OHAL/KHK rejiminde cisimleşen keyfilik, hukuksuzluk, yaygınlaştırılan ihbarcılık, statü/kadro sahipliği için AKP’nin sadık kölesi olmak, yükselmek için başkalarının üzerine basmayı teşvik etmek ve liyakatı yok saymak bu katliamı adım adım hazırladı

İhbarcıların çaldığı hayatlar, öldüren OHAL/KHK rejimi

AYSUN GEZEN - KESK Eş Genel Başkanı

2015 yazında “Benim muhtarım hangi evde kim var, gelecek gayet uygun ve sakin bir şekilde kaymakamına, emniyet müdürüne bildirecek” diyen AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın muhbirlik “emri” hızla yerine getirilmiş, Mersin’in bir köyünde 18 köylü hakkında soruşturma başlatılmıştı. Darbe girişimini fırsat bilerek kendi darbesini örgütleyen AKP iktidarı, kendi eliyle besleyip büyüttüğü “FETÖ”yü düşmanlaştırarak bir toplum mühendisliğine girişti. Bütün kurumlara “FETÖ”cü olduğuna kanaat getirilen kişilerin isim listelerinin gönderilmesi yönünde yazılar yazıldı. Bu kurum amirlerinin ihbarcılığının resmileşmesi anlamı taşıyordu.

Rakamların
ulaştığı boyut

Ekim 2016 itibariyle FETÖ’cü olarak ihbar edilenlerin sayısı 40 bini bulmuştu ve Emniyet’in kendi yaptığı açıklamaya göre ihbarların büyük bölümü “kişisel problemlerden kaynaklanan kin ve nefrete dayalı” ihbarlardı ve akrabalar, eş-dost, komşular FETÖ/PDY terör örgütüne üye oldukları iddiasıyla ihbar edilmişti. Aralık 2016’nın son günlerinde evlilik teklifini reddettiği için bir kadını FETÖ’cü olarak ihbar eden erkek bunun en somut örneğiydi. Farklı illerde iki kişi toplutaşıma ile seyahat ederken, röntgencilik yaparak yazışmalarını okuyan kişiler tarafından ihbar edilmişti, biri otobüs durdurularak gözaltına alınıp tutuklandı; diğeri evine kadar takip ettiği kişinin evini bastırdı; yine kanaate dayanarak, yine AKP’nin eleştirilmesine yönelik tahammülsüzlüğün taşıyıcısı “küçük adamlar”ın muhbirliği sonucu.

İhbarcılar

Bir TCDD çalışanı kendi mesai arkadaşlarından 139’unu ihbar etmiş, ihbar ettiği 62 kişi KHK ile işinden, geleceğinden edilmişti. Üstelik bu kişi de daha sonra ihraç edilmiş ve asılsız ihbarlarının yarattığı yıkım telafi dahi edilmemişti. Yine birçok meslektaşının işten atılmasına neden olan Ege Üniversitesi eski rektörü de KHK ile atılmış, ismini “ihbar” ettiği akademisyenler hakkındaki işlem ise “düzeltilmemişti”. Hiçbir önsoruşturma yürütülmeksizin, somut delil olmaksızın, adil bir yargılama süreci işletilmeksizin sadece birilerinin kanaatine(!) dayanarak insanların işinden, geleceğinden edilmesi AKP’nin “resmi” mekanizması haline dönüştü ve neoliberal politikalar doğrultusunda gerek kamunun küçültülmesi gerekse kamu personel rejiminin dönüştürülmesi için bir araç haline getirildi. Esnek, güvencesiz çalışmanın egemen kılınması, AKP’nin her yerde kadrolaşması, kadro bulabilmek, eldeki kadroyu koruyabilmek, statü sahibi olmak, yükselmek için ihbar etmek, meslektaşlarının ayağını kaydırmak, birlikte çalıştığı iş arkadaşlarının üzerine basmak, AKP’ye de sonsuz sadakat sunmak geçerli “yöntem” kılındı; hem de devletin en tepesinin, Saray’daki AKP’linin emriyle…

İsimsiz ihbarlar

İsimsiz ihbarlarla, isim verilerek yap(tır)ılan ihbarlarla onbinlerce kişi çalışma hakkından edildi, açlığa mahkûm edildi; intiharlar yaşandı, emeği çalınanların kalbi dayanmadı, başka bir hayat kurmak için göç etmek isteyenler göç yolunda hayatını kaybetti. Yine binlerce insan, bu ihbarlar üzerine tutuklandı, özgürlüğünden edildi.

Eskişehir’de yaşananlar…

AKPnin “geliştirdiği” bu araç, son olarak Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde bir katliama yol açtı. Bir araştırma görevlisi, 4 çalışma arkadaşını katletti, üç kişiyi yaraladı. Valilik jet hızıyla olayı kişisel husumetten kaynaklanan basit bir “cinnet”e indirgeyecek açıklamalar yaptı. Saklamaya çalıştıkları gerçek ise şuydu: Katliamı yapan kişi birçok (en az 103 kişi olduğu iddia ediliyor) meslektaşını FETÖ’cü olmakla suçlayıp ihbar etmiş, KHK ile atılmalarına ve tutuklanmalarına neden olmuştu. Bu ihbarlar üzerine haklarında ceza davası açılan ve beraat edenler “ihbarcı” hakkında iftira davası açmıştı. Savcı takipsizlik vermiş, katliam failinin “vatandaşlık görevini ifa ettiğini” gerekçesine koymuştu. Üstelik bir kez daha yargı kararları tanınmamış, asılsız çıkan ihbar üzerine atılanlar görevlerine iade edilmemişti. Sarayın emirlerini aynen uygulayan “makbul vatandaş” sürekli korunup kollanmıştı, çünkü bu mekanizma yaşatıldıkça, küçük adamların diktası sürdükçe, liyakat yerine AKP yandaşlığı ve muhbirlik geçtikçe, bu kişiler cezai sorumluluktan muaf tutuldukça AKP iktidarı varlığını sürdürebilirdi. İşte OHAL/KHK rejimi de bunun için vardı.

Katliam gelirken

OHAL/KHK rejiminde cisimleşen keyfilik, hukuksuzluk, yaygınlaştırılan ihbarcılık, statü/kadro sahibi olmak için AKPnin sadık kölesi olmak, yükselmek için başkalarının üzerine basmayı teşvik etmek, liyakatı yok saymak bu katliamı adım adım hazırladı. AKP, yarattığı bir iç düşman üzerinden kitleleri kendi etrafında seferber etmek, varlığını/iktidarını sürdürmek için nefret söylemini körükledi; insanlar arasında ayrımlaştırıcı, kutuplaştırıcı bir söylem ve eylemi tercih etti; iktidarının devamı için OHAL ilan etti, OHAL’i süreklileştirdi ve bugün OHAL’in, KHK rejiminin yeterli gelmediği yerde İslamcı-milliyetçi ittifak çerçevesinde savaş çıkartmaktan çekinmeyeceğini de gösterdi.

“FETÖ’yü bitirdik, kamuyu temizlemeye devam edeceğiz” diyen bürokratların söylemine paralel olarak komünistler yine Saray’daki AKP’li tarafından ilgili mekanizmalara “ihbar” edildi ve üniversite öğrencileri gözaltına alındı, 9’u tutuklandı; yine boş dosyalarla, hiçbir dayanak olmaksızın. Bugün en büyük muhbir Saray’ın başında oturuyor.

Sonuç olarak, Eskişehir’de yaşanan katliam, OHAL/KHK rejiminin bir sonucudur ve bugün bütün kamu kurumlarında olduğu gibi üniversitelerde de kadro savaşlarının bu rejimle kesiştiğinde yaratacağı sonuçları çok acı biçimde ortaya koymuştur. Bilimsel özgürlüğün, eleştirel düşüncenin yok edildiği üniversitelerde bilimsel bilginin ve liyakatın değil, yandaşlığın hâkim kılınmasıyla geldiğimiz nokta bu katliamdır. Uzun süredir AKP, 4+4+4 ile milli eğitimden başlattığı dönüşümü, sorgusuz-sualsiz biat eden kuşaklar yaratma projesini üniversitelerde ihbar-soruşturma-cezalandırma üçgeninde gelişen bu mekanizma üzerinden yürüttüğü saldırı ve tasfiyelerle gerçekleştiriyordu.

Tasfiyelerin arka planı

Ankara Üniversitesi’nden 672 sayılı KHK ile atılmış bir akademisyen olarak rektörlüklerin hazırladığı listeler üzerinden binlerce bilim insanının “kanaate kurban edildiğini” bilfiil deneyimledim. Tabii ki bu tasfiyeler üniversitelerin, eleştirel düşüncenin, sorgulamanın, düşünmenin, bilimsel özgürlüğün, akademik özerkliğin yok edildiği, teknisist bir yaklaşımla yeniden yapılandırılmak istendiği bir dönüşümün parçası. Akademisyenler KHK listeleriyle atılırken, üniversiter değerlere sahip çıkan, düşlediği memleket gibi üniversiteler isteyen öğrenciler de ihbarlarla, MİT raporlarıyla, cumhurbaşkanı emriyle üniversitelerden uzaklaştırılıyor, tutuklanıyor. Hükümlü veya tutuklu öğrenci sayısı tarihimizin rekor düzeyinde. Bu ise kültürel iktidarını kurmakta başarısız olduğunu itiraf eden AKP’nin rızayı üretemediği yerde zor aygıtlarıyla toplumu gerici-milliyetçi eksende dizayn etme projesinin gereği olarak işletiliyor.

Bencilleşenler

Komşusuyla yaşadığı kişisel bir sürtüşmede dahi komşusunu çalışma/toplama kampına yolladığını, ölümüne yol açacağını bildiği halde onu ihbar edecek kadar bencilleşmiş, nefretle dolmuş insanlar toplamına dönmek üzereyiz. OHAL/KHK rejimi toplumu hızla bu noktaya sürüklüyor. Eskişehir’de olduğu gibi katliamlara yol açıyor. Bu zorba, insanlık dışı rejimi sonlandırmak ise dayanışmayı, kolektif anlayışı güçlendirmekle, en temel insan hak ve özgürlüklerinin kullanımını garanti altına almakla mümkün. Bunun için verilecek mücadele de OHAL/KHK rejimine karşı verilecek mücadeleden, bir kez daha kendi hakkımızda vereceğimiz kararı, yapacağımız seçimi bu zorbaların elinden kurtamakta, kaderimizi kendi ellerimize almaktan geçiyor.

Katledilen meslektaşlarımın sevenlerine başsağlığı diliyorum. Mücadelemiz onlar için de yükselmek zorunda. Bu memleketi, gericilere, hırsızlara, yerli-milli söylemiyle bütün varlıklarımızı emperyalistlere peşkeş çeken işbirlikçilere bırakmayacağız.