Kılıçdaroğlu yine ‘gündem belirledi’. Fakat bu sefer belge açıklamadı, Merkez Bankası ya da TÜİK gibi bir kamu kurumunu ziyarete gitmedi, SADAT manevrası gibi bir meydan okuma gösterisi de yapmadı. Bunun yerine halkın karşısına “helalleşmenin” bir parçası olarak gördüğü “türban özgürlüğüne yasal zemin” önerisiyle geldi. Şayet maksat kamuoyunu şaşırtmaksa Kılıçdaroğlu’nun bunu layıkıyla başardığını söylemek mümkün. Zira Meclis’te sansür yasasının maddelerinin tek tek geçtiği, keyfi yasakların toplumu bezdirdiği, açlığın ve yoksulluğun bu kadar can yakıcı olduğu 2022 sonbaharında CHP liderinden böylesine bir çıkışı ne muhalefet ne de iktidar bekliyordu.

***

Kılıçdaroğlu’nun durup dururken, gündelik yaşamda zaten mesele olmaktan çıkmış bir konuyu neden gündeme taşıdığı üzerine epey spekülasyon yapıldı. Kimilerine göre CHP lideri “istihbarat” almıştı, iktidarın hazırlık yaptığı bir kulvarda, erken davranarak hamle üstünlüğünü ele geçiriyordu. Kimileri Kılıçdaroğlu’nun sahadan aldığı bilgilerle, CHP’ye karşı iktidarın kullandığı/kullanacağı bir kozu seçime aylar kala Erdoğan’ın elinden aldığını ileri sürüyordu. Kılıçdaroğlu toplumu “barıştıran” bir güç olma iddiasıyla muhafazakâr tabandaki önyargıları kırıp geçecekti. CHP liderini eleştirenler siyasette strateji bilmeyen, sekter bir avuç insandı, onların ne dediğine kulak kabartmaya gerek yoktu. Nitekim takdir etmesini bilenler tereddütsüz alkışlamıştı kendisini. Davutoğlu, Karamollaoğlu ve Gül, Kılıçdaroğlu’nu desteklemiş, HDP yasa tasarısı Meclis’e gelirse tamam deriz demişti.

***

Yine de biz o “bir avuç” insanlar adına soralım: Kılıçdaroğlu’nu, CHP yönetimindekilerin bile haberinin olmadığı böylesine bir açıklamaya kim ya kimler ikna etmiştir? Yasa teklifi düzeyindeki bir çıkışın partide konuşulmamış olması, genel başkanın demokrasi getirmesi iddiasıyla ne kadar uyumludur? Kılıçdaroğlu’nun “Benimle misiniz karar verin” sözleri bu ve benzeri parti örgütünden habersiz hamleler için istenmiş şartsız bir destek midir? Erdoğan’ın tabanını, olası bir iktidar değişiminde “türban yasağı” geleceği üzerinden korkuttuğuna dair CHP liderine iletilen “istihbaratların” kaynağı nedir, ne denli güvenilirdir? Erdoğan’ın bu “pası” gole çevirmek isteyeceği öngörülmemiş midir? Bu “helalleşme” şeklinin İslamcıların yıllardır süren cumhuriyet tarihi okumasını örtük biçimde onayladığı düşünülmemiş midir? Daha da önemlisi, zaten İslamcı kuşatma altında yaşayan laik tabanın hissedebileceği tedirginlik hiç mi hesaba katılmamış mıdır?

***

Bu ve benzeri önerileri telkin edenlerin aklından AKP-MHP’deki çözülmeyi böyle çıkışlarla hızlandıracakları, 6’lı Masa’daki ortaklarını bu şekilde güçlendirecekleri geçiyor olabilir. Ancak Erdoğan’ın “O zaman Anayasa değişikliği yapalım” diyerek el yükseltmesiyle görüldü ki evdeki hesap her zaman çarşıya uymuyor. Kılıçdaroğlu’nun önerisi Erdoğan’a altın tepsiyle yeni bir cephe açma fırsatı tanımış oldu. İktidarın rafa kaldırmak zorunda kaldığı anayasa tartışması şimdi yeniden siyaset masasının başköşesinde. Erdoğan’ın verdiği sinyallere göre iktidar “gol atmak” için anayasa değişiklik paketi hazırlayacak. “Aileyi koruma” kisvesi altında İslamcı ajandanın geriye kalan son başlıklarını da allayıp pullayıp bu paketin içine koymaları sürpriz olmaz. Muhalefetin itiraz etmesi durumunda da dönüp “bakın zaten samimi değiller” propagandası yaparlar. Yani Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma riski var.

***

Muhalefete iktidar reçetesi üreten eski AKP dostları, CHP’yi iktidarın gördüğü gibi görüp tersine çevirmeye çalışıyor. Rotayı “endişeli muhafazakârlara” çevirmenin, AKP’den daha “yerli ve milli” olunduğunun kanıtlanmasının yeterli olduğunu salık veriyor. Bu düpedüz sağcılarla sağcılık yarıştırmak diyenlere sağ-sol bitti hikâyesi anlatıyorlar. En vahimi de, muhalif tabanın bir bölümünü ancak bu şekilde iktidar olunabileceğine inandırmış vaziyetteler. Özetle, bir garip “helalleşme” uğruna toplumun ilerici refleksleri kaybolup gidiyor.

Toplumu “barıştırmak” iddiası bir siyasetçi için meşru ve saygın bir hedef olabilir. Ancak “barıştırma” stratejisi, iktidarın ürettiği ikilikleri verili olarak kabul ediyorsa, siyasetin ağırlığını kültür ve kimlik sahasına çekiyorsa, eşit yurttaşlığı temel alan bütünlüklü bir programdan güç almıyorsa yalnızca ve yalnızca iktidarın hegemonyasını sürdürmeye yarar. Muhalefetin sosyal demokrat birikiminin en azından bu gerçeği hissetmesi, seçime kadar olan süreçte iktidarın minderinde güreşe çıkmak yerine toplumda karşılık bulan neoliberal sisteme itirazları siyasetin mızrak ucu yapması elzem. Yoksa seçimlere kadar daha çok gollük pas atılır iktidara…