Sınırların olmadığı, insanların mutlu yaşadıkları, ürettikleri bir toplumu hayat ettik 70’li yıllarda…

“İhtilâller Ömrümüzü yedi!”

ihtilaller-omrumuzu-yedi-59628-1.> ÖZLEM ÖZDEMİR info@ozlemozdemir.net

Fotograflar :Gülay Ayyıldız Yiğitcan
www.klikstudyo.com

Oldukça bunaltıcı günler geçiriyoruz. “Pazar Kahvaltısı”nda günceli ele alırken, keyifle okunabilen bir söyleşi hedeflediğimiz için; bu hafta 70’lerin umut dolu dünyasına bir yolculuk yaparak bugünü konuşalım istedik. Bu haftanın konuğu Vedat Sakman, bize o yılları anlatırken bugünü de yorumladı. Ayrıca onun geçmişine de kısa bir yolculuk bu. Bu sohbetin iki sayfalık bir mola olması temennisiyle…

>>Yeni albümünüz 'En Şarkılar' çıktı. En sevilen mi, sizin en sevdiğiniz mi, neye göre bir şeçki yapıldı?
Aslında ne güzel söylediniz, biz de işte bu sorulara insanlar kendi kafalarında cevabını bulsunlar diye, ucunu açık bıraktık.

>>Hangi zaman dilimini kapsıyor o şarkılar?
En eskiden en yeniye, yıl olarak bakmadan, daha çok kendi sözünü yazdığım şarkıları seçtik. Tüm şarkılar sahnede çaldığımız grupla beraber canlı çalındı. 2 CD, 22 şarkı, güzel bir çalışma oldu.

>>Değişen teknoloji müzikte de değişim yarattı. Sizce iyi ve kötü neler değişti?
Bir boş dönemi yaşadık tabii. Ama artık bir yere oturdu. Şimdi kalitesiz yaptığınız müziğin CD alıcısı yok. Kalite meselesi o zaman da vardı, bu zaman da var. Müzikte ayrımcılık vardır. Ne tür müzik dinlerseniz, zaten o insanın kimliğini ve yaşam şeklini de belirliyor. Ben 66 yaşındayım ama hâlâ yeni şarkılar yapıyorum ve yeni nesil çocuklar bu şarkıları hayatlarında bir yere koyuyorlar. Onlar okumuş etmiş, Gezi çocukları. Gezi çocukları kaliteyi kovalıyor. Ha, kendileri üretebiliyorlar mı? Hayır. Onu da Gezi'de gördük, Nasıl böyle düşünürsünüz de müziği böyle yaparsınız dedik.

>>Müziği üretememe sebebi duyguların ya da yaşamların değişimiyle mi ilgili?
Eğitimin içinde müziğin eksikliği diyebiliriz. Yaşama şeklinde de herhalde romantizm biraz öteleniyor, çünkü müzik içinde romantizmi barındırır, o olmadan olmuyor.

>>Bu durum sizin kuşağınızda böyle değildi sanırım?
Biz hippiyiz tabii, komünlerde yetiştik, hâlen de koordinatımız o zaten...

>>O yılları bize biraz anlatsanız, bu kadar bunalmışken iyi gelse…
Tabii, müthiş bir dönemdi. ‘Imagine’ ya da ‘Born to be Wild’ şarkılarının arkasına milyarlarca insan takılıp; gördüğümüz medeni sınırların olmadığı, insanların mutlu yaşadıkları, ürettikleri bir toplumu hayat ettik 70’li yıllarda. Ve buna inandık… Bu korkunç bir hayal kırıklığıydı bizim kuşak için. Bugün bulunduğumuz ortamda, sınırlara baktığımız zaman ne kadar korkunç şeyler oluyor… Tabii ki biraz önce söylediğim gibi, hâlâ buna inanan kesimler var, hep olacak... Yani, sevgisiz olmaz. O zaman çok güçlüydük biz. Yani herkes diyordu ki: ‘Bu gücü kimse yıkamaz!’ Ama dünyanın dengesi galiba, kırılma noktaları var her zaman. Kennedy'in ya da John Lennon'ın öldürülmesi kırılma noktalarıydı. Tabii kapitalizmin işi bu, şimdi de kendini yemeye başladı.

ŞARKILAR HALKINDIR

ihtilaller-omrumuzu-yedi-59626-1.>>70’lerden sonra Gezi'de yaşadığımız dönem size ne hissettirmişti?
O kadar benziyor ki; o ruh, bu ruh yani! Protestliği, karşı duruşu, çevreye, insana saygısı… O insanlar asla şuradaki ağacı kesmez, böceği öldürmez…

>>Farklılıkları nelerdi?
Farklılıkları düşünmedim ama bu da rasyonel bir şeye girer; 70lerin kızları çok güzeldi. Ama kıyafetlerimiz çok kötüydü.

>>Güzel kızlar demişken, o dönemki ilişkiler nasıldı, kadın erkek birbirlerinde ne arıyordu?
İlişkilerde entelektüel boyut vardı, hayatı felsefe üzerine oturtmak birinci planda ve çok önemliydi. Söyleyecek sözü yoksa, beraberliklerin şansı yoktu. Önce oturulur, saatlerce konuşulurdu.

>>Fiziksel bir tatmin arayışından önce kafa tatmini yani?
Tabii tabii. Müzik dinlemek de öyle. Mesela bir plak çıktı diyelim, Pink Floyd ya da Queen, hemen özenle alınır ve sadece dinlenirdi. Sonra onun üzerine eleştiriler yapılırdı. Böyle bir hayattan söz ediyoruz. Kitap okumayı hiç söylemiyorum bile. Konuşacak bir şeyiniz yoksa çevre ve arkadaş bulamıyordunuz, öyle bir dönemdi. Aynı şey köylerde de geçerliydi, kahvelerde insanların birbirleriyle kurdukları her şey felsefe üzerine kuruluydu. Yani enteresan bir ülkeydi burası. Ama 50’lerden başlayarak, kapitalizm kemire kemire, işte bu hâle getirdi bizi...

>>Anlattığınız dünya o sistemi taşımayacağı için yok edildi herhalde?
Taşıyamaz tabii, büyük bir tehlike onun için. Çünkü biz hâlen, site değil mahalle, AVM değil çarşı diyoruz. Bizi sever mi bu sistem?

>>Soru soran da bir kuşaktı tabii.
Hep soran bir kuşaktı, evet. Yeni kuşak öyle değil mi diye soruyorlar. Bu ülkenin ciddi bir aydın gençliği var, soruyorlar, sorguluyorlar... Bu istenir mi? Marx'ın lümpen tarihiyle ilgili söylediği gibi, bu ülkenin hiçbir şey üretmeyen, üreteni tüketen, biat eden ciddi kalabalık bir kesimi var ve en büyük tehlike. Marx bunu böyle tarif eder (sosyalizmin peygamberi bu adam nerdeyse) ve şunu da der: ‘Bu insan topluluğu hiçbir işe yaramaz.’ Hep söylediğimiz gibi, bu eğitim meselesi tabii ki, aileden gelen yanlış yetişme tarzı vs. İşte katil dolu ortalık görüyorsunuz…

>>Sizin dönemizden bugüne o topluluk arttı mı?
Bu topluluk arttı ama bu topluluk o zaman da yok değildi. 6-7 Eylül olaylarını hemen söyleyelim. Ben o zaman çok küçük bir yaştaydım, 49 doğumluyum, ben bile hatırlıyorum o travmayı ve insanların nasıl böyle vahşileşebildiğini… Bu faşizmin dürtüklenmesi ve deklare edilmesiydi. Zaten II. Dünya Savaşı sırasında Hitler faşizmin, nasyonal sosyalizmin yatırımını yapmış buraya. Bugüne kadar uzanan kökü de var ama neyse ki az. Ama yükseldiği anlar oldu, 6-7 Eylül olayları gibi. Ve ihtilâllere bakıyorsunuz; ömrümüzü yedi, o kadar mutsuz zamanlar geçirdik ki ülkede biz. Siyaset böyle bir şey olur mu, hâlâ huzursuzluk… 66 yaşına geldim, artık diyorum bundan sonra ne olacak ki zaten, neyimi alacaksınız, ne yapacaksınız? İsyan ediyor insan!

>>Bu inişler çıkışlar nelerini aldı Vedat Sakman'ın?
Çok uzun yaşadığımız zorluklar var. Bu sene benim müzisyenlikte 50. yılım, hatta bir kitap yapılacak, adı da ‘Müzisyen’ olacak. Bütün bu siyasal değişimlerde yaşananları çok detaylı orada anlatıyorum. Hatta zaman zaman öyle unuttuğum şeyler aklıma geliyor, gözlerim doluyor. Bizler çok etkilenen insanlarız böyle şeylerde, müzisyenlerin işleri birden biter mesela. Çoluk çocuk aç bir duruma gelir. Çünkü gece yasağı konur, bütün müzisyenler öyle kalır. E hayat devam ediyor, faturalar, çocuklar, okul, ev... Onları çok yaşadık. Allah'tan ki bu 80'lerden sonra bütün o gerginliklere rağmen biraz yırttık. En azından bir ihtilâl olmadı. Öbür türlü de olamaz, bugün sivil darbe diye düşünülebilir ama askeri gibi değil. O kadar çok vahşet vardı ki, çok arkadaşımız kayboldu, işkenceden öldü, çok acı işler var…

>>Peki; ifadede, üretimde özgür hissetmek?
Hayır, hatta besliyor da diyebiliriz. Mücadele hırsı getiriyor. Yaşamınızı minimalist bir hala getirmeden mücadeleye girmenin imkânı yok. Mesela ben şarkı satmıyorum, herkes söyleyebilir. Çünkü şarkılar halkındır. Eğer halk dinlemiyorsa zaten o şarkı değil, kendi kendine çalarsın. Böyle bir şeye indirgediğiniz zaman, büyük özgürlük de kazanıyorsunuz bu arada.

>>Yakın zamana dair öngörünüz ne?
Bundan sonra hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak. Siyasi süreçte ben herkesin dersini aldığını ve bu cehalete karşı mücadelede daha aklı başında gideceklerini düşünüyorum bundan sonra. Su, yolunu bulur diyorum. Biz neleri gördük. Ama böylesini de hiç görmemiştik daha önce. 80 İhtilâli bunun yanında az kaldı. Bu 13 senelik iktidarda çok korkunç şeyler oldu. Ama güzel olacak. Bu seçim de kırılma noktasıydı. AKP'nin içinde de düzelme olacaktır. Sonuçta bu ülkede muhafazakâr, liberal var, bunu da kabul etmek lazım.

YERELDEN EVRENSELE GİDİLİR

ihtilaller-omrumuzu-yedi-59627-1.
>>Sizin aile aslında sanatkâr bir aile, babanız müzisyen, babaanne yaşamınızda önemli biri.
Babaanne, manici kadın, onun yanında büyüdüm ben. Ben Kayseri doğumluyum aslında ama çok küçükken baba göreviyle Konya'ya gelmişiz. Baba tarafım Konyalıdır, anne tarafım Giritlidir. Babam iyi bir müzisyendi, orkestra şefliği yaptı, bandolar, Halkevleri orkestraları kurdular. Âşık Veysel'le birlikte, telli saz bunun adı, şeytan bunun neresinde, diye eğitim veren adamlar bunlar hep, ilk Cumhuriyetçiler. O silsile devam etseydi zaten bugün bunlar yaşamıyordu. Böyle bir ortamda büyüdüm. Biz 4 kardeşiz ama 4 kardeşin içinde müziğe en ilgili olan ben oldum.

>>Lisede başladınız ama değil mi müziğe aslında?
İlk liseler arası yarışmada davul çalarak, eleman yoksa onun yerine geçerek başladım.

>>Babanız ne dedi bu duruma?
O pek takılmadı. Oturup; gel oğlum, seni yetiştireyim olayına girmedi.

>>Eğitmen ama oğluna böyle bir yönlendirmede bulunmamış.
Eğitmen döneminin sonrasında zaten bizim bu oluşumumuz. Babam kendi âleminde yaşayan bir adamdı, özgürlüğüne düşkündü. Bu suçlama değil, onun hayatı öyle.

>>O zaman siz kendi yolunuzu kendiniz çizdiniz?
Tabii, kendim çizdim. Bütün kardeşlerimiz öyle. Abim eczacı oldu, onu erken kaybettik. Diğer bir kardeşim edebiyatçı, Mehmet Tahir, o Konya'da yaşıyor, güzel şeyler yazıyor. Kız kardeşim de evli, çoluk çocuk büyütüyor.

>>Babaanneye manici kadın dediniz, biraz ondan bahseder misiniz?
Dediğim gibi baba yok ki, çocukluğum onun yanında geçti.

>> Anneniz nerede?
Anne yok ki zaten, anneyle ayrıldılar çok küçük yaşta. Babaannemin yanında kaldım ve o benim hayatımda çok önemli bir köşe nokta. Maniler düzen, 27 yaşında kocasını Yemen harbinde kaybetmiş, tek çocuğu olan babamla kalmış bir kadından söz ediyoruz. Ayakta kalmış, türkülere dayanmış. Menteşeli Türküsü vardı, Yemen harbine gidenlerin ölümünü anlatan, ‘işte kaldım evlerde yalnız’ diye söyler ağlardı, ben de ağlardım onunla. Niye ağlarsam, ben daha çocuğum anlamıyorum ama babaannem ağlıyor diye ben de ağlardım. Öyle bir duygusal yapıdan söz ediyorum. O dörtlükte söylenen sözün değerli olduğunu, onda ağlanılacağını, hayatı anlattığını öğreten biriydi. Bende büyük katkısı var babaannemin ve bu meselenin. Hatta çok da esprili bir kadın, bir yerlere gittiğinde kulp takardı hep. Vesile’ydi adı, bir düğüne gidiyor mesela, aman Vesile Abla bize bir kulp takar, her yer ter tertemiz olsun derlerdi. Bir gün gitmiş yine, o zaman tuvaletler dışarıda, tuvalete giriyor, 9 tane ibrik sayıyor. Çıkınca diyor ki: ‘Bu hane ne güzel hane, içinde yaşar cane, ömrümde görmedim 9 ibrikli abdesthane.’ Tak demiş takmış kulpu, zekâ işte. Çok sert bir kadındı ama ben ne yapsam gülerdi. Nur içinde yatsın.

>>Maniler, halk türküleri gibi geleneksel değerlerimiz yok mu oldu?
Çok doğru bir tespit, yeni nesil bunları mutlaka bilmeli. Yerelden evrensele gidilir çünkü. Bunun örneklerinden biri de benim, biraz önce anlattıklarımdan benim kazandıklarım yaptığım şeylere çok yansıdı.

>>Kaçırdığınız bir fırsat var mı?
Evet, var. 80’li yıllarda daha yeni yeni besteler yapıyordum, yeni duyuluyor şarkılarım, şarkıcılar söylüyor. O zaman TRT var sadece, birden bütün programlar kesildi, yaklaşık 10 sene böyle gitti. Ben de hayret ediyorum neden acaba diye. 10 sene sonra öğrendim ki, Athena diye bir şarkım vardı. Bergama'daki Zeus Sunağının Berlin'e gitmesine öykünen bir şarkıdır. O şarkı için ‘Vay Atina'ya şarkı yapmış’ diye 10 sene beni kara listeye almışlar. Ve 10 sene sonra bir programa gittiğimde, asistan genç bir kız anlattı bunu. Senin insanlarla aranı kopartıyorlar.

>>İnsan ayıramaz eminim ama en sevdiğiniz şarkı ya da albümünüz var mı?
En son yaptığım şarkıyı en çok seviyorum hep öyle bir şey var. Son bir şarkı yaptım, en çok onu seviyorum. Hep öyle oluyor.

>>Son olarak belli olan yeni bir şeyler var mı?
2016 ile ilgili yeni albüme başladım. Bir de Mekan Sakman Kalamış’tan tekrar Beyoğlu’na dönecek.