‘İktidarda muhalefet’ hastalığı bulaşmış

Gazetelerin sabah toplantılarının vazgeçilmez geyiklerinden biridir… Toplantının ateşli katılımcılarından biri, “Şu haberi da yapalım, şurada da enteresan bir açı var… Yarına şu dosyası yapsak mı?” diye ortalığı velveleye verdiğinde, kıdemli abilerden biri hemen ağzının payını şu cümleyle verir: “Tanıdık bir gazeteci varsa, söyleyelim de yapsın.”

Türkçe meali şudur: “Elin armut mu topluyor, o kadar konuşacağına haberleri yaptırıp gel toplantıya.”

AKP’nin Türkiye’yi 15 yıldır yönetip hâlâ muhalefet partisi gibi şikayet ediyor olmasından farklı bir şey değil bu örnek.

Yukarıdaki örneği niye hatırladığımı söyleyeyim. Hürriyet’te yıllardır neredeyse tam sayfa yazan ve son bir yıldır Kanal D haberin başında olan Ahmet Hakan, geçtiğimiz günlerde köşesinde ilginç bir siteme imza attı. “Adalet yürüyüşü ile ilgili isteklerim” başlıklı kutuda, özetle şunları talep ediyordu:

iktidarda-muhalefet-hastaligi-bulasmis-311595-1.“Adalet Yürüyüşü Günlüğü diye bir metin okumak istiyorum her gün… (…) İstanbul’a ulaşıldığında ne olacak? (…) Yürüyüşe başından beri katılan, her kilometresini yürüyen yüz kişilik bir liste istiyorum. Yokuşlarda zorlanılıyor mu? İnişlerde türkü söyleniyor mu? Sloganlar atılıyor mu? Bilmek istiyorum.”

Ne güzel meraklar bunlar. Umarız Ahmet Hakan’ın da “tanıdığı gazeteciler vardır.” Ya zahmet edip yürüyüşün 3-5 kilometresine gidip köşesinde yazar ya da yönettiği haber merkezindeki muhabirlerinden rica eder.

*****

O gübreyi aslında kim döktü?

iktidarda-muhalefet-hastaligi-bulasmis-311596-1.CHP’nin Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasının ardından başlattığı Adalet Yürüyüşü’nde atılan her adım, iktidarın kimyasını epey bozmuş gibi. Yürüyüşün başladığı ilk günlerde umursamaz bir tavır içindeki iktidar, konvoy İstanbul’a doğru ilerledikçe tepkinin dozunu artırmaya başladı. İlk kez gündem yaratan değil, oluşan gündemin peşine takılmak zorunda kalan AKP, bilindik silahını çekti: Hakaret ve kutuplaştırma. Uyduları olarak görev yapan lağım medyasının çirkin dili de devreye girince, Gezi dönemindekine benzer bir kampanya başladı.

Örgütlerden örgüt beğen

Her gün irili ufaklı AKP’li siyasetçinin ağzından CHP’nin yürüyüşü karalanmak isteniyor. Subay oğlu hapsedilmiş sakallı takkeli bir amca yürüyüşe katılınca hemen FETÖ’cü ilan ettiler CHP’yi. HDP’lilerden sözlü destek gelince de hemen PKK’li oldular. Adım adım ölüme giden Nuriye ve Semih’e destek afişleri görülünce de, bu kez DHPK-C’li ilan edildi yürüyüşe katılanlar. Yol boyunca CHP’ye yönelik ‘rabia’lı, Erdoğan posterli tepkiler olması elbette normal. Özellikle AKP’nin oy deposu olan bölgelerden geçilirken. Yalnız önceki akşam CHP’nin Düzce yakınlarında konaklayacağı tesisin önüne dökülen gübrenin, sadece bir kamyon sahibinin işi olduğunu mu sanıyorsunuz? Ya da dün yoldan geçen bir araçtan bırakılan mermi…

Yalandan da olsa bir kınama?

Saray’dan ve AKP saflarındaki siyaset erbabından 24 saat yükselen hakaretler, lağım medyasının da dili devreye girince, AKP tabanını mobilize etmeye başlamış gibi görünüyor. “Teröristler yürüyor” diye gazlanan ve durumdan vazife çıkaran “kindar” nesillerin temsilcileri, çirkin eylemlere imza atmaya başladılar. Umarız, CHP konvoyu İstanbul’a geldikçe AKP’nin sağduyudan uzak çıkışları, çok daha tehlikeli sonuçlar doğurmaz.

NOT: Şu satırların yazıldığı dakikaya kadar iktidar kanadından, gübre rezilliğine ilişkin en ufak bir kınama gelmemesine şaşırıyor musunuz?

*****

Diyanet kiliseleri ne yapacak?

iktidarda-muhalefet-hastaligi-bulasmis-311597-1.Mardin’in büyükşehre dönüşmesiyle kentteki kiliselerin Diyanet’e devredilmesi, memlekette olağanlaşan olağanüstü haller nedeniyle pek konuşulmadı. Allah muhafaza, Diyanet’in bir camisi Avrupa’da kiliseye devredilse kıyameti koparacak kesimlerden de elbette çıt çıkmıyor. Meselenin tuhaflığı bir kenara, merak ettiğim şey şu… Diyanet bu kiliseleri ne yapacak? Sadece Sünni İslam anlayışına uygun örgütlenen ve kadrosunda sadece bu inanca uygun insan kaynağı bulunduran Diyanet, kiliselere imam atayacak değil herhalde… Kiliselerdeki mevcut din adamlarının maaşını mı ödeyecek? Ki hayatta yapmazlar. Bayram tatili falan da geçti. TV’deki Kuran okuma yarışmasını eleştirince Erdoğan’dan ayar yiyen milyonluk Mercedes’li Diyanet İşleri Başkanı açıklasa da öğrensek: Diyanet, kiliseleri ne yapacak?

*****

Mal sahibi mülk sahibi hani bunun ilk sahibi?

iktidarda-muhalefet-hastaligi-bulasmis-311598-1.Dünkü gazetelerin en ilginç iki haberi, -haklarını teslim edelim- Sabah ve Hürriyet’teydi. Sabah’ın manşetine göre, MHP’deki kaset krizine adı karışan havacılık şirketi sahibi, Gülencilerle bağı nedeniyle aranınca, tabutta ölü taklidi yaparak ülkeden kaçmış. Önce Erbil’e, oradan da Miami’ye kaçmış.

Hürriyet’in Abdülkadir Selvi imzalı haberi de epey çarpıcıydı. 17 Aralık günlerinin ünlü Youtube hesaplarından ‘Bascalan’ın, Emniyet’ten yönetildiği ortaya çıkmış. Hesabın kontak bilgisi de Emniyet İstihbarat’ta çalışan M.B. isimli bir polise aitmiş.

Haberleri sonuna kadar okudum. Tesadüf bu ya, ikisinde de aynı bilgi eksikti. Sabah’takinden başlayalım. MHP’de kaset skandalı patlak verdiğinde bu işadamının adı defalarca yazılıp çizildi. Bu adamdan hesap sormak için ille darbe mi olması gerekiyordu? O dönem bu işadamına kol kanat geren siyasetçinin, emniyet ve yargı kadrolarının hiç mi suçu yok?

Malum ses kayıtlarını yayınlayan ‘Bascalan’ hesabına gelince. Bu ve benzer hesapları Gülenci polislerin yönettiği o zaman da aşikardı. Peki bu polisleri bu görevlere getirenlerin, terfilerini sağlayanların hiç mi suçu yok? Bir habere aracılık ettiği gerekçesiyle Enis Berberoğlu’na 25 yıl hapis cezası veriliyorsa, Hürriyet ve Sabah’ın manşetindeki rezilliklere ‘aracılık’ edenlerin bir özür bile dilemesini beklemek çok mu?