İki perdelik kepazelik!

Rusya’da gruplardan çıkanlar bir bir belli olmaya başladı. Arjantin, Cüneyt Çakır’ın yönettiği mücadelede ecel terleri dökerek Nijerya karşısında istediğini alırken, Fransa ile Danimarka arasındaki liderlik mücadelesi tam bir hayal kırıklığıydı. Gol sesi çıkmayan mücadelede tribünlerden yükselen uğultular pek manidardı. Tatsız tuzsuz geçen 90 dakika adeta bir zaman kaybıydı.

Müsaadenizle yeri gelmişken geçmişe dönmeli, Dünya Kupası tarihinin en büyük kepazeliklerinden birini anlatmalı...

Tarihler 25 Haziran 1982’yi gösterirken, Avusturya ile Almanya kozlarını paylaşıyordu. Başlama vuruşu öncesinde Şnitzelciler lider, Cezayir ikinci, Panzerler üçüncü sırada yer alıyordu.

Aslında her şey Afrika temsilcisinin ilk maçında Jupp Derwall’in talebelerini 2-1 devirmesiyle başlamıştı. Şüphesiz bu mücadele, Dünya Kupası tarihinin en büyük sürprizlerinden biriydi. Ağları bulanlardan Rabah Madjer, beş yıl sonra da Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde bu sefer Bayern Münih’i üzmüş; topukla attığı gol jeneriklere girmişti.

Rachid Mekhloufi’nin talebeleri Avusturya’ya boyun eğmiş, Şili’yi 3-2’lik skorla yenmişti. Fakat küçük bir sorun vardı. O tarihte grupta son maçlar aynı anda oynanmıyordu. Oysa bir önceki turnuvada Peru’yu böyle yine ayrı saatteki bir karşılaşmada 6-0’lık skorla deviren ev sahibi Arjantin final biletini cebine atmıştı. Fakat FIFA akıllanmamıştı.

İhtimaller belliydi. Sosis diyarının topçuları kazanamadıkları sürece eleniyorlardı. Almanya’nın bir veya iki farklı galibiyetlerinde her iki takım da el ele üst tura çıkıyordu. Üç farklı üstünlükte ise Viyana’da gözyaşları sel olacaktı.

Acaba evdeki hesap çarşıya uyacak mıydı...

1980’de Almanya’yı Avrupa şampiyonu yapan Horst Hrubesch, 10. dakikada ağları bulmuştu. Gijon’da tribünleri dolduran 82 bin meraklı göz sahada olan bitene anlam veremiyordu. Ekranları başındaki milyonlar atak bekliyor fakat yaprak oynamıyordu.

Mücadeleyi Almanya’ya aktaran ARD spikeri Eberhard Stanjek, utanç kelimesini kullanıyor, Avusturyalı meslektaşı Robert Seeger, izleyenlere başka kanala geçmelerini öneriyordu. Kimi uzaktan atılan şutlarda top minare gibi dikiliyor, iki taraf da etliye sütlüye dokunmuyordu. Bir iki oyuncu, arkadaşlarına inat mücadele etse de tribündeki futbol meftunlarının sabrı taşmıştı. İspanya’da beyaz mendil sallama geleneği bir anda hayat bulmuş, iki takım “dışarı” davet edilmişti. İzleyiciler olanı biteni kabullenemiyordu; “Cezayir”tezahüratı stadyumda yankılanıyordu. Fakat her şey nafileydi; son düdükle beraber işkence bitmiş; daimi müttefikler yoluna devam etmişti.

1938’de Almanya’nın Avusturya’yı ilhak ettiği ve tarihe “Anschluss” olarak geçen olaya gönderme yapan manşetler bile gazeteleri süslemişti.

Sahada bu piyesin parçası olan futbolculardan Alman savunma oyuncusu Karl-Heinz Förster, bir ‘saldırmazlık paktı’nın olduğunu söylerken Avusturyalı Walter Schachner, yıllar sonra devre arasında her iki ülkenin yöneticilerinin maçın 1-0 bitmesi konusunda anlaştıklarını açıklamıştı. Hiçbir şeyden haberi olmadığını da vurgulayan eski futbolcu, sahada canını dişine takan birkaç istisnadan biriydi. Zaten onunla Alman Wolfgang Dremmler mücadele etti dersek yeriydi...

Dünya futbolunun patronu, Gijon’daki saldırmazlık paktından sonra gruptaki son karşılaşmaların aynı saatte başlamasına karar vermişti. Fakat çoktan iş işten geçmiş, Cezayir gönüllerin şampiyonu olmuştu.

Rezil bir şekilde tur atlayan Almanya, finale kadar yükselse de İtalya’ya boyun eğmişti.

İşte o Afrika ekibi, Dünya Kupası’nda kendisine yapılanı, 2010 Afrika Uluslar Kupası’da bir başkasına yapıyordu. Grubun son maçında Angola ile Cezayir’in berabere kalması, iki ülkeye de yetiyordu. Taraflar gol atmak için kılını bile kıpırdatmıyor, mücadele başladığı gibi bitiyordu. Mali eleniyordu.

Rusya 2018’in ilk golsüz biten maçının kahramanlarına da hatırlatmalı; futbolda dün yok! Yarın aynı şekilde bir turnuvaya veda ederlerse, Luzhniki Stadyumu’ndaki mücadeleyi hatırlatacak çok!