Seçimler bitene kadar bakalım ülkede daha neler olacak? Pek çok şey olacağı kesin, ama bunların hangileri gerçekten tarih yazan bir olay olacak? Fransız Devrimi için Bastille Baskını ya da I. Dünya Savaşı için o meşhur suikast, çok daha sonra gerçek bir olaya dönüşmüştü, pek çok isyanın ya da suikastın yanında tarih yazan olaylar olarak karşımıza çıkmıştı. Aslında bir olayı, gerçek bir olaya dönüştüren şey ardından gelenler. Bu aslında psikanalitik açıdan bireylerin kendi kişisel tarihleri için de düşünülebilir. Başımıza öyle bir şey gelir ki, yaşadığımız şeyin neden olduğu şey başka olayları tetikler ve geriye dönüp baktığımızda o ‘kırılma noktası’ her şeyi açıklıyormuş gibi hissettirir bize.


SONSUZ SAYIDA GEÇMİŞ

Peki ama gerçekten öyle midir? Bazı durumlar için… Ama “Avusturya-Macaristan Arşidükü Franz Ferdinand Saraybosna’da öldürülmeseydi I. Dünya Savaşı olmayacak mıydı?” diye sorduğumuzda, “olmazdı” diyemeyiz. Ya da darbe girişimi olmasaydı şimdiki iktidar bu sınırsız güce kavuşmayacak mıydı gerçekten de? Kavuşacaktı. Kırılma noktalarına bakarak her şeyi açıklayamayız. Bütün mesele, geçmişe bakıp yaratttığımız hikâyeye uygun olarak bazı olayları diğerlerine göre öne çıkarmak ve ona anlamlar yüklemek. Tarihçilere bakarak sonsuz sayıda olası geçmişi görebiliriz. Örneğin Fransız Devrimi’ni elliden fazla farklı tarih anlatısı içinde yorumlamak mümkün. Bu durum tarihyazımını önemsizleştirmez, tam tersine daha da önemli kılar. Travma da böyle bir şey değil mi? Yaşanılan travmatik bir olaydan herkes farklı düzeylerde etkilenir, birinin hayatını değiştiren bir olay diğerine hiç dokunmayabilir. Yaşadıklarımızı nasıl hikâyeleştirdiğimiz, yaşanılandan daha önemli olabilir.

İKİ AŞAMA

Örneğin yaşanan depremler, Türkiye için bir kırılma noktası olacak mı? Bunu şimdilik bilmiyoruz, ardından gelecek olaylar bize bunu gösterecek. Ama olay çok büyük, tarihte az rastlanacak büyüklükte bir yıkım ve ülkeyle ilgili pek çok gerçeği gözümüze soktu. On binlerce ölüm ve her ölümün ya da hayatta kalanın hikâyesi ortada duruyor. Bütün bu olanlar nasıl hikâyeleşecek? Ama Akşener olayı ya da Bursa’daki maçta yaşanılanlar gündemin tepesine oturabildi rahatlıkla. Seçime kadar bu büyük olayı biraz da olsa geride tutacak başka başka birçok olayın yaşanması muhtemel. Çünkü bu büyük yıkım ve acıyla kimse ne yapacağını bilmiyor şu an. İnkâr ederek ya da bastırarak bu acıyı geçiştirmeye çalışıyor pek çok kişi. Ama psikanalitik çalışmalardan biliyoruz ki, yaşanılanların bilinçdışındaki izleri, öyle kolay silinmez, önemsizmiş gibi gözüken bir iz sonradan derin bir çatlağa dönüşüp bilincin kararlarını etkileyebilir. Çünkü travmada her zaman iki aşama vardır; örneğin cinsel tacize uğrayan bir çocuk yetişkin olup cinsel arzular hissettiğinde o tacizin asıl etkileriyle karşı karşıya kalır genellikle. İkinci sahne önemsiz, sadece sıradan bir dokunma olsa da, çocukluktaki travmayı, yani birinci sahneyi çağıracağı için travma ortaya çıkar. Şimdilik depremler birinci sahne, ikinci sahne ya da sahneler yaşandıkça...

İYİLEŞTİRİCİ HAKİKAT

Freud, psikanalizi ‘iyileştirici hakikat’ olarak tasarlamıştı ve bu ancak hakikati hatırlayarak mümkün olabilirdi. Bu yaklaşımı eleştirenler olsa da, hakikatin iyileştiriciliğine bugün her zamankinden daha çok ihtiyacımızın olduğu ortada. İyileştirici hakikat için olayların sansürsüz ve gerçekçi bir biçimde ortaya konulup özgün bir hikâye içerisine yerleştirilebilmesi gerekir. Sosyal devlet, örgütlü sivil toplum, şehircilik, rant, yoksulluk vb pek çok başlık üzerinden ele alınabilecek bütünlüklü bir hikâye kurulduğunda... Tam da seçimler yaklaşırken böyle bir hikâyeye ihtiyaç var. O bütünlüklü hikâyeye bakarak kendi biricik hikâyelerimiz, iyileştirici hakikat için bir zemin bulabilir belki... Siyaset ve sanat bunun için var, hakikatle yoğruldukça...