Önder KULAK Başka zamanlarda değil ama kimi olağan akışın dışında kalan, örneğin seçim öncesi gibi dönemlerde, iktidarın en kıdemli temsilcileri ve kalabalıklar arasında, birtakım selamlaşma mesafesinde karşılaşmalar düzenlendiğine tanık olunabilir. Belirli zaman aralıklarına mahsus, alışıldık ritüellerdir bunlar. Bu nedenle münferit ve özgün olmaları beklenmez. Kaldı ki bahsedilen karşılaşmaların her birinin içeriği, ya önceden belirlenen kurgulara, […]

İktidar tabanında kimi olası  çözülme koşulları

Önder KULAK

Başka zamanlarda değil ama kimi olağan akışın dışında kalan, örneğin seçim öncesi gibi dönemlerde, iktidarın en kıdemli temsilcileri ve kalabalıklar arasında, birtakım selamlaşma mesafesinde karşılaşmalar düzenlendiğine tanık olunabilir.

Belirli zaman aralıklarına mahsus, alışıldık ritüellerdir bunlar. Bu nedenle münferit ve özgün olmaları beklenmez. Kaldı ki bahsedilen karşılaşmaların her birinin içeriği, ya önceden belirlenen kurgulara, ya da dinleyicilerin sıkı biçimde kontrol altında tutulduğu monologlara dayanır. Başka bir deyişle, istenen sonuçların alınması için hiçbir koşul kendiliğindenliğe bırakılmaz.

Karşılaşmaların sonunda vuku bulması istenen başlıca sonuç, iletişim araçlarında kullanılabilir kimi görsel kareleri mümkün kılabilmektir – sözgelimi elleri öpülen, hayır duaları alınan anneler ve babalar, yana yakıla iktidar sloganları atan genç kadınlar ve erkekler, kalabalığın içinde gözüken ama eğreti duran kıdemli iktidar temsilcileri. Bu kareler marifetiyle verilmek istenen ivedi mesaj, kalabalığın iktidardan hoşnut olduğu ve desteğini sürdürdüğü şeklinde değerlendirilebilir.

Her şeyin başından sonuna kadar öngörüldüğü gibi ilerlemesi için binbir önlem alındığı aşikar. Ancak alınan tüm önlemlere rağmen, öngörülemeyen kimi aksiliklerin ortaya çıkması da beklenebilir. Örneğin dikensiz gül bahçesi misali anlatılan ülke koşullarına karşılık, kalabalığın içinden bir kimsenin işsizlik ve zamlar gibi sorunlardan bahsetmesi, ince ince çalışılmış olay örgüsünü bir diyalog marifetiyle büsbütün altüst ederek, istenene aykırı karelerin oluşmasına sebebiyet vermesi ve böylece kendini iktidar nezdinde bir “oyunbozan” kılması, bunlar arasından en sık karşılaşılanıdır.

Kimdir, oyunbozan?

Aslında iktidarın karşısında hiçbir şekilde bulunmak istemez. Hatta iktidarı desteklediğini diyalog içinde anlatmaya da çalışır. Ancak, koşulları sürekli daha da ağırlaşırken, yaşamı artık çekilmez bir eşiğe ulaşmıştır. Bu nedenle sorunlarını karşılaşma imkânı bulduğu kıdemlilere aktarmayı, tembihlenen kuralların dışına çıkmak pahasına, önemli bir fırsat olarak görür. Kendisi gibi çok sayıda insanın da benzer sorunlarla boğuştuğunun farkındadır. Diğerlerinden farklı olarak, sorunlarını dillendirme cesaretine sahiptir. Buradan hiç değilse, “sihirli bir dokunuş” sayesinde, şahsı ve belki ailesi özelinde çözümlerin bulunabileceğini ummaktadır. Hem zaten Devlet Baba aman diyene yardım etmeyecekse, başka kim edebilir ki!

Devlet Baba fikri, devletin kalabalıklar karşısında bir “baba” misali, yerine göre yumuşak, yerine göre sert yüzü açığa çıkan, yanlış karşısında cezalandıran ama daima kucaklayıcı ve toplumu düşünen bir yapı olması içeriğini taşır. Bilhassa işçi sınıfı ve burjuvazi arasında kurulan bir suni dengede, başlıca ideolojik tahakküm unsurlarından biridir. Devletin sınıfsal karakterini gizlemede, emeğine dayanan sınıfın bilincine yerleşerek, etkin bir olumsuz düşünce bütünlüğü oluşturur.

Birey, örneğin yaşadığı geçim sıkıntısını bağıra bağıra aktararak zoraki bir diyalog başlatırken, aklının bir köşesinde Devlet Baba fikrinin bulunuyor olması muhtemel. Bu fikre bağlı olarak umduğu, kendisine iktidarı temsil eden kimselerin hemen her gün anlattıkları figürün karakterine uygun biçimde davranması, yardım isteğine olumlu karşılık vermesidir. Fakat olayların kişinin hayal ettiği biçimde seyretmesinin mümkün olmadığı daha baştan belirtilebilir. Çünkü kişi önceden hazırlanan olay örgüsünde bir oyunbozan konumundadır. Dolayısıyla hem diyalog kuran, hem diyalog kurulan nezdinde ortaya bir nahoşluk çıkması, ezberlerin bozulması nedeniyle kaçınılmaz olur.

Diyalogun işleyişi

Zoraki bir diyaloga çekilen kıdemli, refleks olarak, arada herhangi bir örtü olmaksızın sınıfsal karakterini sergiler ve bireyi derhal karşısına alır. Bunun nedeni açıktır: Birey, muhatabının ülkede olmadığı için övündüğü sorunların varlığından bahsetmekte ve beraberinde karşısındakini bir anlamda doğruyu söylememekle itham etmektedir. Bu durumda kıdemlinin tutarlılığı açısından karşısındakini “bilinçsiz” ya da “art niyetli” ilan etmesi işten bile değildir. Sonrası ise kişinin ortamdan uzaklaştırılması ve orada istenmediğinin kendisine hissettirilmesi olarak koyulabilir.

Böylesi bir deneyimin akabinde, birey ve iktidar arasındaki büyünün bozulması beklenebilir. Kişi sorunlarına ilişkin çözümlerin burada olmadığını anlar ve olanlar karşısında düşünsel bir sarsıntı yaşar. Bu sarsıntı belki kendine kalan bireyce, belirli bir sorgulamayla derinleşebilir ve sorunlarına ilişkin bir ilk farkındalığa yönelebilir. Diğer yandan, diyalogla beraber ortaya çıkan karelerin etkisinin kuvvetli olması koşulunda, iktidarın bu gibi bir farkındalığı daha baştan bastırma niyetiyle hamle yapması muhtemeldir.

Gelinen aşamada iktidar, nihayetinde aynı yere çıkan iki yol tercih edebilir. Kişiden sorunlarının görece çözülmesi karşılığında ya da herhangi bir taviz verilmeksizin doğrudan üstünde baskı kurarak, söyledikleri için pişmanlık duyması ve bunu beyan etmesi istenebilir. Her iki koşulda da, bir yandan bireyin yeniden yanılsama örüntülerine eklemlenmesi, bir yandan da ekranlardaki iktidar söyleminin tutarlığının korunması amaçlanır. İşler iktidarın dilediği gibi sonuçlansa ve böylece yaşananlar birey nezdinde geride kalsa dahi, aynı sorunları deneyimleyen çok sayıda kimsenin belleğinde yer eden bir diyalog varlığını bir şekilde korur.

“Oyunbozan”, bir kimseden ziyade bir temsildir. Sözgelimi iktidarın kitle tabanındaki kopma eğilimi en kuvvetli unsurlarına işaret eder. Bu kesimin iktidara olan desteği, sanıldığının aksine, kimi kemikleşmiş üst ara sınıflar gibi mutlak değildir. Örneğin kendi toplumsal gerçekliğiyle uyumlu bir bilinç inşası noktasında, tam da ortaya çıkan sarsılma deneyimine sınıfın örgütlü kesimlerinin çomak sokması, değişimi için etkili bir itilim oluşturabilir. Bu durum söz konusu kesime doğrudan sorunları üstünden ulaşılması ve sınıf karakterinin kendisine anımsatılması anlamına gelir. Böylesi bir çaba kuşkusuz zahmetlidir, ancak önüne toplumsal bir değişim amacı koyan herkesin eninde sonunda yüzleşmek zorunda olduğu bir koşulun parçasıdır.

1. Bu bağlam devlet ve “iktidar” arasında bir özdeşleşme koşulunun oluşmaya başladığı savını içermektedir.