Sağlık emekçilerine yönelik şiddet için artık artıyor yerine olağanlaştı diyebiliriz. Medyada ancak “olay büyükse” ya da maruz kalan doktor ise yer bulabiliyor. Özellikle acil servislerde Acil Tıp Teknisyenleri (ATT) ve hemşireler için küfür, hakaret, tehdit işin bir parçası gibi. Araştırmalar, sağlık çalışanları arasında işlerini yaparken en az bir kez şiddete ve şiddet tehdidine maruz kalanların oranının yüzde 80’i bulduğunu gösteriyor.

Saldırganlar, kamuoyu baskısı çok olursa usulen geçici bir süre tutuklanıyorlar. Genelde uzayıp giden mahkeme süreçlerinde unutulup gidiyor. Sağlık emekçisine şiddeti durdurmanın asıl çözüm olmasa da çok kolay bir yolu var: Caydırıcı cezalar. 2000’lerde ülkeyi kasıp kavuran kapkaç olaylarını çok nadir hale getiren, MOBESE’den çok kapkaçın gasp kapsamına alınması ve cezasının 15 yıldan başlaması olmuştu. Eskiden yakalanırsa ve polis iki tokat atıp bırakmak yerine mahkemeye götürdüyse en fazla 1-2 bir ay yatıp çıkan kapkaççılar, 5-10 yıla mahkûm olmaya başlayınca kapkaç, nadir olaya dönüvermiş, çocuklar da kapkaç çete reislerinden kurtulmuşlardı.

Peki neden bu düzenleme yapılmıyor?

Sağlık emekçilerinin iş yükü insanlık dışı ağırlıkta, halkın sağlık talebi ise karşılanamayacak denli yoğun. Sekiz saatlik mesaisinde 200 hastaya bakmak zorunda kalan doktorlar, bir günde 500- 1000 vaka gelen acil servisler var. Bir hastaya sadece 3-5 dakika muayene süresi verilmesi, o hastanın aslında tekrar tekrar başvuru yapmasına neden oluyor. Hastalar muayene olamamaktan, verilen tedavilerin işe yaramamasından, tekrar tekrar hastaneye gitmek zorunda kalmaktan şikâyetçi. Doktorlar ise bir hasta için en az 20 dakika olması gereken muayene süresinde 4-6 hasta bakmak zorunda kalmaktan tükenmiş durumdalar.

Hasta randevuları Merkezi Hastane Randevu Sistemi (MHRS) üzerinden veriliyor. Yani doktor sabah muayene odasına girdiğinde bilgisayar ekranında o gün kaç hasta görmek “zorunda olduğunu” görüyor. Ben her hastaya 20 dakika ayırırım ve ona göre ne kadar bakabilirsem o kadar bakarım diyemiyor. Hemen soruşturma açılıyor. Zaten günlerce uğraşıp, zor bela randevu almış ve o gün kendisi gibi 200 kişiye daha randevu verildiğini bilmeyen sıradaki hastalar, muayene kapısında bekliyorlar. Bugün size bakacak zaman kalmadı demeye kalkan bir doktor onların gözünde “muayene hakkını çalan, işini kaytaran bir doktora” dönüşüyor.

En “aptal” yönetici bile 8 saatte 100-200 hasta muayenesinin yapılmasının mümkün olmadığını bileceğine göre merkezi randevu sisteminin bu şekilde uygulanmasının başka bir nedeni olmalı. Bu neden hasta sayısının çokluğu olamaz. Hasta sayısını artıran hastalara yeterince zaman ayrılamaması, bir gelenin 5-6 kez daha gelmek zorunda olması, sağlık ocağı sisteminin yıkılması.

Bu kadar kısa sürede hasta bakmak zorunda olmanın bir diğer sonucu da doktorun olası birden fazla tanı için çok sayıda ilaç yazarak, biri olmazsa biri yarar demek zorunda kalması. Bu da ilaç tüketiminin olağanüstü artmasına ve hemen herkesin evinde kullanılmamış onlarca ilaç olmasına neden oluyor.

Peki bu akıldışılık neden?

Doktorların aldığı ücretler çok tartışılıyor. Az mı çok mu dan daha garip bir durum var. Özel hastanelerdeki ortalama doktor maaşları, kamuda çalışan doktorlardan daha düşük! İktidar doktorlara, daha rahat koşullarda çalışmak istiyorsan düşük maaş, daha iyi maaşla çalışmak istiyorsan ise günde 200 hasta ve dayak var, diyor. Özele geçen doktor işçi statüsüne geçiyor ve emekliliğinde dezavantaj oluyor. Kamuda çalışanın da döner sermayeden aldığı katkı emekliliğine sayılmıyor. Hastalara da, iyi sağlık hizmeti almak istiyorsan özele git parasını ver, yok sadece SGK güvencenle muayene olmak istiyorsan doktor sana 5 dakika ayıracak ama dövebilirsin de, diyor. Özel hastanelerde sağlık çalışanına yönelik şiddet neredeyse yok. Kamu hastanelerinde ise şiddetsiz gün yok.

Böylece cebinde parası olan özel hastanede, üstelik her kaprisi de çekilerek “hizmet satın alıyor”, parası olmayan ise iktidarın “size 5 yıldızlı otel konforu yaptık” yalanıyla şehir hastanelerinde aylarca randevu bekleyip, sonra itiş kakış içinde o da şanslıysa 5 dakikalığına, belki 30 saattir çalışan ve yüz bilmem kaçıncı hastayı gören tükenmiş “açgözlü, paragöz” doktorun karşısına, geçebiliyor. Üstelik bir de doktorun ihtiyacı olanı değil, hastanın istediğini vermesi gerektiğine inanmış halde.

İyi doktorlar yurtdışına göç ediyor lafları en çok iktidardakileri güldürüyor. 5-10 bin doktor gitse umurunda değil. İlçelere bile tıp fakültesi açmış, binlerce doktor mezun oluyor. İlaç şirketleri memnun zibil gibi satılıyor ilaçları, sağlık teknoloji şirketleri memnun sadece İstanbul’ da Britanya’nın tümünden çok BT-MR cihazı var, Tetkik makinaları, kitleri satanlar memnun milyonlarca gereksiz tetkik yapılıyor. Şehir hastaneleri sahipleri memnun, tikko alıyorlar garanti paralarını, özel hastane sahipleri memnun, doktorları ucuza çalıştırıyorlar. Zenginin de sağlığı yerinde, daha ne olsun!