Distopyanın yüreğinde beliren isyan dalgası, insanlık ailesinin dirim gücünü artırmakta

Distopyanın yüreğinde beliren isyan dalgası, insanlık ailesinin dirim gücünü artırmakta. Başkaldırının dayanılmaz hafifliği ruhlarımızı kavrayarak, hareket etme kabiliyetini kıtalararası dayanışmayla örgütlemekteydi. Vahşeti onayan kapitalist sistem son salvolarıyla saldıradursun, sahnelerden sokaklara taşan oyunlar iktidarların korkulu düşü oluyordu. Hadiseler, ardı ardına gelen baskı yasalarıyla derderst edilmek istendikçe özgürlük şiarı daha da güçleniyordu.

HAZİRAN, kıtalar arası dayanışmanın, değişimin, devrim düşünün yansısıydı. Faşist iktidarın titreyerek kekelediği Haziran oyunları, meydanlarda, sokaklarda şiir ve şarkılarla her gün yeni bir repertuvarla otokrasiye karşı direnişteydi. Ayakta ve isyandaydık. Haziran güneşi parıldadıkça sesimiz sarayın duvarlarını çatlatıyor, asırlık isyan dilini sağırlaşmış kulaklara, omurgasız ruhlara duyuruyordu.

İşkence tezgâhlarında kalakalmış arkadaşlarımızın hayaletleri kentleri sarmıştı. Haziran Hareketi yerküreye cemrelerin düştüğü bu vakitlerde; umut iklimini, ihtimalleri ve neş’eyi bulaştırarak dansa başlamıştı! Biz tarihsel bağlamda sahnelerin gelişimini başka bir deyişle Haziran ihtimallerini hatırlayalım.   
Birinci Dünya Savaşı’nın devrimci gelişmeler taşıyan kriz yıllarında, Alman İşçi Tiyatroları Birliği’nin organı  Volksbühne/Halk Sahnesi idi. Bu oyunların içeriklerinde, genelde bir devrim heyecanı, etkili sahne söylevi ve yoldaşça dayanışma çağrısı ağırlıktaydı.

Erwin Piscator öncülüğünde Berlin-Proleter Tiyatro kuruldu. Tiyatro sanatını kolektif bir eylem olarak özümlemiş topluluğun, çoğunluğu işçi oyunculardan meydana geliyordu, kendine özgü bir de seyirci organizasyonu vardı. Bin dokuz yüz yirmi bire kadar; Karl August Wittfogel-Sakat, Andor Gabor- Büyük Kapı Önünde, Lajos Barta-Rusya’nın Günü, Maxim Gorki- Düşmanlar… repertuvarın bir kısmı.

O günlerde ilerici kitle örgütleri yoğun bir şekilde kitle çalışmasına yöneldiler. Devrime hizmet eden her araçtan ve sanatsal Ajitprop çalışmalardan da sonuna kadar yararlanılıyordu. İşçi tiyatrosu bu yönden çok zengin ve etkili olanaklar getirebilmişti.  

Dünya ekonomi krizi yıllarında Ajitprop topluluklar hareketi doruğuna ulaştı. Büyüyen faşist tehlikeye karşı proleter birlik-cephesi için yorulmadan mücadele eden devrimci işçi oyuncu topluluklarının sayısı dört yüzü aşmıştı. İşçi tiyatrosunun başarılı performansları, hâkim sınıfın da artan terörüne neden oldu. Devlet mekanizması, Ajitprop topluluklara karşı baskıları, tutuklamaları günden güne çoğaltmıştı. İlerici profesyonel sanatçılarla işçi oyuncuların sürekli birlikte çalışmalarının sağlıklı biçimleri gerçekleştirildi.

Yükselen sosyalist hareketlerle birlikte sanatçı, savaşa, askerliğe, monarşiye, burjuvaziye ve faşizme karşıydı; bunun yerine proletaryayı ve sınıfsız bir toplumu öngörüyordu, bunun içinde sanatçının politikayla yakından ilintili olması gerektiğine inanıyordu. Bu yıllarda Politik Tiyatro, İşçi Tiyatroları, Ajitprop topluluklar bünyesinde şekillenmeye ve ağırlık kazanmaya başlar. Ardından Epik kuram, B.Brecht’in dehası tiyatro tarihine eklemlenecektir.