Sinemamızın haline baktığımızda sistematik olarak bir sistemsizliğin ve kaosun sürmekte olduğunu görüyoruz.
Aynı şekilde Türkiye’de üretilen filmlerin büyük oranda halka ulaşamadığını, yurtdışında ise filmlerin kendi seyircisine erişemediğini görüyoruz.

Uluslararası ödül almak genç bir yönetmenin kendini kabul ettirmesi için en önemli silah olarak görülüyor.

Bakanlık en büyük yapımcı ve bakanlıkla ilişkileri sağlam şekilde yürütmek büyük oranda sinemacıların mahkûm oldukları bir şey.

Sinema alanında tartışmalar insanların suskun kalmayı çıkarları için daha yararlı gördüğü için alevlenmiyor, sonuçlanmıyor.

Sektörün en fazla aksayan tarafı senaryolarda: İlginç ve önemli metin üretmekte zorlanıyoruz, yapılan filmlerin büyük bölümü “metinsiz”, sanatçılarımız kendilerini ifade edecek bir dile sahip değiller. Tam da bu yüzden gerek sinemada gerekse medyada “hırsızlık” en karlı alanlardan birisi. Bazılarına ilginç gelecek ama sektörün en çok yazan “aktörü” iktidar, pek çok iddialı filmin senaryosunu aslında bütün bir Türkiye için kâbus olmuş iktidar yazıyor, daha doğrusu veriyor. Bu nasıl oluyor? Çok basit gidin ve uluslararası ödül almış filmlerin büyük bölümüne sorun, onlar size anlatırlarsa, ne ala, bu konu HERKESİN BİLDİĞİ SIRLARDANDIR.

Niçin sinemacılarımız arasında bir direniş geleneği yok? Çünkü iktidara göbekten bağlılar, iktidarın elini uzatmadığı insanlar ise söylenmek ve yermek için büyük lakırdı etmekle yetiniyorlar.

Türkiye’de sinema –Batılı toplumların tam aksidir- sivil toplum içinde üretilmez, sinema üretmek isteyen iktidarın kapısından geçer.

Ödüller ve destekler ile iktidar sinemayı bildiğiniz en kaba haliyle bayağı güdüyor.

Yönetmen-senarist ilişkisi bir hastalık haline gelmiş durumda, senaryoda kendi adı yazmayan yönetmenlere eksik insan muamelesi yapıyor. Oysa yönetmenlerin büyük bölümü yazmaktan acizdir, bu boşluğu yönetmenlerin yaratıcı-yönetmen oyununu sürdürmesi için iktidar tamamlıyor.

Türkiye’de yaşadıklarımız biraz da bir kâbusa benziyor. Bu kâbusun kökleri derinlere gidiyor. Anladığım kadarıyla çok uzun on yıllara kadar geriye gidiyor. Şimdi anlı şanlı kabul edilen yönetmenler var, çoğu vefat etmiş durumda, vakti zamanında bu insanlara senaryoların iktidar tarafından el altından verildiğine eminim.

Böyle söyleyince insanlar hadi canım sende diyorlar, nasıl yani iktidar mı senaryo yazıyor?

İktidarın verdiğini biliyoruz, mekanizmayı ise canlı kanlı tanıkların anlatması dolayısıyla ancak tam olarak anlayabiliriz.
Sevdiğimiz önem verdiğimiz pek çok isim gerçekleri gösteren ayna karşısında Pamuk Prenses değil bir cadıdır sadece: bakalım bu paradoksu kim çözecek?

Bu işin şeyhinin alametifarikası işi gizemli yapmakken, müritlerinin ondan altta kalmamak için çırpınması, bu işi biraz da günah yarışına dönüştürmekten başka bir şey dönüştürmez.