AKP iktidarı her alanda olduğu gibi tiyatroda da ciddi bir tahribata yol açtı. Prof. Dr. Ayşegül Yüksel, “Tiyatromuz iktidarların keyfine göre yön değiştiremez. Partiler üstü bir yaklaşımla değerlendirilmeli” diyor.

İktidarın keyfine göre perde açılmaz
Prof. Dr. Ayşegül Yüksel (Fotoğraf: BirGün)

Işıl ÇALIŞKAN

Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlere sayılı günler kaldı. 20 yılı aşkın süredir iktidarda olan AKP, sanatın birçok alanında yıkıma yol açtı. Kuşkusuz tiyatro da bunlar arasında. Özel tiyatrolarda onlarca sahne kepenk indirdi, onlarca oyunun gösterimi engellendi. Ödenekli tiyatrolar için de durum farklı değildi. Denetim mekanizmaları her daim tetikteydi. Elbette bunlar olurken Türk tiyatrosu için mücadele edenler de vardı. Tiyatronun bağımsızlığını savunan ve haksılıklara ses çıkaranlar… Bunlardan biri de yazar, tiyatro eleştirmeni, öğretim üyesi Ayşegül Yüksel. Aynı zamanda Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nin Kurucu Üyeleri arasında yer alan Yüksel, yazıları ve kitaplarıyla yaşananları kayıt altına aldı. “Tiyatromuz 2000’li yıllarda da epeyce yalpaladı” diyen Yüksel ile Türk tiyatrosunun son 20 yılını konuştuk.

‘Uzun Yolda Bir Mola: Türkiye’de Tiyatronun Serüveni’ kitabınızın ikinci basımının önsözünde, aradan geçen yıllar içinde Türk tiyatrosunda önemli bir gelişmenin olmadığını, dahası birtakım olumsuzluklarla baş edilmek zorunda kalındığını söylüyorsunuz. Aradan 5 yıl daha geçti. Bu sürede düşünceleriniz ne yönde şekillendi?
‘Uzun Yolda Bir Mola’nın ilk basımı 2011’de yapılmıştı ve Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra geçen 85 yılı kapsıyordu. 2019’da yapılan ikinci basım aracılığıyla Cumhuriyet’in Yüzüncü Yılı’na yaklaştık. Türkiye’de tiyatro gündemi çok hızlı değişir. Çünkü bu sanat siyasal erkin gözüne çarpan bir alan. Tiyatro bağlamında alınan kararlar çoğunlukla günlük siyasetin yönelişleri doğrultusunda. Bu nedenle, tiyatro tarihimiz kendi doğal akışı içinde yol almaz. Tiyatromuz 2000’li yıllarda da epeyce yalpaladı.

Bu geçen yıllar Türk tiyatrosundan neler götürdü?
AKP 2002’den başlayarak tüm seçimlerin sonucunda siyasal erk sahibi olduğu 2000’li yılları bir bütün olarak ele almak gerekir. Günümüzde artık bir siyasal parti başkanının, partisiyle ilişkisini kesmeksizin, hemen hemen her konuda karar yetkisine sahip olduğu ‘Cumhurbaşkanı’ statüsüne ulaşması söz konusu. Büyük Millet Meclisi’nin etkinliği sınırlanmış, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) olgusu siyasal erkin devlet yönetiminde uyguladığı temel öge oldu. Türk ‘Lira’sının yabancı paralar karşısında değer yitirmeye başlamasıyla, ‘ekonomik kriz’ aşamaları birbirini izledi. İşsizlik yeni yüzyılın ikinci on yılını da kapsayarak artıyor. Türkiye, işsiz gençlerin yurtdışına gitmek için her çıkar yolu denedikleri bir süreç içinde bunalıyor. 2020’li yıllara yaklaşıldıkça ‘tek adam’ yönetiminin boyutları, ‘demokrasi’ tanımını zedeleyecek düzeye geldi.

2000’lerin ilk on yılında tiyatro konusuyla pek ilgilenmeyen siyasal erk, önce ödenekli tiyatroların yönetiminde etkili olmaya başladı, 2013’teki Gezi Olayları’nın ardından da sanatçılara yönelik olan olumsuz yaklaşım gün yüzüne çıktı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda soruşturmalar, işten çıkarmalar ivmelenmiş, ‘kâr getirmeyen kamu kuruluşu’ sayılan ve ‘özelleştirme’ kapsamına alınması amaçlanan Devlet Tiyatroları (DT)’nın yazgısı, bu kez Türkiye Sanat Kurumu (TÜSAK) yasa tasarısı gibi, ‘özelleştirme’nin ve devlet destekli tiyatro olaylarını denetlemenin yolunu açacak girişimlerle değiştirilmeye çalışıldı.

Özellikle Gezi Olayları’ndan sonra, özel tiyatrolara verilen devlet desteğinin siyasal erkin yaptırımlarını eleştirmeyen topluluklar arasında dağıtıldığı, oyunların turnelerinde denetim mekanizmasının çalıştırıldığı, düşüncelerini özgürce savunmayı benimsemiş özel tiyatrolara turnelerde DT salonlarında ya da üniversitelerde oyun sunma izni verilmediği gözlendi. Bu arada siyasal oluşumlar karşısındaki tepkilerini toplumla paylaşan tiyatro ustaları hakkında ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ ettikleri gerekçesiyle davalar açıldı, açılıyor.

DT için oyunculuk sınavı çok uzun süre yapılmadı. Anadolu kentlerinde kurulan kimi yerleşik sahneler için sürekli sanatçı kadroları oluşturulmadı. Pek çok kentte DT oyunları iş sürekliliği olmayan sözleşmeli sanatçılarla kotarılıyor.

Pandemi döneminde –oyun sunamadıkları için- zor durumda kalan tiyatrolara sahip çıkıldığı da söylenemez. Bu nedenle birçok özel tiyatro perde açamadı, bir bölümü de kapandı.

SİYASAL ERK TİYATRO EĞİTİMİNE DUYARSIZ

Siz tiyatro eğitiminizi Amerika’da tamamladınız. Bugün ülkemizdeki tiyatro eğitimini nasıl değerlendirirdiniz?
ABD’deki tiyatro eğitimini gözlemlerken beni en çok şaşırtan, belirli bir süre başarıyı yakalayamamış oyunculuk öğrencilerinin okuldan çıkarılması oldu. Bizde ise YÖK kuralları geçerli olduğu için böyle bir uygulama söz konusu değil. Bizdeki tiyatro eğitimine gelince, 1980’den bu yana –yeterli sayıda eğitici yetişmemişken- açılan tiyatro okullarının bir bölümü bu işin üstesinden gelmekte zorlanıyor. Her profesyonel oyuncuyu ya da dansçıyı, üniversite öğretim üyesi olarak kabul edemezsiniz. Sanat öğrencilerini eğitmek, onların psikolojik sağlığını kollamak için uzmanlık, duyarlılık, birikim ve deneyim gerekir.

Tiyatro eğitiminin daha iyi olması için nasıl olanaklar gerekiyor?
Her şeyden önce, sağlık koşullarına uygun çalışma uzamları gerekli. ‘Merdiven altı’ dedikleri uydurma alanların tiyatro eğitiminde yeri yok. Dahası, verilen eğitim yalnız kuram ve uygulama ile kısıtlanmamalı, oyuncu adayların genel kültür açısından da gelişmesi sağlanmalı. Konservatuvarların ilk kurulduğu yıllarda ünlü ozan ve yazarların Türkçe derslerine girdiğini, klasik yapıtların okutulmasının zorunlu sayıldığını anımsayalım. Cumhuriyet’imizin hedeflerinden biri, Türkçe’nin inceliklerini yansıtan, seyircinin beğenisine seslenirken kültür düzeyine de katkıda bulunmayı amaçlayan bir tiyatroydu. Bu özen, tiyatromuzun –çok kanallı televizyon döneminin başladığı 1980’li yıllara dek- seyirciye ekrandan ve sahneden kusursuz bir Türkçe kullanımı ve tonlamasıyla seslenilmesini sağlamıştır. Şimdiyse televizyonda ve sahnede yapılan dil yanlışları –ne yazık ki doğru sanılacak- boyutta da çoğalmıştır.

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü akademisyenlerinin KHK ile ihraç edilmesi de acı gerçeği ortaya koyuyor aslında. Bu yaşananlar ne anlama geliyor sizce?
Siyasal erkin tiyatro eğitimi konusunda duyarlı olmadığını gösteriyor. Ülkemizde tiyatro bilimi çalışmalarının ilk başlatıldığı –tarih yazmış- bir akademik bölümün birçok kıdemli üyesinin ve asistanlarının bir anda kurum dışına itilmesi, bugüne dek yüzlerce sanatçı ve bilimci yetiştirmiş bir kaynağın kurutulmaya çalışılması demek değil midir?

TİYATRO CAMİASININ TOPU TÜFEĞİ YOK

İktidarın yarattığı tahribat karşısında tiyatro camiasının tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tiyatrolar çoğunlukla perdelerini açık tuttular. 50-60 seyirciye apartman bodrumlarında ve benzer dar uzamlarda oyun sunan birçok genç tiyatro açıldı. Anadolu düzeyinde belediye tiyatrolarının kurulması adına çabalar harcandı. Devletin katkısı azalsa da özel kurumların ve belediyelerin düzenlediği tiyatro festivalleri sürdü. DT tarafından düzenlenen tiyatro festivalleri sayıca arttı. Seyirci en azından ödenekli tiyatroların salonlarını doldurmayı başardı. Eleştirmenler, gazete ve dergilerde yer bulabildikçe tiyatronun yüz yüze olduğu sorunları tartıştılar, tepkilerini dile getirdiler. Tiyatro camiasının topu tüfeği yok. Tiyatronun varlığını savunarak dik durabilir ancak.

Yazık ki AKP iktidarı sanatın her alanından çok şey götürdü. Bu tahribatın tiyatroda giderilmesi nasıl sağlanabilir?
Cumhuriyet’in ilk döneminde kültür-sanat bağlamında açıklıkla saptanmış ilkelerin ve atılan net adımların değişen iktidarlar ve yaşanan politik darbeler sonucunda hiçe sayılmasıyla, tiyatromuzun gelişimi duraklatıldı ve bir oranda amaçlarına uzak düştüğü görüldü. Bunun nedeni, tiyatronun yasalarla belirlenmiş, sağlam bir konuma sahip olmayışı. Tiyatromuz iktidarların keyfine göre yön değiştiremez. Tiyatromuz ve sanatçılarımız kültür ve eğitime hizmet için var. Partiler üstü bir yaklaşımla değerlendirilmelidir.

Sizce önümüzdeki seçim tiyatro dünyası için umut vadediyor mu?
Demokrasi dünyasında her seçim yeni umutlar yeşertir. Önümüzdeki seçimin de tiyatromuza ışıklı bir yol açmasını dilerim.