Uluslararası ilişkiler alanındaki nitelikli değerlendirmeleriyle bilinen Prof. Dr. İlhan Uzgel ve Doç. Dr. Hakan Güneş, Rusya’nın Ukrayna’nın doğusundaki Donetsk ve Luhansk’ın bağımsızlığını tanımasının ardından doruğa çıkan çok aktörlü Kiev-Moskova gerilimini BirGün’e değerlendirdi. Prof. Dr. Uzgel, “Bu mesele çatışmaya dönmez, Ukrayna’nın Rusya’yla savaşacak gücü yok. Batı belki diyebiliriz. Batı da Ukrayna ve Donbas bölgesi için savaşmaz” derken, Doç. Dr. Güneş, Putin NATO’nun Doğu Avrupa genişlemesinin en azından Ukrayna sınırında durması, durdurulması konusunda ‘son derece kararlı olduğunu’ belirtti.

İki uzman isim, Ukrayna-Rusya krizini BirGün’e değerlendirdi: Şimdi ne olacak?

PROF. DR. İLHAN UZGEL:

Meselenin birkaç boyutu var. Birincisi küresel siyasetle ilgili. Rusya küresel siyasette kendine daha büyük bir yer istiyor. Yani Amerika ve Çin arasında aşağı yukarı eşit statü istiyor. Amerika ekonomik, askeri, finansal, dijital, kültürel alanda üstünlük kurarken Çin de iktisadi, nüfusuyla, askeri atılımıyla, teknoloji atılımıyla öne geçti. Rusya bu iki denge arasında yeni bir yer bulmak istiyor. Bu yeni yeri de Ukrayna üzerinden gerçekleştirmek istiyor.

Putin, en son konuşmasında da görüldüğü üzere sol karşıtı söyleme sahip, bir Rus milliyetçisi. Rusya’da kapitalizmden yana, kapitalizmle bir sorunu olmayan, oligarşik bir düzen kuran, Partiye ve Putin’e yaklaşanın zenginleştiği, zenginseniz iktidara yaklaştığınız bir rejim var. Aynı zamanda hem milliyetçi hem yayılmacı. Yani eski Rusya topraklarının varlığını, bağımsızlığını tanımayan bir dünya görüşüne sahip. Putin bunu daha önce bir makalede yayınladı. Kısaca şunu ifade etti ki; Ukrayna diye bir devlet yoktur, Ukrayna diye bir millet yoktur, Ukrayna; sosyalizmin yarattığı yapay bir devlettir.

Biz bunu Balkanlardan da biliyoruz. Aynı tartışma Balkanlarda da var. Makedon kimliği var mıdır? Makedon diye bir devlet var mıdır? Tito’nun yarattığı bir devlet midir? Lenin’in yarattığı bir devlet. Yani bunu akademik olarak tartışabilirsiniz ama bunu siyasi bir ilke olarak söylediğinizde iş karışıyor. Bu sefer iş içine ordu giriyor, asker giriyor, uluslararası kriz giriyor. İnsan hayatı devreye giriyor. O yüzden de Putin bir taraftan küresel sistemde yerini sağlamlaştırıyor. Bir yandan Batı’yı test ediyor. Ne kadar bir arada duracağını, ne kadar direnç göstereceğini anlamaya çalışıyor. Bir taraftan Çin’in ne yapacağını yokluyor. Zamanlama olarak da başarılı.

FİLLERİN TEPİŞMESİNDE OLAN HALKA OLACAK

Evet, NATO yayılıyor. Evet, NATO, Rusya’ya verdiği sözleri tutmadı ama bunun karşılığı, bedelini Ukrayna halkına ödetmek olmamalı. Evet, Amerika uslu durmuyor, Karadeniz’de Rusya’yı sıkıştırıyor, Doğu Avrupa’da çevrelemeye çalışıyor. Bu karşılıklı bir tırmanış. Bu yüzdende burada, fillerin tepişmesi gibi bir olayla karşı karşıyayız aslında.

Rusya, Ağustos 2008’de de Gürcistan’a girdi. O zaman da Türkiye’de ki Abhazlar arabalarla bayraklar açıp, kornalarla gezdiler. Donbas bölgesindeki çözülmeyecek bir sorun değildi. Evet, özerklik verme konusunda Ukrayna yönetimi aceleci davranmadı, onlarda buradaki silahlı birlikler silahlarını bırakmıyor dediler. Yani öyle bir iddia vardı. Bu süreç zor olurdu belliydi zaten yani çok iyi işlemiyordu ama en azından bir çatışmasızlık olabilirdi. Rusya şimdiye kadar bağımsızlığını ilan eden Donbas güçlerini tanımamıştı.

Rusya oraya asker gönderiyordu ancak üniformasız yani Rus Bayrağı taşımayan, Rus işareti taşımayan, yani rütbeleri söküp gönderiyordu. Ancak bu fiili durum hukuki olarak da içerik kazandı. Rusya askeri olarak da girdi. Biz buna uluslararası hukukta ‘’işgal’’ diyoruz. Tanığınız egemen bir ülkenin topraklarına girerseniz buna işgal deriz. Putin, “NATO yayılıyordu, biz de girdik” diyebilir.

PUTİN, SALAMDAN BİR PARÇA KOPARACAK

Bu mesele çatışmaya dönmez, Ukrayna’nın Rusya’yla savaşacak gücü yok. Batı belki diyebiliriz. Batı da Ukrayna ve Donbas bölgesi için savaşmaz. Putin’i güçlü kılan şey de tam olarak bu. Putin’in silah kullanma iradesi var. Ama Amerika ve NATO üyelerinin silah kullanma iradeleri yok şu anlık. Amerika ve NATO, Rusya ile savaşmak istemiyor. Putin bunu çok iyi biliyor. Şu anda AB, Ukrayna’yı tam üye olarak alamaz. Zaten böyle bir süreçte çok hızlı işlemiyor. Herhangi bir çatışma, sorun devam ederken üyelik söz konusu değildir. NATO üyeliği de olmayacak, AB üyeliği de olmayacak yakın zamanda. Olacak olan şudur ki; Donbas bölgesinde, tıpkı Kırım gibi Putin, salamdan bir parça keser. Biz burayı ilhak ettik, Lugansk ve Donetsk illerimiz derse kalan parçayı AB’ye alma ihtimali olabilir. Ama şu anda böyle bir durum söz konusu değil.

Rusya’nın bir başka başarısı olan AB içindeki ayrımı belirginleştirmek oldu. Almanya-Fransa ekseni, Amerika ve İngiltere’den Anglo-Amerikan blok ayrıştılar. Ekonomik yaptırım dışında bir şey olmayacak. Dikkat ederseniz Amerika, NATO, AB Putin’e: “Ukrayna’ya girerseniz, savaşırız” demedi. NATO, gidip de Donbas bölgesi için savaşmaz. Avrupalı hiçbir ülke kendi vatandaşını Donbas bölgesine savaşa göndermez. Putin de bunu bildiği için istediği gibi diplomatik manevra yapıyor. Bu işin sonunda ben şunu söyleyeyim ki; Kiev’i işgal etmez, çünkü parça parça gidiyor. Putin, ‘Topraksal Yayılmacı’ çalışıyor. Bana sorarsanız Ukrayna’dan parça koparmaya devam edecek önümüzdeki süreçte.

BURADAN TOPLUMLARA FAYDALI BİR ŞEY ÇIKMAZ

Yani bu iyi bir siyaset değil. Amerika ve Rusya arasında yani ‘büyük güçler arasındaki’ bu çekişmede kaybedenler genelde daha küçük toplumlar oluyor. Kafkasya’da da öyle oldu. Çok manipüle etti Rusya orayı. Önce 1993’te Ermenistan’a destek oldu. Sonra Azerbaycan’ın ilerlemesine göz yumdu ve sonrasında Kazakistan’a barış gücü soktu. Rusya’nın bu yayılmacı politikasını satrançta piyonu ileri sürerek alan kazanmaya da benzetebiliriz. Bunun antiemperyalist niteliği tartışmalı. Buradan toplumlara faydalı bir şey çıkmıyor. Amerikan alanını daralttığınızda oradan eşitlikçi bir ekonomik düzen kurulmuyor. Rusya’da gelir dağılımı bozukluğu Amerika’dan daha kötü hatta bütün Doğu Bloku ülkelerinden daha kötü. Yani bu doğru bir siyaset değil. Yani bunun bir anlamı yok. Siz eşitlikçi bir düzen kurmuyorsanız, Amerikan emperyalizmine tek başına karşı olmanın bir anlamı yok. Hatta şunu söylüyorum: Amerika, Ukrayna’yı Rusya’ya bıraksa Putin’in Amerika’yla bir sorunu olmaz.


DOÇ. DR. HAKAN GÜNEŞ:

Putin, Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetlerini tanıyan kararı imzaladı. Ayrıca bu iki cumhuriyet ile karşılıklı yardımlaşma anlaşmasını da imzaladı. Tansiyon üç kademe daha yükseldi. Böylelikle 2014 çatışmaları sonrasında 2015’te bir ateşkes anlaşması ile başlayan Minsk süreci de artık rafa kalkmış oldu. Şüphesiz bu adım barıştan çok savaşı yaklaştıran bir karar. Ancak öte yandan Putin’in kararı henüz bir ilhak kararı da değil. Bütün zorluklarına karşın masaya oturulabilir.

Bu adım tam da bundan sonra masaya oturulduğunda Rusya’nın konuşmaya nereden başlayacağını gösteriyor. Putin NATO’nun Doğu Avrupa genişlemesinin en azından Ukrayna sınırında durması, durdurulması konusunda son derece kararlı olduğunu, bunu Rusya’nın tarihsel ve güncel çıkarları, ulusal güvenliği için kabul edilemez bir durum olduğunu sahada göstermiş oldu.

NATO BÖLGEYİ CEPHANELİĞE ÇEVİRDİ

Sorunun daha orta vadeli geçmişine ve daha büyük plandan resmine baktığımızda ise Putin Rusya’sının güce dayalı siyasete daha fazla meyletmesi kadar ve hatta bundan daha fazla NATO’nun bölgeyi bir cephaneliğe çevirmesi gerçeğini görüyoruz.

Orta ve Doğu Avrupa'da (Rusya dahil elbette) kapsamlı bir kuvvet indirimi sürecine girilmeden savaş tehdidini ortadan kaldırmak mümkün değil. Donetsk'de dursa Moldova'da patlar, orada olmasa Abhazya cephesi canlanır. Asıl sorun bölgenin cephaneliğe dönmesidir.

TÜRKİYE’Yİ ZOR BİR DENKLEM BEKLİYOR

Türkiye’nin bugüne kadar attığı adımlar ve açıklamaları NATO yanlısı ve Ukrayna’yı destekler mahiyette. Öte yandan NATO üyesi ülkeler arasında Ukrayna sorununda şahin kanadın da bir parçası olmadı. Şimdi Türkiye’nin hem Avrupa için yeniden bir enerji koridoru olması teklifleri hem Türkiye ordusuna NATO içinde daha büyük bir önem atfeden açıklamalar ve pohpohlamalar Ankara’yı zor bir denkleme doğru itiyor. Çok boyutlu Türkiye Rusya ilişkilerine zarar verecek kadar Batı’ya mı yaklaşacak, yoksa daha dengeli bir pragmatizm mi sürdürülecek önümüzdeki günlerde göreceğiz.