İklim Zirvesi bir nevi günah çıkarma ayini. Sorunların kaynağında yer alan kapitalist liderlerden medet ummak doğru değil. Yapılan konferansların petrol şirketleri ile bağı gizlenmiyor bile. Üstelik krize karşı konan hedefler de ihtiyacın çok altında. Kapitalizm bildik ayak oyunlarıyla gençlerin isyanını kuşatmaya çalışıyor. Greta’nın sözlerini alkışlayanların ikiyüzlülüğü teşhir edilmek zorunda.

İklim krizini sorunun gerçek sorumluları çözebilir mi? Esas yok eden kapitalizm
EKİN AKYAZ
Dünya bir yılı aşkın süredir 16 yaşında bir İsveçli ekoloji aktivisti Greta Thunberg’in başlattığı iklim grevlerini, küresel ölçekte yankı bulan yok oluş isyanını, Amazonlar’dan Avustralya’ya kadar uzanan ekoloji eylemlerini konuşuyor. BM Genel Kurulu da yaşananlara seyirci değil. Öyleki, Thunberg’in “İnsanlar acı çekiyor, insanlar ölüyor, bütün ekosistem çöküyor. Kitlesel yokoluş ile karşı karşıyayız ve siz hâlâ para ve sonsuz ekonomik büyüme hakkında peri masallarından bahsediyorsunuz” sözleri muhatapları tarafından dakikalarca alkışlandı. Fakat söz konusu alkışlar yaşanılan krizin en önemli sorumlusunun kapitalizm olduğunu gizleyemiyor. İklim bilimcisi Kevin Anderson’a göre, dünya nüfusunun en zengin yüzde 10’u dünyadaki karbon emisyonlarının yaklaşık üçte birinden sorumlu. Zirvede tartışılan hedefler ihtiyacın çok altında. Üstelik yapılan konferansların altından petrol şirketleri çıkıyor.

‘HEM SERMAYE BÜYÜSÜN HEM GEZEGEN KORUNSUN’

İklim Krizi ile Kapitalizmin göbekten bağını gizlemeye yönelik bu tür çabaları Prof. Dr. Aykut Çoban ve Özgür Gürbüz ile konuştuk. Aykut Çoban, “Küresel enerji üretiminin %80’i fosil yakıtlardan (petrol, kömür, gaz) geliyor. Ortada ciddi bir iklim sorunu olduğuna göre uluslararası konferanslar düzenlenmesi, dünyayı yönetenlerin de ‘Siz ne yapıyorsunuz?’ sorusuna cevap üretiyormuş gibi durması gerekiyor. Söz konusu toplantılar, ‘biz elimizden gelenin yapıyoruz’ görüntüsü çizmek için yapılıyor” dedi.

Paris Anlaşması çerçevesinde ülkelerin verdiği emilsiyon hedefleriyle iklim krizinin gerektirdiği hedefler arasındauçurum olduğunu vurgulayan Çoban, “Burada sermaye birikiminin sürdürülmesi temel hedefiyle çalışan kapitalizmle ilgili bir problem söz konusu. ‘Bir taraftan sermaye büyüyecek ama biz bir takım önlemlerle gezegeni koruyacağız’ gibi bir yaklaşım mümkün değil” diye konuştu.

KEDİYE CİĞER EMANET ETMEYE BENZİYOR

Uluslararası toplantıların tamamen önemsiz olmadığını ama buraların mevcut işleyişi içerisinde ‘çözüm’ olmayacağının altını çizen Çoban sözlerini şöyle sürdürdü: Halkı yanıltmaya dönük muazzam operasyonlar yürütülüyor. Örneğin uluslararası petrol şirketleri ne kadar iklim dostu olduklarını anlatmaya soyunuyor. Bu kediye ciğer emanet etmeye benziyor.” Öncelikle sorunun sermaye tarafından yaratıldığını anlamak gerektiğini söyleyen Çoban, “Uzun bir dönem trend olan “Yeşil Kapitalizm” tartışmaları da sermayeden çevre dostu olmasını beklemenin diğer adıydı. Sorunun büyüklüğü ile uyumlu bir takım önlemler alınmadığı sürece daha pek çok örnek göreceğiz” dedi.

Çoban sözlerini şöyle sonlandırdı: “Marx’tan beri biliyoruz ki, sermaye dünyaya kendi biçimini vermeye çalışır. Bu nedenle eylemcilerin bu tip kampanyalarını kapitalistler kullanmak da isteyecektir. Yine de çocukların bu eylemlere katılmaları çok önemli. Ailelerin dönüşümü açısından önemli ya da o yaşta çocukların siyasallaşması anlamında önemli. Fakat madalyanın diğer yüzünde de, “Bir çocuğa taşıyacağından fazla yük yüklemenin ya da sorunu ‘bir kişinin’ çözeceği yaklaşımını savunmak doğru görünmüyor. Sorun sistem sorunu olduğu için, çok yönlü bir mücadele istiyor.”

ERDOĞAN PLASTİK ANLATIYOR, PEKİ KÖMÜR SANTRALLARI?

İklim Zirvesi’nde konuşan Erdoğan ya da Türkiye sermayesi açısından da durumun farklı olmadığını söyleyen Özgür Gürbüz ise, “Erdoğan konuşmasında poşet kullanımının 4’te 3’ünü azalttık diyor. Onunla beraber kaç tane kömür santralı yaptığını anlatmıyor. Türkiye dünyada hala kömür santralı konusunda dördüncü ülke konumunda. ABD kömür üretimini sabit tutuyor ama onun yerine kaya gazı trendi yükseliyor. Yani genel olarak bir ikiyüzlülük söz konusu. Şirketlerin ciddi PR oyunları da var. Örneğin Polonya’daki iklim zirvesi bunun en önemli örneklerinden, zirveye kömür şirketleri sponsor oluyor” dedi.

Gürbüz ciddi hedef şaşırtmaların da söz konusu olduğunu vurgulayarak sözlerini şöyle sonlandırdı: “Örneğin elektrikli otomobil diyorlar. Fakat elektriği nereden üreteceğini söylemiyorlar. Ya da üretimi Asya ülkelerine kaydırarak, ‘bakın az kirlettik’ diyorlar. Çocukların iyi niyetli eylemlerini kullanmaya çalışanların da ortaya çıkmaya başladığını görüyoruz. Türkiye özelinde de, büyükler ortada yok. Ortada hala Paris İklim Zirvesi Protokolü’nü onaylamamış bir hükümet varken, kimsenin sesi çıkmıyor. Hedefi belirsizleştirmek de eylemlerin etkisini zayıflatıyor. Dolayısıyla şirketlerin Greta’nın sözlerinden yeterince rahatsız olduklarını sanmıyorum.”

SERMAYENİN AYAK OYUNLARI:

Tüm bu yaklaşımlar gösteriyor ki; İklim krizinin ya da doğa talanının kapitalizmin sınırları içerisinde çözülmesi neredeyse imkansuz. Söz konusu çabalar ‘mücadele’ adı altında sergilenen ayak oyunlarından ibaret. Bunların bazıları ise ilk bakışta göze çarpıyor. İlki; zirvelerden çıkan hedeflerin ihtiyacın çok altında olması. İkincisi; sanayinin üretim mekânını değiştirerek verileri gizlemek. Üçüncüsü ise söz konusu organizasyonların altından çıkan, çok uluslu şirketler ve petrol şirketleri…

1 Hedefler çözümü sağlamaktan çok uzak

BM verilerine göre, birçok ülkenin Paris İklim Anlaşması kapsamında yaptığı beyanlar küresel ısıtmayı 2030 itibarıyla 1,5 derecenin altında tutmaya yetmiyor. Bu hedefin karşılanabilmesi için 2030’a kadar karbon salınımının yüzde 45 azaltılması, 2050’ye kadar ise sıfıra indirilmesi gerekiyor. Fakat henüz bu hedeflere yaklaşan ülke yok denecek kadar az. 1,5 derece hedefi de somut olarak, 3,5- 4 dereceye düşürülmüş durumda. Hedefler kritik düzeyde yetersiz.

2Üretim mekanını değiştirerek sorumluluktan kaçıyorlar

Sera gazı salımından sorumlu ülkeler arasında Asya ülkeleri ilk sırada gösteriliyor fakat, Hindistan ve Çin’de üretilen malların nerede tüketildiğine bakılmıyor. Çin ve Hindistan’ın bu ürünleri kendi iç pazarları için değil büyük oranda ABD ve AB için yaptığı görülüyor. Çin’de üretilen elektronik cihazın veya oyuncağın yarattığı salım Çin’in hanesine yazılırken, bunu tüketen ABD ya da AB ülkeleri üretim sürecindeki salımlardan sorumlu tutulmuyor.

3Organizasyonların altından petrol şirketleri çıkıyor

BM’nin bir çok konferansına hatta söz konusu zirvelere sermaye çevresinin de aktif desteği söz konusu... Örneğin, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) Taraflar Konferansına çağrı yapan, Religions for Peace (Barış için Dinler) adlı kuruluş 2050 yılına kadar %100 yenilenebilir enerji üretmeye davet eden bir imza kampanyası başlattı. Fakat, Religions for Peace, kuruluşunun partnerlerinden biri Exxon. Exxon dünyanın en büyük petrol şirketlerinden ve petrol, küresel ısıtmaya sebep olan sera gazının oluşumunda ciddi etkisi olan fosil yakıtlarlar arasında. Exxon, Shell, Chevron, Pemex, Petrobras ve Repsol ‘un da aralarında yer aldığı 13 şirketin 2018 yılında ürettiği petrol 49 milyon varile eş değerken, bu miktar küresel enerji talebinin %17’sini karşılıyor. Üye şirketlerin sera gazı emisyon miktarı ise toplam 724 milyon ton olarak hesaplanırken küresel seragazı emisyonlarının %1.3’ünden sorumlu olduğu biliniyor.

EKONOMİST İKLİM KRİZİYLE PEK İLGİLİ (!)

Kapitalistlerin bir konuda ne düşündüklerini anlamak açısından bakılabilecek en önemli yayınlardan biri olan ‘The Economist’ yalnızca bu yıl beşten fazla iklim krizi dosyası hazırladı. 30’dan fazla makale yayımladı. Yazıların temel argümanı da “Kapitalizm sorun değil, çözümün ta kendisi” olduğuydu. Son editör yazıları durumu adeta özetler nitelikte: “İklim değişikliği nedeniyle kapitalizme gem vurulması çok zararlı olacaktır. Piyasa ekonomileri tam da iklim değişikliğinin gerektirdiği unsurları ortaya çıkaran kaynaklardır. Doğru teşvikleri veren rekabete dayalı piyasalar ve siyasetçiler, yerkürenin daha da ısınmasını engelleyecek, önüne geçilemeyecek gelişmelerin sonuçlarını daha kolay göğüslememizi sağlayacak gelişmeleri sunmak konusunda, diğer bütün sistemlerden daha etkin.”