Evet, değişir. Hem de en baskıcı, en otoriter, en totaliter, en zalim, en değişmez görünenler bile!

O değişim bazen o kadar hızlı ve çarpıcı olur ki, aklımız almaz ve komplo teorilerine sarılırız bir açıklama için.

İran Şahı Rıza Pehlevi’nin iktidarı da o türden bir iktidardı. Ortadoğu’nun en güçlü ordusuna, en güçlü istihbarat teşkilatına, en zalim işkence aygıtına sahipti. Hapishanelerinden yükselen işkence sesleri sokaklarda yankılanıyordu. Devrilip de ülkesinden kaçmadan daha birkaç yıl önce İran’da “monarşinin 2500’üncü yılı kutlamaları” yapılıyordu.

Öyle kolay ve hızla yıkıldı ki, kimse inanamadı! O günlerde, nasıl olup da Amerikalıların ve güçlü kuklaları Şah’ın çekip gidebildiğine yanıt arayan Ayandegan gazetesi, “Amerika böyle planlamıştı” diyen bir makale yayınlamıştı. ABD gibi süper akıllı bir süper gücün böyle birkaç günde devrilmesini açıklayan bu komplo teorisinin alıcısı o kadar çoktu ki gazete kısa sürede yeni baskı yaptı.

1988 yılında ODTÜ’de yazdığım yüksek lisans tezimde “İran Devriminde Dinin ve Ulamanın Rolü”nü irdelemiştim. Teze, devrime çok farklı çevrelerin farklı nedenlerle büyük bir coşku ve “umut”la destek verdiğini ama mollaların iktidara el koymalarından sonra o umudun “hayal kırıklığı”na dönüştüğünü anlatan bir fıkra ile başlamıştım. Ülkelerinden kaçan ve Türkiye’deki sayıları da milyonları bulan İranlı mültecilerden dinlediğim bir fıkraydı.

Şuna benzer bir sonuçla bitirmiştim: “İran devrimi dinin ve ulamanın devrimi değildi. Her ay binlerce insanın İran’ı terk etmesi, milyonların İslam ve ulema konusunda olağanüstü bir hayal kırıklığı yaşadığının kanıtı. Şahın devrilişini yalnızca İslam ve ulama ile açıklayamayız. Diktatörlüğün mezarını kazan başka faktörler de vardı. ‘2500 yıllık monarşi’nin sonunu getiren o toplumsal, ekonomik ve siyasi faktörler şimdi de İslami rejim aleyhine çalışıyor.”

Burada bir Suudi Arabistan parantezi açarak orada bulunduğum süre boyunca kafama takılan soruyu paylaşayım: En alt tabakası “el vekil” denilen, temizlikçiden büyük müteahhidine kadar bütün yabancıların ülkede iş yapmasına vekalet ederek komisyon alan vatandaşlardan oluşuyordu. Böyle bir toplumda nasıl bir sınıf çatışması yaşanabilir ve değişim nasıl olabilirdi?

İran’ın şimdiye kadar birçok kalkışmayı şiddetle bastıran molla rejimi, kadınların öncülüğünde Mahsa Amini’nin katlini protesto eden kitleler tarafından sallanıyor. İnternetin kesilmesi, gerçek mermilerin kullanılması onları durdurmuyor.

Mollalar iktidara gelirken karşılarında daha az zalim biri yoktu. Şimdi kestikleri internet de yoktu ellerinde! Devrimlerine Fransa’da kaydedilip gizlice halka dağıtılan kasetlerden dolayı “kaset devrimi” ya da her gece çatılarına çıkıp slogan atan kitleler nedeniyle “çatı devrimi” de denmişti. Sonuçta, halkın öfkesi en korkunç diktatörlerden birini yenmişti.

Hafta sonunda İranlı kadınlara destek olmak ve “Diktatöre ölüm” demek için Türkiye’de sokağa çıkan kadınlar da polis şiddetiyle karşılandı. Ne akla hizmetse!

Toplumsal değişmeyi sınıf çatışması ile açıklayan benim için, çatışacak sınıf göremediğim Suudi Arabistan’da araç kullanmaları yasak olan kadınların bir protesto biçimi olarak otobana çıkıp araba kullanmaları, zamanı gelen değişimin önünde kimsenin duramayacağının, en değişmez görünen iktidarların bile değişebileceğinin işaretiydi.

Demem o ki, ne komplo teorilerine ihtiyacımız var ne de kendilerini değişmez gösteren iktidarlar karşısında umutsuzluğa düşmeye.

İktidarlar değişir, hele de kadınlar isterse!