Rojava devrimi, bölge halkının nasıl yaşamak istediğine kendisinin karar verdiği; öz değerlerine sahip çıkan; bir arada olmayı, tekçi bir renksizlikle değil, çok dilli ve çok dinliliğin zenginliğiyle açıklayan; özgür; geleceğini belirleme hakkını halka bırakan, öz güven sahibi bir sistemi tarif ediyor. Din, dil, ırk, inanç, mezhep ve cinsiyet ayrımının olmadığı, eşit ve ekolojik bir toplumda adalet, özgürlük ve demokrasinin tesisi için... diye başlayan Rojava Anayasası’na, demokratik özerk bölgelerin halkları -Kürtler, Araplar, Süryaniler, Türkmenler ve Çeçenler- inançlara özgürlük ve saygı adına imzalarını attılar.

Bugün, aylarca süren IŞİD saldırısına karşı verdikleri yaşam mücadelesinden galip çıkan Kobane halkı gücünü, askeri ve dini devlet anlayışına karşı kurduğu özgürlükçü yaşam iradesinden aldı. Kadınlar başta olmak üzere, genciyle yaşlısıyla tek vücut olmuş bu öz savunma, kendinden başka kimseye hayat hakkı tanımayan IŞİD’e ve onun gibi siyasal İslam çetelerine karşı verilen bir özgürlük savaşı olduğu kadar; Ortadoğu’da, halkların iradesini esas alan özgürlükçü bir yapıyı kendine tehdit görenlere karşı da verilen bir mücadeleydi. Ez cümle, toprakları sınırlarla bölünmüş Kürtler ve ülkeleri paramparça edilmiş Ortadoğu halkları için demokratik Rojava’nın önemini anlamadan Kobane direnişini okuyabilmek zor.

PYD, eylül ayından bu yana süren Kobane’deki IŞİD kuşatmasının sona erdiğini duyurduğunda yayılan sevinç dalgası karşısında, TOMA, gaz ve plastik mermiyi buldu. Polis, Van Muradiye Belediye Eş Başkanı Safure Güneş’i, kafasına copla vurmak suretiyle hastanelik etti. Beyoğlu’nda halay çekenleri kalkanlarıyla ittire kaktıra dağıttı. Kadıköy’de havaya atılan havai fişeklere gaz bombalarıyla karşılık verdi. Diyarbakır’da Kobane’ye selam gönderip, Kürtçe öğrenmek istediğini söyleyen Başbakan Davutoğlu’nun işi zor. Bir yandan hakkında gizlilik kararı olan içi silah dolu MİT tırları, diğer yandan radikal İslamcılara verdiği destekle bilinen Suudi kralın ardından ilan edilen yas!...  
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kafa koparmadan, kurşuna dizmeye, yüksekten atmadan, tecavüze kadar her tür vahşeti kendine ‘hak’ saymış IŞİD’çilere karşı vatanlarını korumak için halkın canını dişine taktığı günlerde, “Kobane düştü düşecek, sıra diğer kantonlara da gelecek” diyerek ortamı germeyi tercih etmişti. Polis, dayanışma için sokağa çıkan insanların üzerine kurşun yağdırdı. Onlarca genç öldü.

Birbirinden sınırlarla ayrılmış aynı toprakların insanlarına, “Ne alakamız var Kobane’yle” diye soran Erdoğan, “Kobane için dünyayı ayağa kaldıranlar Halep için kılını kıpırdatmıyor” diyerek olan bitene yabancıymış gibi davranmıştı. Kobane halkıyla akraba olan Türkiye halkının bu vahşet karşısında neden sessiz kalamayacağını anlamak elbette ki zor değildi. Mesele acının ortaklığından ziyade, korkunun büyüklüğüydü. Zira  hükümet, Suriye’de özerk bir yönetim kuran laik Kürtlerle sınır komşusu olmaktansa, insanlık tarihinin en büyük utançlarında biri olan IŞİD’e kapı açmayı daha uygun bulmuştu.

İçeride barış süreci yürüttüğünü söyleyen iktidar, masaya oturduğu Türkiyeli Kürtlerden, Suriyeli akrabalarının katledilmesine seyirci kalmasını beklemek gibi akla mantığa sığmayan bir politika yürüterek, derin bir yarılmanın daha kapısını araladı. Barış ve özgürlükten yana demokratik bir yönetim kuran PYD ile, Ortadoğu halkalarını katlederek ilerleyen IŞİD’i aynı kefeye koyan Erdoğan’ın stratejisi, ne ülke ne de Ortadoğu barışına katkı sundu. Gerçek barış talebi, IŞİD’in ilerleyişinin ilk kez durdurulduğu Kobane’deki zaferin uzun soluklu olmasını dilemektir.

Davutoğlu’nun Diyarbakır’da Kobane’yi selamlarken, 6-7 Ekim için, “Kobane için çıkmadı o olaylar” demesi ve Erdoğan’ın Afrika dönüşü Rojava’yı kabullenmediklerini söylemesi, iktidar tarafından meselenin hâlâ doğru okunmadığını ve yanlış politikada ısrarcı olunduğunu gösteriyor. Vaktiyle, IŞİD’e karşı savaşan Kobane’ye yardım etmek için Esad’ın devrilmesi şartını koymuş bir AKP, ‘ama’ ya bağladığı insaniyet ipini fazlasıyla gerdi. Bugün samimiyetinde inandırıcı olmak istiyorsa, Kürtçe öğrenmekten daha fazlasını yapmak zorunda.