İkonla gelen ikonla gidecek!

Görsel kültür öğelerinin ve görme biçimlerinin toplumdan topluma, zamandan zamana nasıl değiştiğini incelerken kullanılabilecek en iyi örnekler sanırım ‘beşaret tabloları’dır. İsa’nın tanrı olduğunun kilise otoritelerince kabul edildiği 325 tarihli İznik Konsili’nden sonra ikonlarla görselleştirilmeye başlanan beşaret (müjdeleme/annunciation) hikâyesinde Cebrail’in Bakire Meryem’e gelip ‘tanrının annesi’ olmak üzere seçildiği müjdesini vermesi anlatılır. Bizans ve Rus Ortodoks kültüründeki beşaret ikonları çok temel karakteristik özelliklere sahip: Kanatlı bir insan görünümündeki Cebrail çerçevenin sol tarafında, Meryem ise sağ tarafındadır -ikonlarda tanrısal olandan dünyevi olana doğru aksiyon daima soldan sağa doğru gerçekleşir. Arka planda Ortodoks dinsel mimarisine uygun bazı yapılar, çerçevenin genellikle sol üst kısmında tanrının göksel makamı görülür. Cebrail sağ elini uzatarak gebelik müjdesini verirken Meryem utangaç bir ifadeyle başını hafifçe öne eğmektedir.

Zaman ilerler, beşaret tablolarında hikâyenin özü aynı kalırken resmin yapıldığı dönem ve coğrafyanın kültürel özelliklerini yansıtan ilginç detaylar ortaya çıkar. Örneğin İtalyan Rönesans ressamlarının elinde Bakire Meryem saray gibi ihtişamlı bir yapıda oturmuş kitabını okumakta olan alımlı genç kıza ve Cebrail de cinsiyeti belirsiz bir varlığa dönüşürken Hollandalı ressamlar Meryem’in yaşadığı eve Flaman resminden çok sayıda detay ekler -başucunda ‘iffet’ ve doğurganlık sembolü bulunan yataklar, tavandan sarkan gösterişli şamdanlar, ihtişamlı kıyafetler eşliğinde geleneksel flaman tablolarındaki evlerde görebileceğiniz tüm aksesuarlar…

ikonla-gelen-ikonla-gidecek-327603-1.

Sanat tarihinde Meryem’in hasır ve kilimlerle kaplı bir zeminde oturduğu daha gerçekçi resimler olduğu gibi ‘bilgisayarının başında bekleyen kadın yazara gelen ilham’ şeklinde beşaret tabloları da var. Kimse çıkıp da bu resimlerin antik çağ gerçekliğine uygunluğunu sorgulamaz çünkü öncülü Zeus’un ölümlü kadınları döllemesi olan beşaret hikâyesi mitsel karakteri gereği zamandışı bir anlatıdır, her coğrafya ve zamanda farklı kültürel unsurlarla yeniden anlatılabilir.

Bugünün Türkiyesinde de beşaret tabloları çiziliyor; “göklerden gelen bir karar vardır” sözüyle birleştirilerek sunulan ‘15 Temmuz ikonografisi’ örneklerine baktığınızda kolayca fark edebileceğiniz bir imgesel kutsama… Son yıllardaki tüm seçimleri, referandumları ve AKP kongrelerini bir tür İznik Konsili’ne dönüştürmeyi başaran iktidarın ‘15 Temmuz Destanı’ mitleştirmesine baktığınızda, özellikle darbe girişiminde tam teçhizatlı askerlerin karşısına çıkarılan sivil halkın anlatıldığı afişlerin tamamen dinsel ikonların anlatı kodlarıyla kurulduğunu görebilirsiniz: Çerçevenin sol yarısı kutsallığın temsilcilerine -RTE’nin çağrısıyla sokağa çıkan insanlar, bayrak, çok parlak bir ışık kaynağı- sağ yarısı ise ‘dünyevi hedef’lere -askerler ve teçhizat- ayrılmıştır.

Buna basitçe ‘dinci iktidarın dinsel bir hikâyeyi araç olarak kullanması’ deyip geçmek pek mümkün görünmüyor. Ortada son 4-5 yıldır ısrarla tanrısallaştırılan bir politik figür var, hem de bu figür ve destekçilerinin inandığı dinin tanımladığı en büyük günah ‘şirk’ (tanrıya ortak koşmak) olmasına rağmen!

Bu çarpık inanç durumunun toplumsal diyalektik uyarınca Türkiye’de dinin ömrünü kısalttığı öngörülebilir bir şey tabii, ama o gün gelene kadar vereceği zararın boyutu da çok büyük… Bu zararı en aza indirmek için yeni bir ikonkırıcılık (ikonoklazm) oluşturmanın anlamı yok çünkü ikonlar zaten gerçeğin temsilini sunmaz, bu yüzden tarih boyunca ikonlara yapılan saldırılar onların güçlenerek geri dönmesiyle sonuçlanmıştır -hayali yaratıklara nasıl karşı durabilirsiniz ki?! Öyleyse geriye tek bir şey kalıyor: İkon üreticilerini tezgâh başındayken ifşa etmek, ikonların üretim sürecini toplum için görünür hale getirmek…

Bugün böyle bir ifşa için başta Cumhuriyet gazetesi davası olmak üzere çok sayıda uygun örnek var. İktidarsa ikon yapmaya o kadar dalmış durumda ki, kendi sonunu hazırladığının farkında değil!