İki şehri, iki ülke gerçeklerini iki kadının aşkı üzerinden anlatan ‘Benimle Gelir Misin?’ oyununu kaleme alan Ebru Nihan Celkan: Sahnede kadının hikâyesini görüp onların sesini duymak çok önemli.

İki kadının aşkını yazmaktan fazlası: Umut bizde

MERAL DANYILDIZ

Ebru Nihan Celkan ile iki kadının aşkını, iki şehri, iki ayrı ülke gerçeklerini kaleme aldığı ‘Benimle Gelir Misin?’ oyunu üzerine konuştuk. 2013’ten başlayarak günümüze kadar süren bir aşk öyküsünün ilginç karşılaşması ile başlayan oyun, Gezi protestoları da başta olmak üzere birçok politik meseleye de dikkat çekiyor.

Neden iki kadının aşkını tema edindiniz?

Toplumsal cinsiyet kendi çalışma alanım. İki kadının aşkından ziyade aşkı yazmak istedim. LGBTİ+ temalı ilk oyunum olmamakla birlikte son oyunum da olmayacak. Şu anda öyle bir yeni nesilden bahsediyoruz ki tüm etiketleri söküp attılar, ‘aşk aşktır’ diyebildiler. Sahnede kadın görmek, kadının hikâyesini görüp onların sesini duymak çok önemli. Bir taraftan da görünürlük her zaman önemli. Genç nesil ‘love is love’ derken, orta tabakada ‘Cinsel yönelim nedir?’ diyen insanlar da var. Dolayısıyla birden fazla hedefe hitap etmeye çalıştım. Dokunulmamış çok konu var. İki kadının aşkı da Türkiye’de bizim yalnızca bu başlıkta izlemediğimiz bir şeydi.

Oyun sonrası pek çok kişinin ‘Sahnede kendimi gördüm’, ‘Umut doldum’ dediğine şahit olduk. Size gelen tepkiler nasıldı?

Almanya ve Türkiye’deki insanların kabulü çok iyiydi. Daha önce yaptığım oyunlar da kolay temalar değildi. Öyle veya böyle LGBTİ olsun veya olmasın artık Türkiye’de insanlar başkalarının hayatına çok duyarlı. 2013’te yaşadığımız tecrübe de bunun en görünür olduğu yerdi. Benim aldığım geri bildirimler de ağırlıklı olarak pozitifti. Fakat izleyicinin oto sansüre takılıp oyuna gelip beğenmesine rağmen bu beğenisini alenen paylaşamadığını gördüm. Paylaşım yaparken çok güzel bir aşk hikâyesi izledim demek yetmiyor, ‘İki kadının aşkını izledim’ diyemiyor. Herkesi paylaşım açısından zorluyor. Çok güzel geri bildirimler aldım ama ‘Bu bildirim üçüncü kişilerle nasıl paylaşıldı?’ sorusunun yanıtı daha farklı.

Neden bütün başkarakterlerinizin adı Umut?

Ben tiyatroya başladığımda kendim için bir umut alanı olarak gördüm ve cinsiyetsiz bir isim olması çok hoşuma gitti. Tek başına bir slogan da barındırıyor. Bunun dışında ‘Umut sensin’ diyebilmek… Umut aslında her bir birey.

Oyun Gezi protestoları ile başlıyor. Bunun dışında birçok politik mesele de konu olmuş…

Oyun aşk üzerine diyoruz ama biz acımızı sindiremeden birçok acı yaşadık. ‘Başımıza ne geldi?’ diye konuşamadık bile. Sürekli gözümüze far tutuldu ve durduk. Bu süreçte hafızamı kontrol edemediğimi, tarihleri dahi hatırlayamadığımı fark ettim. Bu kadar acıyı sindiremeden üstüne acı yaşadığında, duygularımız da dejenere oluyor ve o üç boyutluluğunu kaybediyor. Bu olayların her biri beni çok yaraladı ancak yaraladığı kadar acımı yaşayabildim mi? Bu noktada emin olamıyorum. Bugün hâlâ Ankara’da 10 Ekim’le ilgili bir hafıza noktası yok. Bu insanlar Türkiye’nin değeridir. Bir değerin kayboluşu üzerinden dahi hafıza yaratamıyorsak o zaman asimetri duygu şovları yaşamaya başlıyoruz. Tuhaf öfkeler, tuhaf ağlamalar… Biz daha yaşadığımız acılarla helalleşemedik. İstiklal Caddesi’ne ilk çıktığım günle bugün çıktığımdaki hafıza kaybı küçücük hayatımda beni bu kadar yaralıyorsa, ‘Bu şehri nasıl yaralıyordur?’ sorusu çok önemli.