İhtiyaçlarla talepler arasında birebir örtüşme olmayabilir, hele de birey düzeyinde; lakin topluluklar söz konusu olduğunda her ikisi arasında belli bir uyum da beklenmelidir.

Bu girizgâhın hikmet-i sebebi uluslararası işçi sınıfı hareketi ile ilgili şu iki soruyu tartışmaktır: Covid-19 küresel salgını koşullarında işçi sınıfı örgütleri neleri talep etmektedir? Bu talepler ile verili durum ve işçi sınıfının gereksinimleri arasında nasıl bir ilişki mevcuttur?

İlk sorunun yanıtları için Uluslararası İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (İngilizce kısaltması ile ITUC) açıklamaları fikir verebilir. ITUC üç güncel kampanya yürütüyor: İlki çevre ile ilgili; “ölü bir gezegende iş de olmaz” diyen ITUC gezeninin sıcaklık artışını dengeleyebilmek için sadece 11 yılımızın kaldığını vurguluyor; hükümetleri sorumluluk almamakla eleştirdiği gibi, işverenleri de faaliyetlerini çevreye uygun sürdürmek maksadıyla bir plan sahibi olmaya çağırıyor. İşçi kanadının ise yaşanabilir bir çevre için her düzeyde diyaloga hazır olduğunu vurguluyor. Sanırım bu kısa özet bile ihtiyaç ve talep arasındaki muazzam açı farkını göstermeye yetiyor. ITUC, mevcut üretim ve tüketim kalıbını değiştirmek için 11 yılımız var diyerek, adını koymadan dünya devrimine duyulan acil ve büyük ihtiyacının altını çiziyor; talep ise mülk ve güç sahipleri ile diyalog…

ITUC’un ikinci kampanyası “Halka Demokrasi: Kuralları Değiştir” başlığını taşıyor ve son derece önemli tespitler içeriyor. Dünyada demokrasiye olan güvenin yerlerde süründüğü belirtilerek yükselen otokrat iktidarlar ile aşırı sağ akımların hedef tahtasında küresel sendikal hareketin demokratik hak ve özgürlüklere olan bağlılığının yer aldığı ifade ediliyor. Hükümetleri halkın çıkarları doğrultusunda davranmaya çağıran ITUC, iktisadi büyüme ve paylaşımcı refahı teşvik etmek için yeni düzenleyici kurallardan söz ediyor. Sonuç olarak hükümetleri ve uluslararası finans kuruluşlarını demokratik siyasetin temellerini atmak maksadıyla sorumluluk almaya çağırıyor. Kampanyadan anlaşıldığı kadarıyla işçi sınıfının ihtiyacı, halk iradesinin eksiksiz şekilde gerçekleşmesi anlamına elen demokraside. Talep, küresel para ve güç sahiplerini bu ihtiyaç çerçevesinde sorumluluk almaya çağırmakla sınırlı.

Gelelim üçüncü güncel kampanya başlığına: Yeni Bir Toplum Sözleşmesi… Bu önemli talebe temel teşkil eden tespitler yine el yakıyor: Buna göre, küresel iktisadi model (biz ona neoliberalizm diyoruz) çalışanları yenilgiye uğratmıştır. Açgözlü devasa küresel şirketler, kendi işçilerinin haklarını gasp etmek için hareket eden hükümetleri ele geçirmiştir. Küresel tedarik zincirlerinde, küresel iş gücünün% 94'ü kayıt dışı işgücüdür; buralarda iş sözleşmelerinin belirsizliği, sömürü ve baskıya olanak sağlamaktadır. ITUC, ne denli eşitsiz bir dünyada yaşamakta olduğumuzu sarih bir şekilde anlatıyor: Yirmi yıl öncesine göre üç kat daha zenginleşen dünyada insanların yüzde yetmişi sosyal korumadan mahrum yaşıyor; insanların yüzde 84'ü asgari ücretin yaşamak için yeterli olmadığını söylerken, ülkelerin yüzde 81'inde toplu pazarlık hakları ihlal ediliyor. ITUC bu karanlık tabloya, “tasarlanmış eşitsizlik” adını veriyor. “Şimdi yeni bir toplum sözleşmesi zamanı” diyen ITUC, küresel düzeyde tüm işçiler için evrensel çalışma garantisini de içerek bu sözleşme için hükümetlere ve şirketlere çağrıda bulunuyor.

Bu üç başlık altındaki tespitlerle, dolayısıyla da gereksinimlerle ITUC’un dile getirdiği talepler arasındaki muazzam uçurum dikkat çekicidir. İhtiyaç ile talep arasında, talep lehine bir fazlalık/aşırılık olması beklenir. Oysa, burada tam tersi söz konusu; işçi sınıfının ihtiyaçları maksimalist, talepleri minimalist. Bu çelişkiyi ITUC yönetimine fatura ederek açıklamak, bir yol olabilir; böyle yaparak sözü edilen çelişkinin; işçi sınıfı, insanlık ve yerküre namına nasıl çözüleceği sorusuyla yüzleşmeyi biraz daha ertelemiş oluruz, o kadar.