İkinci Kurtuluş Savaşı mı dediniz?

Bugünlerde gazetelerin birinci sayfalarında bolca tabut fotoğrafı, bir de en büyük puntolarla birlik beraberlik temalı başlıklar var.

Coğrafyamızda metrekareye düşen acı miktarının her daim mevsim normallerinin üstünde olmasına maalesef alıştık, alıştırıldık. Ama o büyük puntolardaki çağrıları yapan siyasilerin mesajlarına alışmadık, alışmayacağız.

Gencecik bedenlerin toprağa düştüğü her alçak saldırının ardından “birlik”ten söz ediyorsunuz. Memlekette birinin kafası kanadığında sadece siz değil, hepimiz kahroluyoruz. Herhangi bir konuda sizin gibi düşünmeyenleri, her gün düşman ilan eden siz değil misiniz?

Şuna terörist, buna bölücü diyerek sokakları teslim alan kör şiddete karşı birlikte isyan etme ihtimalini siz baştan yok etmiyor musunuz?

Korumakla yükümlü olduğunuz sınırlar delik deşik, teröristler sokaklarda cirit atıyor. Canlı bombaları siz patlamadan yakalayamazken, onlarca gazeteciyi terörist diye içeri siz tıkmıyor musunuz?

İkinci Kurtuluş Savaşı diye bir şey tutturmuşsunuz. Tekrar “kurtulmak” zorunda kalmamızın utancı bir tarafa... Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, “yedi düvele karşı” savaşırken toplumda kutuplaştırmayı azdıracak ne yaptı? Yeni Türkiye’nin kurtuluş savaşını bu ayrıştırıcı dil ile mi yapacağız?

Dün “beraber yürüdük biz bu yollarda” dediğiniz eski ortaklarınızı bir günde düşman ilan ettiniz. Bizi de yarın arkadan hançerlemeyeceğinizi nereden bilelim?

“Şu gazeteyi kapatın, bunu tutuklayın” diyen tetikçilerle omuz omuza nasıl savaşacağız? 24 saat propaganda aygıtlarıyla yeni düşmanlar üreten siz değil misiniz?

İki çiçekle bahar, bu zehirli dille de birlik gelmiyor.

Velhasılıkelam... Nefret eken, barış biçemez.

*****

Bir bahar vardı, ne oldu ona?

“Terörün belini kırdık...”

“PKK baharı görmeyecek...”

“Köklerini kazıdık...”

ikinci-kurtulus-savasi-mi-dediniz-223979-1.Bu ve benzer başlıkları milyon kez görmedik mi? Gazetelerin meşrebine göre değişik varyasyonlarla yazmasına rağmen kabak tadı vermedi mi bu söylem?

O barış umutlarının üzerinden kaç bahar geçti, hala gençlerimizi toprağa veriyoruz.

Son model açıklama, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’tan geldi. Beşiktaş, ardından Kayseri’deki terör saldırılarından sonra Akşam Gazetesi’ne konuşmuş.

Bugünlerde herkesin yanıtını aradığı “Bu şiddet sarmalından ne zaman kurtulacağız?” sorusuna yanıt vermiş: “2017 terörün çözülme tarihi olacak...”

Kurtulmuş’un açıklamasını “müjde” sayarak bir nebze sevinmeye hazırlanırken, hafızamız yine yaptı yapacağını.

Yahu aynı Kurtulmuş, “geçen yıl bu zamanlar” Habertürk ekranlarında şunu söylememiş miydi: “Terör en kısa sürede bitecek.”

Son açıklamadan anladığımız. Terör 2017’de sadece “çözülecek”miş. Tamamen bitmesini görmeye ömrümüz yetecek mi bakalım...

Bu arada, 39 yaşındayım.

*****

Seray Sever, dolar sevmez

AKP’li belediye konserlerinin vazgeçilmez şarkıcıları, havuz medyasında yayınlanan dizilerin oyuncuları bu ara birbiriyle yarışıyor.

İktidara selam çakmak için herkes olmuş ‘Havuz Bingöl’. Magazin röportajlarında bile “Nasıl yağcılık etsem de yeni projelerde de yer alsam” telaşıyla, darbeden ekonomiye her konuda ulvi fikirlerini paylaşmaktan geri durmuyorlar.

ikinci-kurtulus-savasi-mi-dediniz-223980-1.Bomba söyleşilerden biri, önceki günkü Sabah’taydı. Oyuncu Seray Sever, “Boğaziçi Ekonomi mezunu” olduğunun altı çizilen magazin manşetinde şöyle buyuruyordu: “Dövizle alışveriş yasaklansın...”

Gündemi değerlendiren Sever, doların memlekete yaptığı fenalıkları şöyle anlatıyordu:

“Türkiye'de bombalı eylemlerin yanında bir de ekonomik darbe yapılmaya çalışılıyor. Bu anlamda Cumhurbaşkanımızı gerçekten destekliyorum. Bir Türk olarak ülkemizde Amerikan Doları'yla ev satıldığı zaman çok üzülüyorum. Diş yaptırmak bile dolarla...”

Hani söylediklerinde haksız da değil Seray Sever. Ama durun bir dakika... 37 numara ayaklarını Türk lirası üzerinden değil de 100 bin dolara kim sigortalatmıştı? İsmi lazım değil, bir sevgilisine TL değil de dolar cinsinden borç verip kim kazıklanmıştı? Bir diğer sevgilisinden 50 bin dolarlık ‘barış yüzüğü’ kim almıştı...

Yanıt veriyorum, ben değil.

*****

Siz gidin ve yaşayın biz burada savaşırız

Geçen hafta sosyal medyada hızla yayılan bir yazı, “gitmek” tartışmasını yeniden başlattı. Ülkenin son dönemde geçirdiği badirelerden sonra birçok insanın aklına düşen “gitmek” üzerine kaleme alınan yazı, vicdan kanatan cinstendi. “Durun gitmeyin, siz kardeşsiniz...” başlıkla, yazıdaki şu cümle gerçekten insanı vuruyordu: “Gitmeyin güzel insanlar, biz kardeşiz. Gittiniz mi birbirimizi özleriz. Yılda bir gelinen tatille filan geçmez hasretimiz.”

Bu yazıdan sonra ya kendisine ya da çocuklarına daha iyi bir gelecek arayışında olanlar benzer mektuplar yazdılar. “Gitmeyin” diyen yazı kadar sahici ve içtendiler. Ama gitmek gerektiğinde ısrarlıydılar. Aralarında beni en çok etkileyen, kadın bir gazeteci arkadaşımdan geldi. Gencecik kızını yurt dışında okutmaya hazırlanan arkadaşım, “Burada ölmeyin. Gidin ve yaşayın” diyor mektubunda:

“Ben bir anneyim. Çok geriye gitmeyin. Sadece son iki yıldır, sayısını hatırlamadığım kadar 20 yaş altı gencin bombalarla, sopalarla zulmedilerek katledildiğini hep birlikte gördük. Belki aralarında daha hiç sevişmemişler vardı. Sonra okurum diyerek sayfanın ucunu kıvırdıkları kitaplar öylece kalakaldı. Daha anneleri onlara sıkı sıkı sarılıp kokusunu içe çekip, doyamamıştı. Benim bu ülkenin sadece kendini düşünen, yeteneksiz, kötü politikacı ve politikalarının yalanlarına kurban verecek evladım yok. Gidin güzel yavrularım gidin. Sevişmeleriniz, sevmeleriniz, şiirleriniz, romanlarınız, hayalleriniz yarım kalmasın. Tek bir hayatınız var, gidin ve yaşayın. Biz anneniz babanız olarak kalır, savaşırız. Gücümüzün bittiği, yetişin dediğimiz yerde biliriz ki siz de o bayrağı gözünüzü kırpmadan devralırsınız. Ama şimdi gençliğinizi yaşayın.”