Pembeli, mavili onlarca okul çantasını bir kenara yığmışlardı...

Pembeli, mavili onlarca okul çantasını bir kenara yığmışlardı...
Çin malı çocuk sırt çantalarından fırlayan İngilizce kitaplar, Arapça alfabelere sıçramış kan kırmızıdan kahverengiye çalıyordu.
Gözleri gökyüzüne takılı kalmış mavi önlüklü İkrimeli Alevi çocuklar gitmişti.

Çocuk kanı akıttıkça, yarattığı havsala ötesi “dehşetle”  güç sarhoşluğu geçiren bu alçaklık çukuru ise soğuk sürüngenlerine kalmıştı.      
Geçen çarşamba Humus’un İkrime semtinde  çocuklar güneşli, meltemli, bulutsuz 1 Ekim sabahına uyanmışlar, okullarına doğru yollanmışlardı.
Ama onların çocukluklarına garez “sürüngenler”, okul duvarının hemen ardında “ulvi hissiyatla titreyerek” bekliyorlardı.

6-12 yaşlarında 47 Alevi çocuğu havaya uçurmak, yüzlercesini yaralamak,  onların “Cihadı” olacak ve hangi reel politik riyaya hizmet edecekse bu zır-cinnet pratiği bölgesel, küresel “sahiplerine” yarayacaktı.             
Bir ilkokulun kapısına uzaktan kumandalı bombalı araç yerleştiren “bu hastalanmış dünyayı” tanımalıydık.
Okuldaki patlamadan kaçan küçücük çocukları bu defa yan taraftaki öteki okulun kapısına diktiği intihar bombacısıyla karşılaşan, çocuk etiyle doyan “zebaniliği”,
“siyaseten” kolayca Ortadoğu kaosu diye açıklamayazdık.

Vahşetin doruklarını aşmış ve insanlığından soyunmuş hain ve ilkelleşmiş güruhlar halinde bambaşka bir çağa doğru nefes nefes koşuyorduk.
Çocuk çığlıklarını duymayanların kendi sesini duyamayacağını hatta bir zaman sonra insan sesi bile çıkaramayacağı “sürüngenlere” dönüştüğü  kadim “laneti” bilmiyorduk.  

İkrime katliamıyla ilgili  uygar dünyanın “soğuk kanlı organizma” tavrı tiksindiriciydi.
Saldırıyı üstlenen olmadı ama Batı’nın ve Esad takıntılı Türkiye Hükümetin’nin “ılımlı muhalif unsur” saydığı El-Nusra ve diğer katil çetelerinin IŞİD’e Humus’dan çaktığı “cihadist” bir selam olduğu yazıldı.

Ortadoğu’da “ayyuka” çıkan, Biden’ın hınzır boşboğazlığıyla tarihe kayıtlanan, Sünnici karanlık bağlantı ve manipülasyonunu “dış politika vizyonu” diye pazarlayan Türkiye, İkrime’nin adını bile duymak istemezdi.

Savaş tezkeresinde hükümetin Suriye’de “eğit-donat” tabir ettiği katliamcı cihadist grupların başında El-Nusra benzeri “cihadcı çeteler” geliyordu.    ..
Türkiye “halkın seçtiği Cumhurbaşkanı dönemindeki”ilk Kurban Bayramını kutlarken, Suruç’tan üç bir yanı sarılmış, grad füzeli 21 ülkeden silah donanımlı IŞİD’in sardığı Kobane’de  direnen Kürtlerin mücadelesini çıplak buz gibi gözler ve engin bir tevekkülle seyrediyor.

Ve Kobane’ye geçmek isteyen Kürt gençleri gaza boğup gözaltına alırken, ellerini ovuşturup “Kobane düştü” manşetini zulada bekletiyordu.                
Ne acıdır ki Kobane’de Kürtlerin yurdunu, insanını, çocuğunu savunduğunu bir an bile akledemiyordu.

Halbuki cinnetin tarihi bile dünyada insani ve ahlaki zafere ulaşmanın tek onurlu direniş adresi Kobane’yi gösteriyordu.
İkrime, Lazkiye, Hama, Şengal, Rakka, Rojavalı tüm öldürülmüş topraklarından atılmış, ruhları deşilmiş çocukların o son ah’ı için.