Ankara’daki 10 Ekim Katliamı davasının gelecek duruşmasına iki hafta, saldırının yıldönümüne bir ay kala hâlâ ‘emri verenler’ firari; saldırıyı engellemeyen kamu görevlileri, ‘görevinin’ başında.

İki yıldır kamu görevlilerinin sorumluluğuna dair tek gelişme, olay yerine ambulans erişimi sorunu nedeniyle, Sağlık Bakanlığı çalışanlarına soruşturma açılması oldu.

Yakınlarını kaybedenler ve avukatları, iki yıldır, katliama (en iyi ihtimalle) göz yumanların araştırılmasını isterken, tek kabul edilen taleplerinin ‘ambulans soruşturması’ olmasını beklemiyordu herhalde.

Katliamla ilgili yargıdaki hukuksuzlukları geçen hafta yazmıştım, bu hukuksuzlukların bazılarını kayda geçiren İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettiş raporundan da bahsedeceğim.

Bakanlık müfettişlerinin, Ankara Emniyet Müdürlüğü mensuplarını incelediği raporunda, kamu görevlilerinin de soruşturmaya dahil edilmesi gerektiği ifade edildi. Yargı bu raporu dikkate almadı, savcılık polisler ve amirleri hakkında takipsizlik kararı verdi.

Ancak müfettiş raporundaki belgeler ‘takip edilmeyecek gibi’ değil:

Müfettişler, incelemeye başladıklarında, Emniyet’e saldırı öncesi gelen tüm ihbar yazılarının kendilerine verilmesini istemişti. Emniyet Müdürlüğü ‘yüzlerce olduğunu’ söylediği ihbarlardan sadece 62’sini müfettişlere gönderdi (Diğer ihbarlarda ne olduğu yargıya da müfettişlere de gösterilmedi).

62 ihbar içerisinde, Terörle Mücadele Daire Başkanlığı’nın, intihar saldırısı olabileceğine dair ihbar yazısı da vardı.

TEM Daire Başkanlığı, 14 Eylül 2015 tarih ve 46477 sayılı yazısı ile 47 İl Emniyet Müdürlüğü’ne, TEM Şube Müdürlüklerine; İstihbarat Daire Başkanlığı da 524167 sayılı yazısı ile 81 ilin istihbarat şube müdürlüğüne “canlı bomba eylemi olabileceğine dair ihbar yazısı” gönderdi.

İhbar yazılarında şu ifadeler yer alıyordu:

“DEAŞ’ın [IŞİD] ülkemize yönelik uluslararası ses getirecek çapta büyük bir eylem yapma kararı aldığı… Bu eylemle ilgili olarak seçtiği grubu Suriye Deyr-ez Zor’da bulunan bir kampta özel eğitime tabi tutmaya başladığı… Planlanan eylemin uçak/gemi kaçırma ya da miting/kalabalık yerde aynı anda çok sayıda canlı bomba patlatma şeklinde kompleks bir eylem olabileceği yönünde teyide muhtaç bilgiler elde edildiği… Son gelişmeler ışığında DEAŞ’ın ülkemize yönelik sansasyonel eylem arayışında olabileceğinin değerlendirildiği…”

Büyük bir mitinge saldırı olma ihtimalinden bahsedilen, hatta saldırganların hazırlandığı yerin adresine kadar verilen yazının öncesinde de IŞİD, Suruç ve Diyarbakır’da bombalı saldırı düzenlemişti.

Ancak Ankara Emniyet Müdürlüğü TEM Şubesi C Büro Amiri, yazıyı gereken yerlere iletmedi, tedbir almadı, yokmuş gibi davrandı.

Müfettişlerin, yazıyı neden hasıraltı ettiği sorusunu da “Somut olarak Ankara’yı ilgilendiren bir şey olmaması, personelin psikolojisinin bozulmaması, evrakın gereksiz yere ifşa olmasını (basında çıkması) engellemek için il geneli tamim yapmadım” diye yanıtladı.

Yani, yazının gerçek bir tehdide işaret etmediğini düşündüğünü söyledi. Ancak, madem tehdidi ciddiye almadı, neden mitingde görevli Emniyet mensuplarına, tam da miting öncesi, “bütün personelin öncelikle kendilerine yönelik olası ‘canlı bomba’ konusunda duyarlı olmaları” talimatını verdi?

İhbarı ciddiye aldı mı, almadı mı? Yoksa ciddiye alınmayan eylemcilerin hayatı mıydı?

Savcılar bu soruların cevabını, ambulans şoförlerini sorgularken bulur herhalde.