgesidir.

Bu filmi müzeye kaldırmak lazım: Bizim millet yalancıdır, bizim siyasi iktidar yalanın dibine vurur, yalan söylemeden milletle konuşan siyasetçi bulunmaz, kökü kuruyasıcılar. Ama gelin görün ki bir yandan milleti anlatıp, öte yandan dinden başlayıp devrimcilerin duruşuna girip, beri yandan milletin sosyal/sınıfsal ilişkilerini anlatacaksınız ve yalan söylemeyeceksiniz…

Cem Yılmaz gibi bir avantacı-medyatik komedyeni başrolde oynatacaksınız, ama adam drama oyuncusu olacak, memleketin has esnafını canlandıracak,

Bir çocuğun iç dünyasını göstereceksiniz, onun din, sınıf bilinci, üniversite hayallerine gireceksiniz…

Sonra ne mi olacak?

Film hiç yalan söylemeyecek!

Bu kadar ikiyüzlü bir toplumda mümkün mü bu?

Ben bizim milletle konuşuyorum, hepsi yalan söylüyor, hepsi bu toplumdan şikâyetçi.

Ama geliyoruz bu filme milleti anlatıyor, hiç yalan söylemiyor!

Bu filmi müzeye kaldırmak lazım: Bir milletin bilinçdışında neler varmış, nasıl bir toplummuş ve bu toplumun derin şuuraltında ne özlemler varmış… Gidin görün ki kendinize söylediğiniz yalanlarla bir bir yüzleşin.

Tartışmasız biçimde son çeyrek yüzyılımızın yalana sığınmadan becerikli ve eleştirel üç filminden biri İftarlık Gazoz’dur; Yarasın!

Milletin başrolde olduğu ve milletin kendi derdine yandığı tek film de İftarlık Gazoz’dur; memleket için hayırlı olsun.