Son birkaç yıldır Türkiye’de açığa çıkan çok önemli bir politik skandala dair bir haber okuduğumda veya izlediğimde gayri ihtiyari olarak zihnimden “Eee yani?” sorusu geçiyor. Şaşırmıyorum ve o haber bana bir sonraki haberi merak ettirmiyor. Yıllardır bu işlerin çok içinde olduğum hatta gazetecilik tarihi üzerine bir inceleme kitabı yazdığım için bir şeylere şaşırma eşiğim yükselmiş olabilir diyorum. Kendimi böyle bir yere kadar avutsam da bu durumun özellikle etrafımda benden daha genç olanlar için de geçerli olduğunu seziyorum. Öyle ki yolsuzluk iddialarında telaffuz edilen para birimleriyle rasyonel ilişkimiz bile kopmuş gibi görünüyor. Hatta bazen, böyle söyleyeceklerine “bu paraya şu kadar iPhone 13, bu kadar Ps5 alınabilir” diye söylense belki gençleri etkiler diye serbest vezin düşünürken yakalıyorum kendimi.


HABERDEN KAÇIŞ EĞİLİMİ

Reuters’in 2022 Dijital Haber Raporu, bu endişemin küresel ölçekte yersiz olmadığını gösteriyor. Rapora göre 35 yaşın altındaki her 10 kişiden 4’ü, yani yüzde 42’si, haberlerden sıklıkla veya aktif olarak kaçıyor. Bu isteksizlik 35 yaşının üzerindekilerde de yüzde 36’yı bulmuş durumda. Bence bu durumun birincil nedeni arzın fazlalaşması. Gün içinde parça parça çok fazla habere maruz kalıyoruz. Sosyal medya bunun en büyük sebebi ama her şey bundan ibaret değil. Haberler de doğası gereği yolunda gitmeyen şeylerden oluştuğu için insanın zaten kaçık olan keyfini iyice kaçırıyor. En basitinden kuru kuruya bir zam haberinin okura ya da izleyiciye kattığı bir şey yok. Çünkü zam haberini alacağımız asıl mecra kasadır. Marketteki ya da benzin istasyonu gibi yerlerdeki kasaların o küçük dijital ekranı, o anda bütün ekranlardan daha etkili bir mecra haline gelir. Öyle zamanlarda yarım kilo Ezine peynirinin 80 lira olduğunu yazan bir market etiketi bütün gazetelerden daha iyi manşet atabilir. Elbette yapılmalı ama kuru kuruya, bağlamsız hatta yorumsuz bir şekilde zam haberi yapılmasının anlamı yok. Acı olan şu ki, bazen tüm bağlamıyla sunmanın da anlamı olmayabiliyor. Paradoks burada başlıyor.

DÜNYADA NELER YAPILIYOR?

Digiday, haberden kaçış eğilime karşı dünyadan bazı gazetelerin neler yaptığını haberleştirmiş. Örneğin, çok yeni bir gelişme olarak Los Angeles Times, 404 adını verdiği Instagram ve Tiktok için gençlere yönelik içerik üretecek bir ekip kurmuştu. Diğer yandan Washington Post, 2021 ortalarından bu yana “Yeni Nesil” kod isimli bir ekiple, genç okuyucuyu çekecek haber içeriği üzerine çalışacak ekip oluşturuyordu. Çünkü Post’un okurlarının sadece yüzde 25’i, 18-35 yaş arasındaydı ve burada büyümek için bir fırsat vardı. Gazetecilikten kaçışın nedenlerinden birinin “güven sorunu” olmasından yola çıkan New York Times ise 2021 sonbaharında Trust Team isimli yeni oluşturduğu takımı tanıttı. Bu takım, güven kazanmanın yenilikçi yollarını arayacaktı. Tüm bu çabalar dünyada gazetelerin haberden kaçış eğiliminin farkında olduğunu gösteriyor.

KURUMLARDAN ETKİLİ Mİ?

Konuya girmişken Baki Can Bilgin’in Journo için hazırladığı önemli dosyaya da değinmekte fayda var. Bilgin’in 8 bireysel gazeteci ve 25 medya kuruluşunu baz alarak yaptığı araştırmaya göre, gazetecilerin bireysel hesapları, ulusal medya kuruluşlarının hesaplarına kıyasla 59 kat daha fazla etkileşim almıştı. Etkileşimin fazlalığı bize otomatik olarak “bireysel gazeteciler kurumlardan daha etkili” çıkarımını yaptıramaz ama sosyal mecralarda bireylerin daha etkili olduğunu kabaca gösterebilir. Haber kuruluşlarının buradan mecraları nasıl kullanacağına ilişkin sonuçlar çıkarması beklenir. Çünkü haberden kaçış eğiliminde başrolü oynayan gençleri yakalamanın yolu da bu mecralardan geçiyor. Bana kalırsa YouTube’ta bireysel olarak ‘haber şov’ yapan gazetecilerin de başarısı buradan geliyor. Ancak unutulmaması gerekir ki, Youtuber gazeteciler genellikle haber yapmaktan ziyade haber kuruluşlarının yaptığı haberleri yorumladıkları ve rahat bir üslupla aktardıkları için izleyici çekiyorlar. Bu durumun haber kuruluşlarını da habercilik dili ve yaratıcı içerik üzerine düşündürmesini bekliyorum. Fakat bu her şeyi değiştirmeyebilir. Çünkü hem Youtuber gazetecileri hem de bağımsız medya dediğimiz medyayı bekleyen bir başka risk var: İktidarın değişmesi.

YA İKTİDAR DEĞİŞİRSE?

Eğer Türkiye’de yaklaşan seçimde iktidar değişirse, bağımsız medya önemli bir okuyucu ilgisi krizi yaşayabilir. Çünkü baskıcı bir siyasi iktidarla mücadele etmekten gelen güç, oradaki ‘dramatik çatışma’ gazeteciliğe tüm zorluklara rağmen bir çekicilik kazandırıyor. Yandaş kanallar bu çekiciliğe sahip olmadıkları için izlenmiyor. Trump’ın gidişinden sonra ABD’de Trump’a karşı yayın yapan kuruluşlar bu çekicilik kaybının olumsuz etkilerini yaşadı. Benzer bir durum Türkiye’de de yaşanabilir. O zaman tüm dünyada yaşanan haberden kaçış eğiliminin etkileri daha fazla hissedilecektir. O nedenle, haber kuruluşlarının sosyal medya çağında gazeteciliği daha etkili hale getirmek için deneyler yapmaları şart. Bir okur olarak “iktidar değişsin de bana ne gazeteciliğin akıbetinden, o onların sorunu” deme noktasına gelmiş olabilirsiniz. Ancak gazetecilik; yani hakikati aktaracak, daha önemlisi onu çekici bir şekilde aktaracak kurumlar olmazsa, demokrasiler de yaşayamaz ve bir kültür oluşturamaz. Bu, ufukta görünen ve birkaç hafta önce bu köşede risklerini yazdığım dezenformasyon yasa tasarısı kadar olmasa da önemli bir sorundur. Çünkü sansürlenen haberle, kayıtsız kalınan haberin muhatabına ulaşamamak gibi bir ortak yönü vardır.