AKP-MHP iktidarı yurt ve dünya gerçeklerinden, onlardan korktuğu için, her geçen gün biraz daha uzaklaşıyor.

İktidar, yıllardır gerçek enflasyon oranını ve sayıları milyonlara varan işsizleri görmezden geliyor. Yaşam ve ölüm çizgisinin göstergesi olan COVİD sayılarını bile halktan saklıyor. Dahası da var; iktidar, bağımsız ve tarafsız yargıdan ve düşünce özgürlüğünden; bilimsel gerçeklerden de çok ama çok korkuyor.
Ancak bu hafta yaşananların bir kez daha kanıtladığı gibi basın-yayın özgürlüğü korkusu, tüm öbür korkuları bastırıyor.


BASIN-YAYININ FOTOĞRAFI

3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’ydü. Türkiye Gazeteciler Sendikası-TGS, biri basın açıklaması, diğeri de yıllık rapor olmak üzere, “tarihsel” saptama özelliği taşıyan iki çalışma ile basının güncel durumunu gözler önüne serdi.

TGS şöyle diyor: “Medya kuruluşlarının yüzde 90’ı iktidarın denetimi altındadır… Kalanı da Basın İlan Kurumu’nun resmi ilan kesme, RTÜK’ün de TV kanallarını yayın durdurma ve para cezalarıyla baskı altında tutuluyor… 12 bin gazeteci işsizdir; gazetecilerin yazdıkları ve düşünceleri nedeniyle haklarında binlerce dava açıldı… 43 gazeteci hapishanede… Ayrıca 1 Nisan 2020-1 Nisan 2021 arası son bir yılda 44 gazeteci fiziksel saldırıya uğradı… Saldırganlar serbest bırakıldı… 23 gazeteci sözlü olarak tehdit edildi; 322 basın kartı iptal edildi; 57 gazeteci toplam 144 gün gözaltında kaldı; 6 gazeteci gözaltında darp edildi. 128 farklı davada 274 gazeteci yargılandı; gazetecilere toplam 226 yıl 8 ay 25 gün hapis cezası verildi”.

Bu tablo, yasama, yargı ve yürütmeden sonra demokrasilerde dördüncü güç sayılan basın-yayının, ülkemizde 2021 yılındaki “yoruma gerek yok” denilecek acıklı durumudur.

Bu açıklamalardan hemen sonra hafta içinde HaberTürk- MHP çatışması sonrasında yaşanan işten çıkarma ve istifaları TGS “Basın ve düşünceyi ifade özgürlüğünü yok sayan anlayış şimdi de ‘haber sunarken gülümsedi’ iddiasıyla meslektaşlarımızın can ve iş güvenliğini hedefe koymuştur” açıklamasıyla kınadı.

SANAL KORKU DA SARDI

İktidar, sanal ortamdan, daha özelde “görüntülü iletişim” ortamından da çok korkuyor.

Sanal iletişimle, “görüntü, söz ve yazı” üçlüsü gerçekleşiyor. Sanallık sürecinde güçlenen gerçek bilgiye erişimdir. Sanallıkla, gerçekler, büyük çoğunlukla eğilemeden, bükülemeden, saptırılamadan olduğu gibi nesnellik kazanıyor. Bu genel çerçevenin çok önemli bir alt boyutu da haberciliktir. “Habercilik” sanal ortamla birlikte çok büyük bir niteliksel değişim ve dönüşüm geçirerek etkinleşiyor.

Emniyet Genel Müdürlüğü’nün tam da 1 Mayıs öncesinde yürürlüğe koyduğu polislerin görevleri sırasında sergiledikleri tutum ve davranışların gazeteciler tarafından görüntülenmesini “Yasaklayan Genelge” iktidarın “görüntü gerçeğinden” de korktuğunun somut bir belgesidir.

Ancak aynı iktidar, İBB Başkanı İmamoğlu’nun bir türbede “elleri arkasında” yürümesinin “görüntüsünü” soruşturma konusu yapacak kadar şaşkınlaşıyor! İktidar yandaşları daha da şaşkın, doğa talanına karşı çıkan usta sanatçı Sezen Aksu’yu “darbeci” göstermek için debeleniyor; salgın gerçeklerini dile getiren bilim insanının “tutuklanmasını” isteyebiliyor.

Oysa Gezi Parkı’ndan Boğaziçi Direnişine dek pek çok toplumsal olayda polisin davranışı, gazetecilerin ve yurttaşların “görüntü” çekimi ile belgelendi. Bu olgu, bir taraftan polisin olası olumsuz davranışlarını dizginlerken bir taraftan da kamuoyunun uyanmasına ve adaletin gerçekleşmesine katkıda bulundu.
Tüm bu gelişmeler, ülkenin yurttaşlarına toplumsal ve siyasal bir görev yüklüyor. Birçok TV ve gazete, halktan kendilerine cep telefonu ile erişim olanağı sağlıyor ve bu olanak artan oranda kullanılıyor. Bunun giderek yaygınlaşan adı “yurttaş gazeteciliğidir”.

Sorumluk duyan “her yurttaş”, eğer, günümüzün koşullarının zorunlu kıldığı bu tür haberciliği bir görev bilir ve olayları “görüntülerse”, gerçeklerden korkunun iyice çıldırttığı iktidarın dizginlenmesi de kolaylaşacaktır.

***

Bugün “Anneler Günü”; Perşembe “Şeker Bayramı” nedeniyle duygularınızı paylaşıyorum.