İkbal: Yüksek bir makama ya da iyi bir duruma erişme. İstek, arzu.

İstiklal: Bağımsızlık, bağımsız olma durumu veya niteliği, başkalarına bağlı olmama durumu.

İstikbal: Gelecek günler dahi. Gelecekte büyük yarar.

Üç kelimenin, üç kavramın ve üç platformun birbirleriyle olan ilişkilerini açıklamak, toplumun işleyiş analizi bakımından önemli olduğu için ele almaya çalışacağım. Neden ise, hem kişisel olarak yaşam beklentilerine uygun bir yol haritasını çizmeye felsefi olarak yardımcı olması, hem de toplumların kendi var olma sebeplerini ortaya koyacak liderlerinin yasal ve ahlaki düzenlemelerin ne olması gerektiğine dair beklentilerini belirleyecek unsurları içermesi bakımından önem arz etmesidir.

İkbalin oluşmasının esası eğitim sürecine bağlıdır. Çünkü, istenilen ve arzu edilen yere gelinmesinin temeli liyakattir. Bilgi odaklı bir gelişim sürecine sahip olduğuna bağlı olarak, bu bilgi sürecinin hiyerarşik bir düzeneği vardır. Bunların bertaraf edilerek ikbale ermenin sonuçları ağır olur.

Bu bir ülkenin veya bir kurumun geleceğini dizayn ettirecek bilgi ve birikimin, ülke içinde veya kurum içinde bir kurallar silsilesine bağlı olarak yönetim organizasyonun doğru şekilde devam edilmesine neden olur. İşte bu noktada liyakat kendini belli eder.

İkbalin süreç olarak doğrular üzerine kendini var ettiği zaman ancak istiklal kavramı üzerine bir açıklama şansımız olabilecektir. Çünkü bunun ahlaki içeriği vardır.

İkbal sürecinin değer kazanmasındaki yegâne kurgu, özgür ve bağımsız düşüncenin bilgiyi dogmatik etkilerden koruyarak, bilginin evrensel içeriğine sahip liyakatin oluşmasıdır

Ve istikbal üzerine uzun vadeli plan ve program yapabilecek olmamızı sağlayacak ana unsurlar, ikbale erişmiş liyakattin özgür ve bağımsız içeriğe sahip olmasıdır.

Bunun en iyi örneği iki Türk kökenli insanın Almanya’da Kovid-19 aşısını bulmalarıdır. İkbale erişmelerinin içeriği tamamen liyakat esaslıdır. Yani Almanya’da aldıkları eğitimin onları gelmesi gereken yere getirmesidir. Ve bu liyakat sürecin özgür ve bağımsız bir eğitim sürecinden geçirerek, bilimsel araştırmalarını özgür ve bağımsız olarak yapmalarına olanak sağlayacak seviyede olmasıdır. Ve haliyle gelecek planlamasının önünde hiçbir engelin olmaması bu aşı sürecinin analizidir.

Peki bu süreç Türkiye’de yaşanır mıydı? Evet cumhuriyet döneminde yaşandı. Ama eğitimin dogmatik içeriğe sahip bu dönemde, dışa bağımlı aklın (!) ve liyakatin değil politik tercihin böyle bir sürece everilmesiyle mümkün değildir. Sadece bu yüzden sağlık alanında hiçbir plan ve doğru analizler yapılamıyor.

Özgür ve bağımsız düşünce ancak özgür ve bağımsız bir toplumun oluşmasının gerekçesi olabilir.

Ancak o zaman gelecekten yani istikbalden söz edebiliriz.

1923 cumhuriyetin kuruluş felsefesinin temel değerleri bunun üzerinden şekillenmiştir. On yıllık bir sürede kat edilen yolun bir tesadüf olması mümkün değildir. Ülkeyi yöneten kişilerin sahip oldukları bilgi formatındaki liyakate dayalı ve emek içeren ikbalin, karşılıksız olarak ülke menfaatlerine ve halkına kullanmalarının değeri; gelecek için bağımsızlığın ve özgürlüklerin gerekçesi olmuştu.

O zaman dilimi içerisinde, cumhuriyet kendi kültürel kodlarını oluşturarak bunu topluma benimsetmesinin altındaki yatan ana neden bilgi üzerine bir yapılanmasının oluşmasıydı.

Eğitimde, sağlıkta, sanatta, sporda ve diğer kültürel faaliyetlerdeki kalitenin yüksekliği, bilginin hiyerarşik yapısal kurgusunu tamamlamasıydı.

Cumhuriyet öncesi Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray’ın kuruluş sürecini ve cumhuriyet sonrası kurgularını incelediğimizde, o zamanki evrensel formata dayalı başarıyı elde eden değerlere sahip olduğu aşikardır. Kulüp yönetimlerinin farkı, elde ettikleri ikbali sadece ve sadece kulübün geleceği için harcamalarıydı. O ikbale kavuşmak yılların verdiği bir emeğin sonucunda oluşmaktaydı.

2020 yılında, genel kurul pazarlıkları ile kulübün tarihsel derinliğini bilemeyecek kadar liyakatsiz ve dar kapsamlı kişilerin bu pazarlıklardan yararlanarak başkan ve yönetici olmaları kulüplerin geleceğini ipotek altına sokmuştur.

Haliyle, kulüpler bu ekonomik ve onun gerekçesi olan yönetim açmazlarının sonucu olarak, istikballerini kaybetmişlerdir. Sistem dışı varlıkların egemenliğine girmek istiklali kaybetmek ile eşdeğerdir. Buna neden olanlar ise liyakatsiz ikbal sahibi yöneticilerdir.

Her kurum kendi ülkesinin gerçeğinin yansımasıdır.