Erdoğan, Soylu, Bahçeli ve iktidarın diğer sözcüleri sürekli konuşuyor. Yüksek sesle en sert sözleri tekrar ediyorlar. Terörist, FETÖ’cü, faşist, ahlaksız, tacizci, hain, düzenbaz vb. gibi onlarca kelimeyi karşılarında kim durursa söylüyorlar. Tek dertleri var o da yurttaşın “imdat” çığlığını bastırmak.

İktidar daha çok bağırarak  halkın sesini bastırmaya çalışıyor

Yaşar AYDIN

İktidar temsilcileri her geçen gün dozajı artan bir sertlikle muhalefete yükleniyor. Tam bir gürültü kirliliği yaşanıyor. Tayyip Erdoğan, Soylu, Bahçeli ve diğerleri kendi medyalarını da arkalarına alıp konuşup duruyorlar. Ekonomik sıkıntı, esnafın, işçinin durumu meseleleri değil. Asgari ücretle hiç alakaları yok. Pandemi denilince gözlerini ufka dikiyorlar. Ağızlarını bıçak açmıyor. AB, ABD yaptırımları ve AİHM kararları gibi netameli konularla ilgili ülke içinde bağırsalar bile seslerinin sınır ötesine geçmemesine çok dikkat ediyorlar.

Bu duruma durup dururken gelmediler kuşkusuz. Çaresizler, çözüm üretemiyorlar ve kalabalık görünseler bile yalnızlar. Kimseye, birbirlerine bile güvenmiyorlar.

ÜLKE DIŞINDA DENİZ BİTTİ

Erdoğan-Bahçeli ikilisi çok uzun süre ülke siyasetini sınır ötesinde yaşanan gelişmelerle domine ettiler. Suriye, Doğu Akdeniz, Libya ve son olarak da Dağlık Karabağ en çok konuşmak istedikleri mesele oldu. Burada kazanılan kısmi mevzileri de başarı olarak sundular. Artık o mevzileri terk etme zamanının geldiğinin kendileri de farkında. Biden’ın 20 Ocak tarihinde görevi devralmasıyla birlikte Ortadoğu’da ve bölgede yeni bir sayfa açılıyor. Erdoğan şimdiden bunun yolunu yapmaya başladı bile. İsrail’le ilişkilerde atılan adımları fısıltı ile de olsa konuşmaya başladı. Arkası gelecek. Türkiye, yakın ve orta dönemde kendi doğal sınırlarına çekilmek zorunda bırakılacak. ABD, AB hatta Rusya ile ilişkilerini geliştirmek istiyorsa bu durum kaçınılmaz son olarak duruyor.

Ankara için bir başka son Batı, Çin ve Rusya ilişkilerinde izlediği denge politikasında olacak. Güçlü ülkelerin boş bıraktığı çatlaklara gizlenen, oradan nüfuzunu artırmaya çalışan siyaset için de yolun sonu göründü. Sınır ötesinde manevra alanının kalmaması, hatta geriye sarmak zorunda kalması dış politikada bir dönemin sonu anlamına gelecektir. Erdoğan çok kısa süre içerisinde bu bloklarda karar noktasına gelecek. Bu karar sadece bölge siyasetini değil aynı zamanda ittifakın bileşenlerini ve geleceğini doğrudan etkileyecektir.

MEMLEKET TAM ANLAMIYLA YANGIN YERİ

AKP-MHP blokunun ülkenin hiçbir temel sorununa yanıt üretecek hali kalmadı. Tam anlamıyla kroki durumundalar. Her derde deva diye sunulan Başkanlık Sistemi ömrünü sadece bir yılda 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri’yle tamamladı. Bırakın yurttaşın tepkisini AKP’liler bile pişman. Sistem tıkandı ve Erdoğan’ı koltuğundan edecek noktaya geldi. Sistem çökmüş, tarihin en büyük ekonomik krizi yaşanırken gelen pandemi de tam anlamıyla fişi çekti. İşçiler, işsizler, esnaf, tüccar, emekliler toplumun her kesimi dertli. Hangi kesimle konuşsanız en çok duyulan cümle “dayanacak gücüm kalmadı” oluyor. Damat gidince “masal” anlatan da kalmadı. 83 milyon insan kaderiyle baş başa bırakıldı. Dertlerini bitirecek, bırakın bitirmeyi ağrılarını dindirecek ilaç arıyorlar. Ama yok.

MUHALEFETE YÜKLENMEK KURTARMAZ

İktidar bloku elinde bulundurduğu devasa medya gücüyle halkın tüm taleplerini görünmez kılmayı başarabileceğini düşünüyor. Yüksek sesli konuşmalarla etraftan gelen itiraz seslerini bastırmayı hedefliyor. Belki birkaç yıl öncesine kadar bu mümkündü. Ama artık başarı şansı olmayan bir çaba olarak duruyor. Yüksek sesle bağırmak, en sert sözleri söylemek, sürekli konuşmak ve aynı şeyleri tekrarlayarak iktidarın aşağıya doğru inişini engellemek artık mümkün değil.
Yurttaşın canını yakan sorunlar orta yerde duruyor. Umutsuz, mutsuz, geleceğini göremeyen milyonların öfkesi akacak kanal arıyor. Küçük kar topakları gibi yamaçtan yuvarlanmaya başlayan emekçi eylemleri, tüm kısıtlamalara rağmen ses vermeye başladı. İtirazlar daha güçlü ifade ediliyor. Kendi kaderi hakkında söz söylemek isteyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Sokaktaki sesler artıyor. İktidarın en korktuğu şey de bu. O yüzden sadece onların sesi duyuluyor. Bu yöntemi Erdoğan-Bahçeli ikilisinin de icat etmediğini biliyoruz. Bakın Nâzım Hikmet neredeyse 80 yıl öncesinden nasıl seslenmiş;

“çok korktuğu için
çok konuşuyor”