Türkiye’nin her günü, olağandışı ve şaşırtıcı gelişmeler ile geçiyor. Cumhur İttifakı’nın oylarının düşmesi, 2023’ün yaklaşması ve erken seçim tartışmaları, bambaşka gelişmelerin de habercisi. İktidar, yıllardır farklı kesimlere yönelik, farklı metotlar uygulayarak yönetti.

Manipülasyonlar ile rıza üretti, para ile satın aldı ya da sopa ile baskı kurdu. Geldiğimiz yerde ne yalanlara inanan kaldı ne de sopadan korkan. Öte yandan para bitti! Gördüğümüz savrulma ve sıkışmanın nedeni açık değil mi? İktidarın önünde kalın bir duvar var.

İKTİDAR PROVA YAPIYOR

Şimdi bir kez daha bu duvarda bir gedik açmak ya da etrafından dolanmak istiyor. Bunun provasını yapıyor. En güncel örnek, tabir yerinde ise mızıkçılıkla geçersiz sayılan Meclis oylaması. Muhalefetin, yan yana durarak engellemeyi başardığı ‘Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanun Teklifi’nin yeniden görüşülmesine karar verildi.

Önümüzdeki hafta yeniden görüşülmesine başlanacak teklifin önemi, alışık olduğumuz zihniyet ile doğrudan ilişkili. Amaç liyakati ortadan kaldırıp, kadrolaşmanın önünü açmak. Daha önce 2 kez Anayasa Mahkemesi’nden dönen teklifin reddi ile muhalefet uzun dönemin ardından ilk kez Meclis’te iktidara geçit vermemişti. Aslında AKP’nin tutumu, mızıkçılığın da ötesine geçti.

TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un açıklamalarına bakın! Adeta, “Suçlu olduğumuz her durumda, karşı tarafa suç devşirmekte, hatta alay etmekte son derece mahiriz” diyor. Şentop, AKP’nin, millet iradesini ayaklar altına alarak, ‘saymadığı’ ve yeniden oylama kararı aldığı teklif ile ilgili şöyle konuştu: “Meclis’te darbe, demek cahilce değerlendirmelerdir. Demokrasiye darbe yorumları cahilce.”

GÖLGE Mİ KALDI?

Anamuhalefet Partisi Lideri Kemal Kılıçdaroğlu ise “Bir zorbanın talebi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin iradesine gölge düşürdü” dedi. Oysa Meclis iradesinin üzerine gölge düşmesinin üzerinden bir hayli zaman geçti. O gölge, dokunulmazlıklar kaldırıldığında, parlamenter sistemden, başkanlık sistemine geçiş aşamasındaki oylamada çoktan düşmüştü.

Şentop’un ifadeleri cahilce! Zira, üyesi olduğu parti eliyle bitirilen ve artık olmayan bir ‘şeye’ darbe yapılamaz. Anamuhalefetin açıklamaları ise iyi niyetli çünkü yine aynı şekilde olmayan bir kuruma gölge düşemez.

Saray rejiminin küçük ortağı MHP’nin Lideri Devlet Bahçeli’nin, “HDP olmadı AYM’yi kapatırız” ayarını verdiği ülkede hangi kurumun varlığından söz edebiliriz? Yargıtay yok, Danıştay yok, Sayıştay yok. Anayasa Mahkemesi’nin akıbeti belirsiz. Dahası bugün artık fiili olarak Meclis de yok!

O RÖPORTAJ VE O FOTOĞRAF TÜRKİYE’Yİ ANLATIYOR

Ne var peki? Bir mülakat, bir fotoğraf! İkisi de tarihe damga vurdu. İkisi de Türkiye’nin ‘olağanüstü’ dönemini anlatıp, not düştü. Tutuklu gazeteci Nedim Türfent’in, HDP Eş Genel Başkanı olduğu sırada tutuklanan Selahattin Demirtaş ile hücreden hücreye yaptığı röportaj, Türkiye’de ‘ne olduğunu’ çok açık anlatıyor.

O fotoğraf da öyle… Nefes alamayan ülke… Bir polis, son derece haklı talepleri olan bir üniversitelinin boğazını sıkıyor. İkisi de genç… İkisi de iyi ‘yetişmiş!’ Fotoğraf, öfke, şiddet ve kutuplaşmanın nasıl ekildiğini gösteriyor. Gençlerden biri gidecek! Diğeri kimden nefret ettiğini dahi bilmeden, kalıp karın tokluğuna bekçiliğe devam edecek.

NEFES ALAMAYAN ÜLKEYE SOLUK VERMEK

Meclis’e dönersek… Artık klasik anlamda bir Meclis yok. Şeklen bir Avrupa vitrini. Gölgeli Meclis’ten çok, ‘birlikte’ açılacak nefes boruları var şimdi. Köylüler doğal kaynakları ve kültürel varlıkları için eylem yapıyor, kadınlar İstanbul Sözleşmesi için ayakta, çiftçiler bu hafta Ankara’da traktör yakıp, topraklarına sahip çıkacak.

Öğrenciler korkusuzca mücadeleye devam ediyor, işçilerin “Açız” sesleri her yerden duyuluyor. Sağlık emekçileri “Salgında ölmek istemiyoruz’ diyor. HDP vekilleri her gün sokakta darp ediliyor. Kim bilir her yer çoktan Meclis olmuştur belki de! İyi bakmak lazım!