“Aşkın Tarihi” kitabıyla okurla buluşan Ali Murat İrat, iktidarların aşkın tarihine ilişkin bağlantısı şöyle anlatıyor: “Tarih boyunca bütün iktidar biçimleri Eros’la ilgili her ne varsa onun kontrolü, biçimlendirilmesi ve daha doğru bir ifadeyle ehlileştirilmesi üzerine çalışmış.”

İktidarın Eros’la kavgası bitmiyor

Işıl ÇALIŞKAN

Yüzyıllar boyunca filmlere konu olan, tuvallere yansıyan aşk, bu kez Ali Murat İrat’ın satırlarında. İrat’ın Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından yayımlanan Aşkın Tarihi - Doğumundan Ölümüne Eros isimli incelemesi, insanlığın bitmek bilmez arayışının öyküsünü konu alıyor. Tarih öncesi zamanların büyülü mitolojisinden Orta Çağ şövalyelerinin hikâyelerine, “günahkârların azizlerden daha çekici göründüğü” Romantik dönemden yirminci yüzyılın psikiyatrik bakış açısı ve kadın hareketinin temellerine felsefi bir şölen sunuyor. Aşkı anlamadan iktidarın çalışma biçimini anlamanın imkânsıza yakın olduğunu belirten İrat, Aşkın Tarihi’ni yazıya dökme sebebini şöyle anlatıyor: “Aşkı kontrol eden, ehlileştiren ve onunla birlikte cinselliği ve erotizmi kontrolü altına alan ve şekillendiren iktidarların tarihidir bu aynı zamanda. Dolayısıyla aşk üzerine düşünmeye başladığınızda insan biyolojisinin bütün kusur ve meziyetlerini görmeye başladığınız gibi, bir iktidar ağıyla da karşılaşıyorsunuz. Aşkın tarihini ana hatlarıyla ele alma nedenim biraz da bu ilişkiler ağıydı.” Ali Murat İrat ile ‘Aşkın Tarihi’ni konuştuk.

Yazmak da muhakkak ki bir merakın ürünü. Size “Aşkın Tarihi’ni merak ettiren unsur ne oldu?
Aslında aşk dediğimizde üzerine şiirler yazılmış, edebi ürünler verilmiş bir duygu durumundan bahsettiğimiz anlaşılır. Kuşkusuz bu doğru. Ancak aşk denilen bu duygu durumunun sadece bundan ibaret olmadığını da eklemek isterim. Aslında kitapta bahsettiğimiz mesele Eros ve onun tarihi. Eros aşktan daha kapsamlı bir kavram ve mitolojik bir öge. Bir anlamda canlılığın olmazsa olmaz bir elemanı ve bu nedenle bütün iktidarların da hedefi. Tarih boyunca bütün iktidar biçimleri Eros’la ilgili her ne varsa onun kontrolü, biçimlendirilmesi ve daha doğru bir ifadeyle ehlileştirilmesi üzerine çalışmış. Hadi biz buna daha anlaşılır olması açısından yeniden aşk diyelim; aşkı kontrol eden, ehlileştiren ve onunla birlikte cinselliği ve erotizmi kontrolü altına alan ve şekillendiren iktidarların tarihidir bu aynı zamanda. Dolayısıyla aşk üzerine düşünmeye başladığınızda insan biyolojisinin bütün kusur ve meziyetlerini görmeye başladığınız gibi, bir iktidar ağıyla da karşılaşıyorsunuz. Aşkın tarihini ana hatlarıyla ele alma nedenim biraz da bu ilişkiler ağıydı. Aşkı anlamadan iktidarın çalışma biçimini anlamanız imkânsıza yakındır.

Kitapta önemli bir konuya daha değiniyorsunuz: “Kadın Çağı”. Eros çağlar boyunca şekilden şekle girse de nihayetinde durum kadının dışlanmışlığı ile sonuçlanmış. Bu da beraberinde kadın hareketlerini getirmiş. Kadın hareketleri aşkı nasıl şekillendirmiş?
Çok haklısınız, özellikle romantik edebiyatın büyük çoğunluğu tam da bu nedenle açık biçimde çöp. Kimse kusura bakmasın ama erkek ve kadın arasındaki sömürü ilişkisinin romantize edildiği zırvalıklarla geçti ömrüler. Etik ve ahlak burada ciddi bir bekçilik yaptı. Kadının sofraya bile alınmadığı, herkes yemeğini yedikten sonra sofrada yer bulabildiği bir davranış biçimi bile bu zırvaklıklarla ahlaklaştırıldı. Aşk adı altında uygulanan şiddet bile romantize edilecek kadar saçmalandı. İşte Eros’un ehlileştirilmeye çalışıldığı yerler buralardı. Düşünün ki bir seçimde kadınların oy verecek olması fikri bile dehşetle karşılanmıştı. Sadece bunu sağlayabilmek için bile birçok kadın yaşamını yitirdi, sürgünlere gönderildi ve yaşamları heba oldu. Şimdi normal gelen birçok davranış biçimi zamanın ahlakçılığı nedeniyle yaşamları kâbusa çevirmişti. Ve tarih birçok sömürüyü kayda geçtiği gibi bunları da ağır biçimde kayda geçti. Kadın hareketi yalnızca gündelik politik bir kazanımı sağlamadı. Bu yapıya daha derin bir darbe vurdu. 20’nci yüzyıl psikiyatrisinin ana hattı olan ve böylece kadının ve onun arzusunun tutsaklığını onaylayan Oidipus anlatısını yerle bir etti. Kadın hareketi en büyük ifşasını bunu yaparak gerçekleştirdi. Gündelik sorunlarını ve geldiği noktadaki durumunu burada tartışmak istemem ancak erkek Eros anlatısı artık geriye dönemeyecek biçimde parçalanmıştır. Son iki yüzyıl, kitapta da söylediğim gibi, bu nedenlerle tam olarak bir Kadın Çağı’dır.

Modern dünyada Eros’un konumlandığı yer neresi?
Bu konuda son yıllarda çok fazla sayıda ürün verilmeye başlandı ve birçoğu da Türkçe’ye kazandırıldı. Badiou, Byung Chul Han, Kristeva, Elisabeth Beck, Adkins şu anda ilk aklıma gelenler ama daha onlarca değerli isim sayılabilir. Kimisi aşkı bir hakikat arayışı olarak gördü, kimisi, Deleuze gibi, aşkı ve arzuyu siyasetin merkezine yerleştirirken kimisi de, Byung gibi, siyasetten uzak bir yerde konumlandırmayı tercih etti. Modern dünya ve hatta belki de adını henüz koymadığımız ve içerisinde bulunduğumuz yeni çağda aşkı tartışmak cesaret istiyor. Bizler henüz neyi yaşadığımızı anlayabilecek durumda değiliz. Kimi su kabarcıkları yüzeye çıkıyor ama aşağıda ne olduğunu bence henüz net bir şekilde görecek durumda değiliz. Teknoloji artık eskidi. Yaşadığımız çağ bir teknoloji çağı değil. Olan bitene teknolojik gelişme demek bana basit geliyor. Artık plastikle organın, devreyle kan akımının bir birinin yerini aldığı, alacağı biyo-sentrik bir çağa girdik ve burada aşk kaçınılmaz biçimde yeniden iktidarların uğrak yeri olmak durumunda kalacak. Aşkla birlikte cinsellik, pornografi, erotizm ve seks de benzer şekilde büyük bir dönüşüm çağının eşiğindeler.