İklim felaketleri birbirini izliyor. Giderek kötüleşen sel ve sıcak hava karşısında gezegeni kurtarmak için bir işçi sınıfı stratejisine ihtiyacımız var.

İklim krizi gezegeni yok edecek

Matt Huber

Bu ayın başlarında, Lytton, British Columbia, Kanada şimdiye kadar kaydedilen en yüksek sıcaklık olan 121 Fahrenheit'i gördü. Oregon'da, şu anda Batı'da şiddetlenen seksen yangından biri olan Bootleg büyük yangınının, iki hafta sonra ancak yüzde 30'u kontrol altına alınabildi. Ağaçları parçalayabilen ve elektrik hatlarını sökebilen kasırga benzeri rüzgarların da etkisiyle Los Angeles büyüklüğünde bir alan yandı. Doğu ABD'dekiler ise puslu bir gökyüzü, hava kalitesine ilişkin uyarılar ve korkutucu derecede kırmızı gün batımları ile karşı karşıya. Kuzey Amerika dışında, eşi görülmemiş seller, Avrupa'da yüzlerce, Çin'de de otuz üç kişinin ölümüne neden oldu.


İklim değişiminden duyulan endişe sadece bir dizi kötü hava durumundan ibaret değil. Bu korku, siyasi sınıfın kayıtsızlığı karşısında kuraklık, yangın, sıcak hava dalgaları ve fırtınaların yıldan yıla daha da kötüleştiğini görmenin tanıdık duygusu. Joe Biden iklim hakkında konuşurken, onun ihtiraslı sermaye sınıfı, iddialı hedeflerine ulaşmak için yapması gereken yatırımın çok gerisinde kalıyor. Yönetim yetkilileri John Kerry ve Janet Yellen, krizin üstesinden gelmenin anahtarının “hükümet değil piyasalar” ve “özel sermaye” olduğunu iddia ederek 1990'lardaymış gibi davranıyor. Birçoğu için, artan iklim krizi sorunlarına tepki vermekte direnen politikacılara verilmesi gereken cevap, iklim değişikliğinin gelecekteki bir sorun olmadığı, burada, distopik şimdiki zamanda gerçekleşmekte olduğudur. Elbette, sel ve kuraklıklar daha şiddetli hale geldikçe, harekete geçilecektir.

SEFERBERLİK TEORİLERİ

İklim savunucuları, kitlesel iklim seferberliği için iki yol öngörmekte. Bu yollardan ilki, iklim değişikliği konusunda artan eğitim veya farkındalığın, daha fazla kişiyi hareketi desteklemeye ve siyasi liderleri çözüm aramaya teşvik etmesi. "Bilime inan" savunucuları için asıl sorun, iklim biliminin ırkçılar ve fosil yakıt endüstrisi tarafından "inkar edilmesi". Oysa ki sorunu daha iyi anlasaydık, kesinlikle çözerdik.

Yine de bugün gazete manşetlerini okuduğumuzda, iklim değişikliği gerçeğine ilişkin hiçbir bilginin bizi gerekli eyleme teşvik etmediğini anlıyoruz. İklim mücadelesi çoğunlukla bilgiyle ilgili değil, üretim ve enerji yatırımını kimin kontrol ettiğiyle ilgili. Petrol ve gaz şirketleri nihayet “bilime inandıklarını” iddia etseler ve 2050 yılına kadar “net sıfır” emisyona ulaşma hedeflerini açıklasalar bile, Biden yönetimi, Trump ile karşılaştırılabilir bir hızda mevcut petrol ve gaz sondaj kiralamalarını sessizce onayladı. ABD kamu arazilerinin ötesinde, finans sektörü, gelecek on yıllar boyunca getiri sağlayacak, dünya çapında fosil yakıt projelerine trilyonlarca yatırım yaptı. Petrol ve gaz firmaları, pandeminin “sonu”na doğru hisse senedi fiyatlarının yükseldiğini görerek coşkuya kapıldılar. Bu yatırımları durdurmak sadece iklim biliminin farkındalığını değil, kitlesel sosyal gücün çabasını da gerektirecektir.

İkinci iklim seferberliği teorisi, iklim felaketleri deneyiminin, krizle mücadele etmek için ortaya çıkan hareketleri giderek daha fazla teşvik edeceğini öne sürüyor. Bu nedenle birçok aktivist, iklim değişikliğinin geçim kaynakları üzerindeki doğrudan sonuçlarına maruz kalan kıyı toplulukları, yerli gruplar ve köylü çiftçiler gibi iklim mücadelesinde “ön saflardaki toplulukları” merkeze almayı savunuyor.

Toplumda en dışlanmış ve ezilen grupların hayatta kalma mücadeleleri, iklim değişikliği politikalarıyla yalnızca geçici olarak örtüşecektir. Ve mücadeleler genellikle iklim aktivistlerinin hedef aldığı aynı kapitalistlere karşı yürütülürken, bu inanılmaz güçlü şirketleri yenmek çok daha geniş bir kitle hareketi gerektirecektir.

İŞÇİ SINIFI STRATEJİSİ

Bir alternatif var. İklim seferberliğinin iklim değişikliği bilgisinden veya deneyiminden ortaya çıkmasını beklemek yerine, iklim eylemini işçi sınıfının gündelik maddi gerçekleri etrafında yönlendirmeliyiz. Böyle bir yaklaşım, iklim hareketinin henüz sahip olmadığı bir şeyi inşa edebilir: Fosil yakıt üreten sermayeye karşı koyma gücüne sahip çoğunlukçu bir siyasi koalisyon.

Giderek daha fazla insan iklim krizleri yaşarken, çoğu çalışan için hayatta kalmanın önündeki en büyük engel; gıda, elektrik, kira ve sağlık hizmetleri gibi temel gereksinimleri karşılamak için verilen günlük mücadeledir. Kapitalizm, maddi güvenlik ve insan onurunu koruyacak en temel ihtiyaçları sağlamaktan uzak olduğu için günümüzün büyük bir felaketidir. Ve bu maddi ihtiyaçlar, iklim krizinden “dikkat dağıtan şeyler” gibi de değil. Gıda, konut, enerji ve ulaşım, karbondan arındırmamız gereken kilit sektörler. Bir işçi sınıfı stratejisi, metadan arındırılmış mallara erişimi garanti ederek tam tersini yapacaktır.
Yeşil Yeni Anlaşma, bu açıdan bir atılımı temsil ediyor. Yoplu konut, iş garantisi ve son olarak temel bir insan hakkı ve kamu yararı olarak elektrik altyapısı kurmak için kamu gücü etrafında bir iklim programı sunuyor.

Küçük bir çoğunluk iklim değişikliğinin onları etkilemeyeceğinden emin olsa bile, daha büyük bir çoğunluk (yüzde 72) bunu anlıyor. Bu önseziyi maddi kazanımlar vaat eden bir siyasi projeye ne kadar çok bağlayabilirsek, ihtiyaç duyulan büyük ölçekli dönüşümler için o kadar popüler, kitlesel destek inşa edebiliriz. Bu dönüşümler bizi iklim felaketinden kurtaracak.

Kaynak: Jacobin
Çeviren: Setenay Kızılkaya