Batı, Pekin ve Moskova’nın işbirliğini güçlendirmesini endişeyle izliyor. ABD’nin bel bağladığı yaptırımlar ve agresif söylemler ise giderek etkisini yitiriyor.

İki ülke güçlü ittifak kuruyor

Ramzy BAROUD - Romana RUBEO

Amerikalı diplomatların ya da diğer batılıların Pekin Kış Olimpiyatlarına katılmayacak olması Çin’in pek umrunda olmasa gerek. Önemli olan, Rusların katılıyor olması. Bu ifadeyi öylesine kullanmıyorum. Gerçekler buna işaret ediyor. Çin’in Global Times gazetesine göre Çinlilerin çoğu için Rusya ile ilişkiler, AB veya ABD ile ilişkilerden daha önemli.

Çin ile Rusya arasında bir tür ittifak şekilleniyor. Çin halkı da bu gelişmeyi fark ediyor ve hükümetin Pekin ile Moskova arasında siyasi, ekonomik ve jeostratejik entegrasyonu güçlendirme çabalarına destek veriyor. Gayriresmi, ya da uzun vadede resmi bir ittifak kurulması her iki ulus için de stratejik öncelik konusu.


AB STRATEJİK AVANTAJ KONUSUNDA TEMKİNLİ

Çinliler ABD’nin düşmanca tavırlarını görüyor ve dayanılmaz buluyorlar. Washington’a güven duymuyorlar ve ABD tipi demokrasiye olan inançlarını da kaybetmiş bulunuyorlar. Çinlilerin yüzde 66’sı ABD tipi demokrasiye ya inanmıyor, ya da artık işlemediğini düşünüyor. İşin manidar yanı şu ki, 2019 ve 2021 yıllarında yapılan iki ankete göre ABD’liler de kendi ülkelerine dair benzer fikirlere sahip.

Çinlilerin ABD hakkında ne düşündüğü gün gibi açık fakat AB içindeki mevcut ayrımlar Çin’in kıta Avrupasında önemli finansal ve siyasi fırsatlar yakalayabileceğini gösteriyor. Bu da Çin ve Rusya’ya yeni bir işbirliği alanı açıyor. Rusya kısa süre önce tamamlanan Kuzey Akımı 2 projesiyle Avrupa pazarına daha da açılmak istiyor. AB halihazırda gaz sıkıntısı çekiyor fakat Rusya’nın AB’nin enerji sıkıntılarına cevap olarak önemli stratejik avantaj elde etmesine göz yumulmalı mı, bu konuda görüş ayrılıkları var.

ASYA'NIN DEVLERİ KÂRLI ORTAKLIKLAR SUNUYOR

Washington da Rusya ve Çin’in batıya açılımını yakından takip ediyor ve her iki ülkenin oluşturduğu ‘tehdidi’ endişeyle izliyor. COP26 zirvesi için İskoçya’ya giden Joe Biden Çin ve Rusya’yı “yürüyüp gitmekle” suçladı, iklim değişikliği denen bu “devasa meseleyi” ortada bıraktıklarını söyledi. 3 Kasım günü konuşan Biden, Çin’in “dünya halklarını etkileyebilme kabiliyetini” yitirdiğini öne sürdü ve Rusya’nın da aynı durumda olduğunu söyledi. Bu söylemlerin bir önemi var mı? ABD müttefikleri Çin’i boykot mu edecek? Asya’nın yükselen devlerinin sunduğu kârlı işbirlikleri kabul görmeyecek mi?

Eurostat verilerine göre Çin ABD’yi geride bırakarak Avrupa’nın en büyük ithalat ortağı haline geldi. İhracatta ise üçüncü sırada. Dahası, Nature dergisine göre çoğu Avrupa ülkesi Rusya’nın enerji kaynaklarına bağımlı ve Avrupa birliği kullandığı doğalgazın yüzde 40’ını Rusya’dan alıyor.

Gerçekler hızla değişiyor ve ABD’nin seçenekleri tükeniyor. Washington geçtiğimiz Aralık ayında Demokrasi Zirvesi isimli bir etkinlik düzenledi. Etkinlik, sözde demokratik ülkelerin işbirliğini güçlendirmekten ziyade, çaresizce dikkat çekmek için tertiplenmiş gibiydi. Konferansa 111 ülke katıldı. Katılımcılar Washington tarafından özenle seçilmişti ve aralarında İsrail, Arnavutluk, Ukrayna gibi ülkeler vardı. Çin ve Rusya tabii ki yoktu. Demokratik kriterleri karşılamadıkları için değil (ABD’nin siyasileşmiş ‘demokrasi’ tanımının bir önemi yok) etkinliğin amaçlandığı ‘yalnızlaştırma’ hamlesinin karşılık bulabilmesi için.

Beklendiği gibi konferans yersiz bir çaba oldu. ABD kimseye demokrasi dersi verecek pozisyonda değil. Anketler ABD’lilerin seçilmişler tarafından yönetilen kurumlara güveninin giderek zayıfladığını gösteriyor ve ABD demokrasisi hiç olmadığı kadar zayıflamış görünüyor.

İKİ ÜLKE NATO'YA KARŞI İŞBİRLİĞİNİ GÜÇLENDİRDİ

ABD’nin taktikleri giderek çaresiz bir hal alıyor. Bel bağladığı yaptırımlar ve agresif söylemler etkilerini yitiriyor ve demokrasi kartını sallamak da bir işe yaramıyor. Çin ve Rusya yakınlaşmaya devam ediyor. Pekin ve Moskova büyükelçilerinin birlikte kaleme aldıkları “Halkların Demokratik Haklarına Saygı” isimli makale National Interest dergisinde yayınlandı. Makalede demokrasi zirvesinin “ABD’de süregelen soğuk savaş zihniyetinin bir ürünü olduğu” yazıldı. Bu yaklaşımın dünyada “ideolojik hesaplaşma iklimi yaratacağı” ifade edildi ve “yeni ayrımlar yaratacağının” altı çizildi.

Tabii Çin ve Rusya’nın yakınlaşmasının tek sebebi ABD hamaseti değil. Bu iki ülkenin tek motivasyonu ABD ordusundan ya da NATO istilasından korkmaları da değil. Rusya ve Çin’in orduları güçlendikçe güçleniyor ve bu ülkeler daha küçük ve güçsüz ülkelerin ABD tehdidiyle karşılaştıklarında hissettikleri türden bir korku hissetmiyorlar.

NATO’nun genişlemeci politikalarına karşı koymak isteyen Rusya, bölgede ordusunu harekete geçirdi ve batı sınırını kontrol altına aldı. Çin, Tayvan Boğazı’nda güç dengelerini değiştirecek bir ABD hamlesinin derhal askeri karşılık bulacağını söyledi. ABD Başkanı ile yaptığı telekonferansta Çinli Başkan Şi Jinping ABD’nin “ateşle oynadığını” söyleyerek Biden’ı uyardı. “Ateşle oynayan, yanar” dedi.

ABD, NATO ve AB baskıları Rusya ve Çin’i yavaş da olsa emin adımlarla ilişkilerini sağlamlaştırmaya itti. Carnegie Moskova’da yazan Alexander Gabuev, “Rusya Federal Gümrük Hizmetleri’nin verilerine göre Rusya dış ticaretinde Çin’in payı 2013’de yüzde 10,5’iken, 2019’da yüzde 16,7’ye ve pandemi yılı 2020’de yüzde 18,3’e çıktı” diyor.

BATI BLOĞUNA KARŞI İTTİFAK ARAYIŞLARI

Dahası, birlikte düzenli askeri tatbikatlar düzenliyor ve güvenlik alanında da işbirliklerini güçlendiriyorlar. Çin yakın gelecekte enerji kaynaklarını çeşitlendirme ihtiyacı hissedecek ve bu alanda da işbirliğinin geliştiğini göreceğiz. NATO üyesi ve Pekin’in en büyük doğalgaz sağlayıcısı olan Avustralya ile son dönemde yaşanan gerilimler bu ihtiyaca hız verecek.

Rusya batının planlarını tek başına bozacak güçte değil. Tüm ekonomik gücüne rağmen Çin de bu jeopolitik oyunu yeni ittifaklar kurmadan sürdüremez. ABD önderliğinde şekillenen siyasi, ekonomik ve askeri ittifaklara bir alternatif sunmak her iki ülkenin de yararına. Mevcut fırsatları hesaba kattığımızda Rusya-Çin ittifakı daha da kazançlı bir hal alıyor: ABD siyasi sistemi zayıflıyor, ABD-AB ilişkilerinde çatlaklar şekilleniyor, NATO da zayıflık emareleri gösteriyor.

Örneğin, NATO üyesi olan Türkiye NATO paradigması dışında şekillenen jeopolitik olanakları yıllardır keşfetmekle meşgul. İran ve bazı Latin Amerika ülkeleri ise Washington’ın siyasi çizgisini takip etmedikleri için hedefe kondular ve kendi çıkarlarını korumak için batı bloğu dışında ittifaklar arıyorlar.

Çin ve Rusya arasındaki ittifakın henüz erişkinliğe ulaştığını söyleyemeyiz. Yine de işbirliğinin duraksayacağını ya da yavaşlayacağını düşünmek için de bir gerekçemiz yok. Soru, Pekin ve Moskova’nın kendi çıkarlarını savunmak için ne kadar ileriye gidecekleriyle ilgili.

Counter Punch'tan çeviren Fatih Kıyman