HDP, 7 Haziran’da darbe yasasının barajına takılıp Meclis dışında kalsaydı pek güzel olacaktı. Demokrasi, iradenin önüne dikilen yüzde 10’luk duvarla da pekâlâ demokrasiydi. Hem AKP çözüm sürecini başlattığında, bunlar mı vardı? Barış masasını Erdoğan kurmuştu ve tek başına oturmasında bir sakınca yoktu. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’a göre, seçim öncesi büroları basılan, üyeleri öldürülen HDP barajı geçemeseydi çok süper olacaktı.

Yıllardır, “karşımızda muhatap bulamıyoruz” diyenlerin dört elle sarılacağı bir fırsat olarak HDP’nin; “konuşarak çözemeyeceğimiz bir şey yok” diyerek ortaya koyduğu uzlaşı kararlılığına karşı AKP’nin, barış masasındaki muhatabının baraj altında kalmasından duyacağı mutluluğu ‘süper’ tanımlamalarla ifade etmesinin ardında yatan şey, o tek bir cümleydi. “Seni başkan yaptırmayacağız!” Türk-Kürt barışının ancak sağlam bir demokrasiyle gerçekleşebileceğini söyleyen Demirtaş, Erdoğan’ın arzuladığı başkanlık sisteminin Türkiye halklarının huzur ve mutluluğu için gerekli olan özgürlüğe sahip olmadığını görüyordu. Ayrıca, HDP’nin barajı geçersiz kılmasının, AKP’yi tek başına iktidar olmaktan alıkoyacak bir matematiği vardı. İşte bu matematik, demokratik bir mücadele içinde Kürtlerle birlikte bütün Türkiye halklarını kucaklayan Demirtaş’ın yakaladığı rüzgârı kesmeyi gerektiriyordu.

Sonuç hiç süper olmadı. Barajın aşılması, AKP’nin havadan 50-60 vekil kazanarak tek başına iktidar olmasını engelledi. Bir ara Türkiye demokrasisinin sayelerinde ileri seviyeye geçtiğini söyleyen AKP’nin hiç rahatsızlık hissetmediği o baraj, demokratik mücadelede önleri kesilenlerin azmiyle yıkıldı. Seküler değerlere sahip çıkarak, Erdoğan’ın “benden yana olan ve olmayanlar” diye bölüp kutuplaştırdığı halkı bütün farklılıklarıyla kucaklayıp barış ve kardeşlik mesajları veren Demirtaş, Türkiyelileşme olarak tanımladığı yeni bir perspektifle, 80 sonrası savaşla büyüyen bir kuşağın, çözüm umudunu ve inancını kuvvetlendirdi. ‘Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan günlerde’ diye başlayan ve ülke bütünlüğünü içi boş bir sınırcılığa indirgeyenler; karşılarında, batıdan doğuya birbirini elinden tutmaya gönüllü, çoğu genç, milyonlar görmekten hoşnut değil.

Üç yıl önce kaybettiğimiz Kürt siyasetçi Şerafettin Elçi “bizim kuşak hayattayken barışı tesis edelim” derken, acı ve zulümden başka hatırası olmayan yeni kuşağın, bu sorunun üstesinden gelemeyeceğine dair taşıdığı endişeyi dile getirmişti. AKP’nin bugün halka, “bizi tehdit ediyorlar” diyerek şikâyet ettiği şey aslında ortada duran bu gerçeği reddetmek demek. Gençleri yanına çekebilmiş Demirtaş’ın, demokratik mücadelenin önünü tıkayan hükümete karşı yaptığı uyarı tehdit değil, barış için yapılan çok önemli bir çağrı. AKP’nin, Akdoğan’ın sözlerinde vücut bulan seçim öncesi stratejisi, HDP’yi baraj altında bırakmak, Erdoğan’ın başkanlığının önünü açacak bir Meclis çoğunluğu sağlamaktı. Bunun için, barış sürecinin HDP olmadan da sürebileceğine dair aklı mantığı rafa kaldıran açıklamalar yapıldı.

Günün sonunda baraj yıkıldı. HDP 80 milletvekiliyle, 6 milyon insanın iradesiyle Meclis’e girdi. Erdoğan, dilinden düşürmediği milli iradenin tecellisinden memnun olmadı. “Seni başkan yaptırmayacağız” diyenleri Meclis dışında bırakacak erken seçim arzusunun peşine düştü. Akdoğan, müzakere masasını dağıtanın bu cümle olduğunu açıkça söyledi. Meğer ortada mutabakat falan yokmuş. Dolmabahçe buluşmasından, barış adına çıkarılabilecek bir mana yokmuş. Barış süreci AKP’ye oy kazandırırken lazım, Erdoğan’a başkanlık yolunu açacaksa sürdürülebilir, HDP’yi güçlendiriyorsa olacak şey değilmiş! Baraj yıkılmış, halk barış ve huzur talebini sandıkta göstermiş, meğer boş işmiş!

Barış için kefeniyle yola çıktığını söyleyenler, önceki gün, ülkeyi tehlikeli bir yola sokan katliam ve saldırıların Meclis çatısı altında araştırılması için CHP tarafından sunulan ve HDP tarafından desteklenen önergeyi reddetti. AKP ve MHP el ele, terörle işbirliği yapmakla suçladıkları HDP’nin terörün araştırılması yönündeki talebine ‘hayır!’ dedi. “Bütün dünya iktidarları, bir askerin, bir polisin, bir gerillanın, bir sivilin yaşam hakkına binlerce kez kurban olsun. Burada anlaşalım, savaş 48 saatte biter” diyen HDP’li Baydemir’in sözlerine bağırıp tatillerine geri döndüler. Oysa “Suruç katliamını, Saray’ın özel gladyo örgütü yapmıştır” diyen Demirtaş’a “haddini bilsin” diyeceğiniz kadar, gerçeğin ortaya çıkması için araştırma komisyonuna dört elle sarılmanız gerekirdi. Reddettiniz. Demek ki iktidarınız candan, davanız ülkeden önemli.