Ancak bu ikimizin hikâyesi değil. Hangimizin tarafından bakarsanız onun.

Ancak bu ikimizin hikâyesi değil. Hangimizin tarafından bakarsanız onun. Kimin tarafına geçerseniz onun için üzülürsünüz. Ben kendimi ön plana çıkarmaya çalışacağım tabii.

Sıska, çelimsiz bir adamdım o zamanlar. Gözlerimi gözlüklerimin, yüzümü sakallarımın arkasına saklardım. Birisi selam verdiğinde kaçacak delik arayacak kadar utangaçtım. Merhabaların arkasından sorular sorulacak, sorulan sorulara verdiğim cevaplar saçma kaçacak diye korkardım belki. Çünkü yanlış zamanlarda, yanlış laflar ederdim genelde. Varlığımın dışında, içtiğim sigaranın kokusundan rahatsız olurdu herkes. O yüzden uzun sure oturamazlardı benle aynı masada. Ben de ne zaman yalnız kalmak istesem bir sigara yakardım. Zaten uzun sure tahammül edilecek bir adam da değildim. Sessizdim ve çoğuna göre sinir bozucuydum. Sakince düşüncelerini çürütmeye çalıştığım insanlar vurdumduymaz bir havam olduğu için beni sevmez ama ne zaman kavgaya tutuşmak isteseler düşüncelerini toparlayıp, zırhlarını giyinip yanıma gelirlerdi. Bilirdim sevmezlerdi beni. Ben pek bir şey hissetmezdim onlara karşı. Yine de beni sevmelerini isterdim içten içe. Bunu kendime bile söyleyemezdim.

Ama en çok o sevsin isterdim beni. Güzel bir kadın mıydı yoksa ben mi onu böyle güzel görürdüm bilmiyorum. İnsan âşık olduğunda birine duyulan en yüce duygulara sahip olduğunu, bir insanın birini bu denli sevmesinin mümkün olmadığını düşünüyor. Dünya tarihinde var olan en büyük aşkı hissettiğini düşünüyor hep. Hangimiz en derin acıları yaşadı yarışı askta da ortaya çıkıyor. O kadın bütün yarışlardan, acılardan ve asklardan başka bir yerdeydi. Ya da ben onu oraya koymuştum. Aşkların, acıların reklamı yapılmazdı o yıllarda. Ayıptı biraz da ulu orta yasamak. Çoğumuz kendi kösemizde, kendi dünyamızda yaşardık hayatı. Çünkü hayat o yıllarda dışarıda değil içeride yaşanan bir şeydi. O kadın da benim içimde; kalbimde, ciğerlerimde, damarlarımda, damarlarımda dolasan kanda, hücrelerimde bile vardı. Öyle ki beni öldürseniz iki cinayet birden işlemiş olurdunuz. Ayni masada oturup saatlerce sohbet ederdik. O zamanlar kahve değil cay içerdik hepimiz. O masadaysa eğer ellerimin titrediği belli olmasın diye çayıma uzanmaya korkardım. Bardağım bu yüzden hiç boşalmaz, çayım hiç yenilenmezdi. İnsanlar da, hayat da hoyrattı bana karşı. Ama o… Öyle yumuşak öyle cıvıl cıvıldı ki… Demek ki o insan değildi. Bu hayattan değildi. Sigara üstüne sigara yaksam bile gitmezdi yanımdan. Konuşmayı çok severdi. Sessizliğimi örterdi kelimeleri. Onun yanındayken sanki mutlu bir şarkı çalardı. Gidince de bir hüzün basardı. Bir gün o masadan kalkıp başka bir adama gidecek diye çok korkardım. Yüzümü güldüren bir o kadındı.

O düzenbaz da yüzümü güldüren kadına aşıktı. Aslına bakarsanız çok düzgün bir adamdı ama ben ona hâlâ bütün negatif yakıştırmaları yapmaktan çok hoşlanıyorum. Evet sinir bozucu bir şekilde her acıdan benden daha iyiydi. Ama filmlerde olduğu gibi gerçek hayatta da güzel kadınlar güzel adamları seçerlerdi. Mutlu bir çiftin arkasında gözleri yaşlı bir kadın ya da bir adam hep yolu tek başına yürümek zorunda kalırdı. Benim hikâyem tam olarak böyle devam etmedi. O kadının peşini hiç bırakmadım. Benim dışımda, neredeyse çevremizdeki bütün adamlara aşık olup, gelip benim omuzlarımda ağlardı. Öyle gürültülü bir yaşamı vardı ki sessizliğimden sıkılmayıp, onda huzur bulan tek insandı. En çok o düzenbaza aşık oldu. En çok onu unutamadı. Düzenbaz kanser olup ölünce iyice kahraman oldu. Arkadaşımdı. Bir yandan üzülürken, bir yandan acımı unutturan sevincimin azabını hep çektim. Mezarı başında hep teşekkür ettim ona gittiği için. Eğer gitmeseydin o kadın benimle asla evlenmezdi dedim. Başka bir adama aşık olduğunu bilsem de güne o kadınla başladığım için her sabah dünyanın en mutlu adamı oldum. Adini her şey gibi içimde sakladığım, sessizliğimde boğulmak yerine doğabilen o kadın bir gün beni sevecek, geçmişini atıp kara kuyulara, hafızası yenilenmiş uyanacak. Yirmi sekiz yıldır bekliyorum bir yirmi sekiz yıl daha beklerim. İşim ne?!

Bazı hikâyelerde kazananlar, kaybedenler birbirine karışıyor. Hangimiz başroldeyiz, hangimiz figüranız, bilemiyoruz. Kimimiz tutkulu bir yaşamın ortasında, kimimiz öylesine sıradan… Yine de her duyguyu daha önce hiç böylesi yaşanmamış gibi yasayabiliyoruz. İstediğine kavuşan bir insan gibi durduğum için tek mutlu benmişim gibi gözüksem de  bizim hikâyemizde üç mutsuz insan , üç mutsuz son var… Benimki yirmi sekiz yıldır her gün tekrarlanıyor. Yine de her sabah yeni bir son olur diye umut etmeden kendimi alamıyorum. Çünkü ben bir anti-kahramanım. Budala olmaya hakkım var.