Hastalıkla karşılaştıktan sonra üretilen antikorların ötesinde uzun vadeli bir bağışıklık hafızası yaratmak da aynı şekilde kritik. İkincil enfeksiyonlar bize bu uzun vadeli bağışıklığın ne kadar güçlü ya da güçsüz olabileceğini göstermesi açısından önemli.

İkinci kez Covid-19 geçirmenin bize anlattıkları

Covid-19, dünyada hızla yayılmaya devam ediyor. Avrupa’da ikinci dalganın başlamış olması, Kuzey ve Güney Amerika’da salgının büyümesi ve vaka sayılarının artışının devam etmesi, Asya’da yeni vaka öbeklerinin ortaya çıkması ve halen etkisi gösterilmiş aşı ya da ilaç sahibi olmamamız hepimiz için geleceğe dair soru işaretlerini arttırıyor. Salgının başından itibaren hepimizin sorduğunu sorulardan bir tanesi Covid-19 geçiren bir kişinin yeniden hasta olup olmayacağıydı. Bu konuda hafta içinde önemli bir haber ortaya çıktı. Hong Kong’da dört buçuk ay önce hastalığı geçirmiş olan bir kişinin yeniden enfekte olduğu bilgisi paylaşıldı (1). Bu haberden sonra Avrupa’da da Belçika ve Hollanda‘dan iki kişinin ikinci defa hastalığa yakalandığı haberi geldi (2). Uzmanlar ve Dünya sağlık örgütü tarafından en başından beri tahmin edilen yeniden enfekte olma durumu böylece kanıtlanmış oldu. Bu bizim için ne anlama geliyor?

Tekrar enfekte olmak az rastlanır bir durum

Öncelikle yeniden enfekte olmak oldukça az rastlanan bir durum. Şu an için korku yaratacak bir seviyede değil. Ancak ikinci enfeksiyonları bulmaya yönelik bir tarama çalışması olmadığı için şu ana kadar kaç kişinin yeniden koronavirüs ile enfekte olduğunu bilmiyoruz. Uzmanlar bu sayının daha da artabileceğini belirtiyorlar. İkincil enfeksiyonların bize sunduğu önemli bir bilgi var. Uzun süreli bağışıklığın ne kadar uzun olabileceği. Virüs ile karşılaşan ve enfekte olan bir kişi hastalığı geçirme süresinde ve sonrasında kanında bağışıklık etkenleri bulan antikorlar üretiyor. Bu, hastalığı geçiren herkeste yaşanan bir süreç. Ancak her kişi benzer seviyede ve benzer etkiye sahip antikorlar üretmiyor. Özellikle hastalığı hafif geçiren kişilerde antikor üretimi daha az olabiliyor. Yapılan bazı çalışmalarda hastalığı geçiren kişilerin antikor tiplerinin farklı olabileceği belirtilmişti. Örneğin geçen ay içinde Immunity dergisinde yayınlanan bir makaleye göre hastalığa, benzer semptomatik aşamalardan başlayan kişilerde hastalığın zayıf ya da ağır geçmesini belirleyen şeyin üretilen antikorların gücü ve tipi olabileceği belirtilmişti (3). Hastalığı hafif seyreden kişiler virüsün özellikle hücreye tutunmasını sağlayan bölgelerine antikor üretirken, hastalığı ağır geçiren kişiler virüsün başka bir bölgesine, genellikle yüzey kalkanını oluşturan kapsit bölgelerine karşı antikor üretiyorlar sonucu bu makalede kamuoyuyla paylaşılmıştı. Virüsün hücreye girmek için kullandığı S proteini için üretilen antikorların başka bölgelere karşı üretilen antikorlardan daha etkili olduğu savı ortaya atılmıştı. Yani antikorların kandaki seviyesinden çok virüse bağlanma ve onun etkisini yok etme kapasiteleri hastalığın önlenmesi açısından ve aşı üretimi süreçleri için önem taşıyor.

Antikor mu geliştirilemedi yoksa mutasyon mu bilinmiyor

Hastalıkla karşılaştıktan sonra üretilen antikorların ötesinde uzun vadeli bir bağışıklık hafızası yaratmak da aynı şekilde kritik. İkincil enfeksiyonlar bize bu uzun vadeli bağışıklığın ne kadar güçlü ya da güçsüz olabileceğini göstermesi açısından önemli. Geçen hafta içinde açıklanan üç hastada antikor üretilmiş, hastalık geçirilmiş, fakat tekrar enfeksiyon olmuş. Yani bu bağışıklık tepkisinin birkaç ay içinde azalabileceği ve uzun vadede koruyucu etkisini kaybedebileceğini anlamına geliyor olabilir. Fakat ikinci bir hipotez de virüsün küçük değişiklikleri ile - ki bunu mutasyonlarla gerçekleşiyor - hastalığı atlatmış kişilerin bağışıklık tepkisinden kaçmayı başarıyor olması. Belirtilen üç hastada ilk enfeksiyondaki virüs ile ikinci enfeksiyondaki virüsün genetik dizinleri farklı. Yani küçük dizin değişiklikleri var. Bu değişikliklerin detayları tam bilmiyor. Şu aşamada gerçekten mutasyon mu insanların bu üç hastanın antikor tepkisini etkisiz kıldı yoksa antikor tepkisi zaten zaman içinde azaldı ve ikinci enfeksiyonu önleyecek seviyede olamadı mı henüz net olarak bilmiyoruz.

Bu üç kişinin bize öğrettiği ve geleceğe dair aşı çalışmalarında bize ışık tuttuğu bazı noktalar var. Örneğin Hong Kong’da çıkan ikinci enfeksiyonda bu hasta aylar önce hafif semptomlar geçirmiş, ikinci enfeksiyonunda da asemptomatik olarak hastalığı geçiriyormuş. İkinci enfeksiyonu sadece seyahatten dönüşte yapılan test sonucunda ortaya çıkmış. Bu vakadan anladığımız ve daha önce bilim insanlarının da zaten öngördüğü gibi ikinci üçüncü enfeksiyonlar olabilir fakat her defasında hastalık daha hafif geçebilir. Bu olumlu bir bulgu. Ancak bizi rehavete sokmaması gerekiyor. İki enfeksiyon arasında uzun bir vakit olabilir. Bu vakit içinde kişi başka hastalıklar geçirebilir ya da varsa kronik hastalıkları daha da ilerleyebilir. Dolayısıyla her ikinci enfeksiyon öncekinden daha hafif geçecek demek bir kural anlamına gelmiyor.

COVID-19 daha az mutasyona uğruyor

Aşı konusunda ise bu hastalar, aşıların belki bir defa yapıldığında yeterince koruyuculuk sağlamayacağını anlatıyor olabilir. Birden çok aşılama yapılması gerekebilir. Bu şekilde uzun vadeli koruma sağlanabilir. İkinci olarak, aşıların tasarlanma süreçlerinde de bilim insanlarının mutasyon etkilerine dikkat etmesi gerekiyor. Örneğin hasta olan birisi vücudunda virüsün belli bir kısmı da antikor geliştirdikten bir süre sonra ikinci enfeksiyonu kapabilir. Buradan, ilk üretilen antikorların virüsün ikinci seferde de hastalık oluşturmasını engellemesindeki başarısı ya da başarısızlığı öğrenilebilir. Bu bilgi ile de hangi antikor tiplerinin uzun süreli Bağışıklığı sağlayabileceği hangi antikor tiplerinin ise bu konuda yetersiz kaldığı anlaşılabilir. Koronavirüs grip virüsleri ile karşılaştırıldığında daha stabil yani daha yavaş mutasyona uğruyor diğer virüsler kadar hızlı değişime uğramadığı düşünülüyor. Ancak yine de uzun vadede Covid-19 hastalığı için belli aralıklarla aşı yaptırmak gerekebilir önümüzdeki süreç, daha fazla vakanın analiz edilmesi, eğer başarılı olursa aşı çalışmalarının etkilerinin uzun vadede değerlendirilmesi ve önümüzdeki aylarda ortaya çıkacak bilimsel çalışmaların içeriği bize koronavirüse karşı uzun vadeli bağışıklık konusunda daha fazla bilgi verecek. O zamana kadar fiziksel mesafe, maske ve yüksek test ile virüsün yayılımının engellenmesi en temel tedbir önlemi olarak önümüzde duruyor.

Türkiye’de salgının başından itibaren sosyal hareketlilik engellenmedi, ibadetlerinden dönenler ülke içinde rahatça hareket edebildiler, milyonlarca kişinin katıldığı sınavlar gerçekleştirildi, Ayasofya ve diğer etkinliklerde 10 binlerce insan bir araya geldi, son hafta içinde okulların açılmasından önce eğitim seminerleri yüz yüze düzenlendiği için birçok öğretmende hastalık ortaya çıktı, yaz döneminde turizm ve bunun getireceği ekonomik girdi hesaplanarak insanların hareketliliği özendirildi. Bu uygulamaların hepsi virüsün yayılımının artmasına ve birçok ilde salgının büyümesi sonucunu beraberinde getirdi. Pandemi sürecinin uzun sürecek ve uzun vadeli bir yaşam biçiminin hayata geçirilmesi ile engelleyebilecek bir süreç olduğunu unutmamalıyız. Kişisel tedbirlerin yanında idari önlemler de bu konuda çok önem arz ediyor. İkincil enfeksiyonlar bize salgın konusunda çok daha dikkatli olmamız gerektiğini anlatmalı.

(1) https://www.sciencemag.org/news/2020/08/some-people-can-get-pandemic-virus-twice-study-suggests-no-reason-panic#

(2) https://www.reuters.com/article/us-health-coronavirus-netherlands-reinfe/two-european-patients-re-infected-with-coronavirus-idUSKBN25L0LF

(3) https://www.cell.com/immunity/fulltext/S1074-7613(20)30327-7#%20